Demliyazılar
İmamlarımız ve Gençlerimiz
Toplumumuzun dinamizmi olan gençlerimiz her geçen gün geçmişinden ve özünden kopartıldığından, başka macera ve heyecanlara yönelmektedirler. Bazı gençlerimiz kendini toplumdan soyutlandırarak sapık inançlara ve gruplara giriyorlar, bazıları da şan ve şöhret kazanmak, kendini topluma kabul ettirebilmek amacıyla absürd hareket ve davranışlarda bulunuyorlar.
1980 yılı Türkiye’sinden sonra toplum düşünce hayatından uzaklaştırıldı ve sadece tüketim ve eğlenceyi düşünen bir yapı ortaya çıktı. Bundan dolayı toplumumuzda hiçbir ülküsü, gayesi ve ideolojisi olmayan bir gençlik zuhur etti.
İnancından ve ülküsünden uzak olan gençliği biz yönlendirmediğimizden ötürü, onları avucuna almak ve istediği şekle sokabilmek için aramızda misyoner dediğimiz insanlar cirit atmakta ve gençliğimizin inancını, kültürünü ve özünü asimile etmeye çalışmaktadırlar.
Medyadan aldığımız haberlerde binlerce belki de onbinlerce gençlerimiz bu misyonerlerin tuzağına düşerek onların etkisi altında kalmakta ve bundan dolayı inançlarını kaybetmeye başlamaktadırlar.
Çıkarılan kanunlarla kilise evler resmileştirilmiş ve böylece misyonerlerin faaliyetlerine kolaylık sağlanmıştır.
Bir hafta sonu Yeldeğirmeni’nden Kadıköy’e inerken gördüğüm bir apartmanın alt katındaki dükkan resmi kilise ev haline dönüştürülmüş ve kapıda görevli de bozuk Türkçe’siyle oradan geçenleri davet etmekteydi.
Onlar kendi gayelerini yerine getirmek için çok muntazam ve samimi çalışırlarken, bizim din görevlilerimiz acaba bu gençlik için ne yapıyorlar?
Camileri sadece bir ibadet yeri olarak görmek aslında büyük bir hata. Camilerin ibadethane olmanın yanı sıra toplumu eğitmek, yönlendirmek ve herkesi birbirine kaynaştırma misyonu da olmalıdır. Caminin sabah kapısını açıp yatsıdan sonra kapatarak din görevlilerimiz, görevlerini yerine getirdiklerini sanmasınlar. Böylesi bir durumda sadece namaz kıldırma memurluğunu ifa etmiş olurlar.
Aslında imamlarımız toplumumuzun kanaat önderleri arasında değil midirler? Memleketimizin geleceği olan gençlere el atarak, onlara bir baba ya da ağabey şefkatiyle yaklaşarak onları kazanabilmek ve belli gayelere yönlendirmenin onların asli görevi olduğunu hiçbir zaman unutmamaları gerekir.
Büyük üstad rahmetli Necip Fazıl’ın dediği gibi “ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin” gençliği bu devrede bulmak aslında hiç de imkânsız değil. İşte din görevlilerimiz bu gençliği ortaya çıkarabilecek potansiyele sahiptirler.
Misyonerler kadar din görevlilerimiz de biraz çapa sarf etseler, biraz vakitlerini gençliğe ayırabilseler gelecek için yepyeni bir toplum ortaya çıkacaktır.
Aslında camilerimiz bir üniversite niteliğinde kullanılabilir.
Mutlaka her camimizin bir kütüphanesi ve konferans salonu olmalıdır. Yoksa da böyle yerlere yapılmalı.
Gençlerimiz dahil tüm halkımız sadece kürsülerden verilen vaazlarla değil daha profesyonel anlamda konferans salonlarında eğitilebilinir.
Böylesi yerler için hiç masraftan da kaçınılmamalı ve halkın desteğiyle buraları teknik malzemelerle donatılmalıdır.
Bunların yapılabilmesi için Diyanetin de burada görevi büyük. Hem din görevlilerini gençlik başta olmak üzere tüm halk için yönlendirmesi hem de bu gaye için onları eğitmesi gerekmektedir.
Biz buradan Diyanet ve onun emrindeki din görevlilerini bu güzel gayeye davet ediyoruz. Bu ülkede misyonerler faal iken sizin durmanız, hiçbir şey yapmamanız bu topluma büyük bir haksızlık olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.