xxxx1
İngilizler, "AB-ABD-Yahudi gücü"nün çöküşü ve Türkiye'nin kuşatılması
ABD'deki "Yahudi lobisi"nin en etkin "sözcü"lerinden ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Türkiye'ye yaptığı "ânî" ziyareti, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün İngiltere ziyaretiyle birlikte değerlendirmek gerekiyor. Aksi takdirde, Biden'ın Türkiye ziyaretini de, Gül'ün İngiltere ziyaretini de, daha önemlisi de Ortadoğu'da önümüzdeki süreçte neler olabileceğini de anlamakta zorlanırız.
Cumhurbaşkanı Gül'ün, İngiltere'nin biraz "abartarak" önem verdiğini gösterdiği İngiltere ziyareti, en azından bölgemizin geleceğinin şekillendirilmesinde Amerika'dan da, İsrail'den de daha etkin ve belirleyici roller üstlenmeye başlayan İngiltere'nin bölgede son çeyrek asırda artan gücünün ürünü bir ziyaret/ti.
Her şeyden önce, İngilizler, şu ân gelinen noktada, bölgede, Amerika'dan da, İsrail'den de güçlü konumdalar.
İkincisi ve İngilizlerin bölgede sürgit daha etkin olmasını sağlayan bir başka gerçek de, İngilizlerin hem bölgenin temel tarihî gerçeklerini Amerikalılardan da, İsrail'den de, kısmense Avrupa'dan da daha iyi biliyor olmaları, hem de daha önemlisi de, bölgenin, deyim yerindeyse, "Arap saçına dönmesinde" yaklaşık iki asırdan bu yana İngiliz hegemonyasının birinci derecede belirleyici roller oynamasıdır.
Şunu demek istiyorum: Amerikan gücü çöküyor. Amerikan gücünün çökmesi, aslında özelde İsrail'in, genelde ise Amerika'nın finansal, stratejik ve entelektüel sermayesini borçlu olduğu "Yahudi gücü"nün çökmesi anlamına geliyor.
ABD, özellikle İkinci Sanayi Devrimi'nden sonra Batı uygarlığının kurucu ve koruyucu aktörü rolünü oynamaya başlamıştı. Tıpkı Osmanlı'nın İslâm medeniyetinin yeniden-kurucu ve her dâim-koruyucu rolünü üstlenmesi gibi bir "şey"di Amerika'nın üstlendiği "şey".
Osmanlı durdurulduktan sonradır ki, ABD, Batı uygarlığının yeniden-kurucu ve geçici-koruyucu rolünü üstlenmeye başlayabilmişti.
Tarih felsefesi açısından bakıldığına, ABD, benzeri olmayan, temelsiz, dayanaksız ve dayanıksız bir tecrübeydi: Tarihi, hafızası, entelektüel sermayesi, dolayısıyla hangi açından bakarsanız bakın, derinliği olmayan yapay ve "yapma" / icat edilmiş bir tecrübeydi.
Dolayısıyla Amerikan tecrübesinin kısa sürede kısa devre yapması ve Batı uygarlığının ömrünü kısaltması kaçınılmazdı.
Amerika'yı kuranlar, İngilizlerle Yahudilerdi. Zamanla Yahudiler, her bakımdan Amerika'yı içeriden ele geçirmeye başlayınca, İngilizler, yaklaşık 75-100 yıl "geri çekilmek" zorunda kaldılar.
Ama hiçbir zaman tam olarak geri çekilmediler, pes etmediler. Tarihî tecrübeleri, pragmatizmleri, "ikiyüzlülükleri", son 25 yıldan bu yana Amerika'daki, dolayısıyla dünyadaki "Yahudi gücü"ne darbe vurmaya sürükledi İngiltere'yi.
Gelinen nokta, İngilizlerin dünyadaki, özellikle de Amerika'daki "Yahudi gücü"ne darbe vurmayı başardıklarını gösteriyor. İsrail'in bölgedeki hızla azalan gücünün gerisinde de; Arap dünyasında, bir yandan, İsrail'in gücünü azaltacak ama öte yandan da, gelecekte daha güçlü gelebilecek İslâmî bir geleceğin bulanıklaştırılmasında ve dönüştürülmesinde de İngilizler belirleyici roller oynuyorlar.
Türkiye'yi, seküler tecrübesini, İslâm dünyasına ihraç etmeye sürükleyerek sahici bir İslâmî gelecek istikbalini felce uğratmak istiyor İngilizler. Türkiye'de uygulanan İslâm'ın ve İslâmî kesimlerin sekülerleştirilmesi ve dönüştürülmesi projesini, Arap dünyasına da uygulamayı hedefliyorlar.
Böylelikle, İngilizler, bir taşla üç kuş birden vurmayı amaçlıyorlar: Birincisi, orta ve uzun vadede, Avrupa ve Amerika'yı güç bakımından gerileterek, Batı ittifakının itici gücü hâline gelmek istiyorlar.
İkincisi, "Yahudi gücü"nün İngilizlerin yükselen gücünü engellemesini engellemek istiyorlar. Üçüncüsü, Batı uygarlığının yaşadığı ve bütün dünyaya yaşattığı küresel medeniyet buhranının, ancak Türkiye'nin başını çekeceği, İran ve Mısır triad'ının oluşturacakları İslâmî bir sıçrama ile aşılabileceği gerçeğini geçersiz kılmak istiyorlar.
Bunun için, Arap dünyası, bir süre daha istikrarsızlıklara mahkûm edilecek; Arap isyanları sonrasında kurulacak seküler / "yumuşak güdümlü" düzenlerle, İslâm'ın, küresel-kapitalist zorbalığa itiraz etmesine itiraz edecek geçici bir durum "yaratılacak".
Türkiye'nin bir medeniyet fikriyle uzun bir yolculuğa soyunabileceğini çok iyi fark eden İngilizler, Amerikan ve Yahudi gücünü kışkırtarak Türkiye'nin bölgedeki artan gücünü kırmayı, bunun için de Türkiye'nin hem İran'la arasını açmayı, hem de bölgeye derinlemesine açılma imkânlarını ortadan kaldırmayı, tek kelimeyle, Türkiye'yi kuşatmayı, yegâne stratejileri olarak benimsemiş durumdalar.
O yüzden, "İngilizlere dikkat!", diyorum.