Erol BATTAL
İnsanlık Vicdanını Yitirdi
Kaddafi, 1980`lere kadar diğer birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye`de de oldukça çok seviliyordu. 1970`li yıllarda Türkiye`de “Kaddafi” ismi verilen çocuklar bile vardı. Yeşil Kitap’ı merak etmeyen yok gibiydi. O bir kahraman olarak görülüyordu. Hatta Onu, hem İslamcılar, hem de sosyalistler seviyordu. 1980’lerle birlikte Kaddafi büyüsü, bozulmaya başladı. Çünkü Kaddafi’nin, Batı tarafından terörist ilan edilen guruplara destek verdiği söyleniyordu. Bunların üzerine 1986 yılında Libya, Amerikan uçakları tarafından bombalandı. Bu bombalar sadece Libya’yı yıkmamış Kaddafi imajını da yerle bir etmişti. Bu savaştan sonra Libya ve Kaddafi için yepyeni bir dönem başladı. Kaddafi, artık karikatür bir tip olarak gösteriliyordu. O gülünecek, alay edilecek adamdı. Ona “deli” muamelesi çekilip, adı hep bir istihza konusuydu. Kaddafi de, bu algıyı güçlendirecek davranışlarda bulunuyordu: Çadırı, kadın korumaları, konuşmaları, hediyeleri vs. 2000’lerin başına kadar Kaddafi’yle ilgili olumlu haber duymamaya başladık. O, komikliği, saçmalığı yanında; her türlü kötülüğün başıydı artık. Mutlaka yok edilmeliydi.
2000’li yıllarla birlikte bambaşka bir Kaddafi portresi sunulmaya başlandı. O, şimdi bir magazin unsuruydu. Magazin olayları dışında Onu ve ailesini duymamaya başladık. Paris’in göbeğinde kurduğu çadırın lüksünü duyuyorduk, İtalya’ya taşıdığı hostesleri izliyor, yanından ayırmadığı güzel hemşiresini seyrediyorduk. Kaddafi İtalyan mankenlere Kur’an-ı Kerim hediye ediyordu. Bu tür magazin unsuru olaylarla, bu yıllarda Kaddafi sempatik bir adam haline bile getirildi. Artık onun davranışlarına sempatiyle bakmaya başlamıştık. O kendi dünyasında bir fenomendi. Batı’yı şekillendiriyordu. Avrupa’daki seçimlerde tuttuğu adayları finanse ediyor, Avrupa başkentlerinde Avrupalı devlet adamları elini öpüyordu. Son iki aydır büyü tekrar bozulmaya başladı. Biz, yeni baştan Kaddafi’yi keşfettik(!) O, bir zalimdi; O, bir diktatördü. Ve diğerleri gibi yok edilmeliydi. ‘Yok edilme’ süreci de; bir Zeynel Abidin, bir Mübarek gibi olmamalıydı Kaddafi’nin şanına layık olmalıydı. Bugün yaşadığımız da bu şana yakışır, yok edilme ameliyesidir. Libya’nın dağı, taşı bombalanıyor, petrol kuyuları yakılıyor, şehirleri yıkılıyor, insanları öldürülüyor. Ve Kaddafi’nin halkı, aynen Irak Savaşı’nın başında Iraklıların sevinci gibi; yakılan, yıkılan binaların, tankların başında halay çekerken medya tarafından dünyaya servis ediliyor. Çünkü bir diktatör yok ediliyor, Libya’ya demokrasi geliyor, Libya’ya adilce paylaşım geliyor, Libya’ya insan haklarına saygı geliyor. Irak’a geldiği gibi, Afganistan’a geldiği gibi geliyor. Tomahawklarla geliyor, B2 bombardıman uçaklarıyla geliyor. Denizaltılar, uçak gemileriyle geliyor. Fransa’yla, Amerika’yla, İtalya’yla, İngiltere’yle geliyor. Arap Birliği çağırıyor, İslam Konferansı Örgütü davet ediyor; Onlarda F16’larıyla, Awaks’larıyla geliyor. Acaba Arap Birliği, Afrika Birliği, İslam Konferansı Örgütü niçin bunları Filistin için, Cezayir için çağırmaz. Ya da onlar niye gelmez. Libyalı muhaliflerin kanı, Filistinlilerin kanından daha mı kırmızıdır. Demek ki öyleymiş.
Herhalde bugün Libya’da yaşananları tam olarak anlayabilmek ve bir tepki geliştirebilmek için olayları Kaddafi’den sıyrılarak değerlendirmek gerekiyor. Müdahaleye zemin oluşturabilmek için, yoğun bir Kaddafi zalimliği vurgusu yapıldı. Zihnimizde hep kirli bir Kaddafi var. Onun kiri Libya’daki zulmün üstünü örtüyor. O nedenle şu an Libya’ya yağdırılan bombaları, işlenen cinayetleri göremiyoruz. Irak Savaşı’nda gösterilen tepkinin hiçbiri burada gösterilemiyor. Sanki “Oh olsun” der gibi bir halimiz var. Sanki Saddam, Kaddafi kadar büyük zalim değilmiş gibi. Sanki Halepçe hiç yaşanmamış gibi.
Irak Savaşı, Batı için önemli bir tecrübe olmuş. Dünya kamuoyunu hazırlanmadan savaşa girmemek gerektiğini öğrenmişler. Saddam’da bıraktıkları eksiği, Kaddafi’de tamamlamışlar. Bugün, insanları daha iyi hazırladılar. “Yahu ne oluyoruz” diyenlere bile, “Sen Kaddafici misin?” deniyor. Bu soruyla bütün sesler kısılıyor. Ve bu, sadece Türkiye’yle sınırlı değil, bütün dünya bu şekilde susturuldu. Bir günde Libyalıların başına yüzlerce uçak sortisiyle bombalar yağdırılıyor, yüzlerce Tomahawk gönderiliyor ve dünyanın hiçbir yerinden, hiçbir vicdan ses çıkarmıyor. “Bu bombalar gönderilmeseydi, zalim Kaddafi kendi halkını yok edecekti” deniyor. İnsanlar ‘bir kısım Libyalı için, bir kısım Libyalının yok edilmesini’ mubah görüyor. Tek eksik olarak Sarkozy’nin şovu gösteriliyor. Sarkozy şov yapmasa, her şey yolunda olacaktı. Nedense ABD’nin şovu, Fransa’nın şovundan daha sevimli gösteriliyor. Komutayı ABD’nin ele alması, Libya’nın kurtuluşu gibi lanse ediliyor.
Libya’ya bugün BM eliyle gelen demokrasi, dün Irak’a, Afganistan’a gelenden farklı değil. Asıl acı olan, oralara demokrasinin gelmemesi değil; zaten kimsenin böyle bir beklentisi de yoktu. Acı olan insanlığın vicdanını yitirmesidir. Dün Afganistan’da olup bitenlere yas tutup, ağıt yakan yürekler; bugün orda hangi zulümler yaşandığını takip dahi etmiyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.