İlim ve Aşk Potası: HALUK NURBAKİ

İlim önceliğimiz olmalı…

Aşk, önceliğin de öncesinde…

Ve ayrıca ulaşılacak son nokta…

İlim ile aşkın buluşması ise muhteşemdir…

İlmin kıyılarında dolaşmaktan kurtulup marifet semasında gezmek için ise irfan gerek!..

Ariflerdir ilme şefkatin dilini kazandıran…

Onlar sadece aklın kıvrımlarda dolaşmazlar… O kıvrımların sancılarını sunmazlar muhiplerine…

Gönlün ana kaynağı olan aşkın ocağından damıtılmış, billurlaşmış, deneyimlenmiş, posası atılmış rafine bilgiler sunarlar dostlarına…

İşte bu nedenle tartışılmazlar. Kabul görürler…

Gönülden çıktıkları için gönle hitap ederler… Söz olarak kalmazlar. Hâl olurlar. Hayat olurlar.

Bize bu konuları anlatan, günümüzün keşmekeşinden alıp nurlu asırların ışıklı anlarına taşıyan ilim ve gönül dünyamızın unutulmaz simalarından Dr. Haluk Nurbaki Hocamız sevenleri tarafından vuslatının 15.ci sene-i devriyesinde İstanbul’da anılıyor.

Kimdir Haluk Nurbaki?

Dr. Haluk Nurbaki gençliğe Kur’anın bilimsel gerçeklerini bıkıp usanmadan anlatan bir bilim insanıydı. Tüm hayatını hekimliğinin yanısıra Kur’anı, Hz. Peygamberi ve Ehl-i Beyti anlatmaya adamıştı. Günün bilimsel verilerini kullanarak ilahi hakikatleri anlatış biçimi büyük bir gençlik kitlesi tarafından ilgiyle karşılanmıştı. Akıllarını çelen, zihinlerini bulandıran inanç tuzaklarından Nurbaki hocanın ikna edici anlatımları sayesinde uzak kalıyorlardı.

Dr. Haluk Nurbaki ‘ilim ve aşkı’aynı potada eritebilmiş bir ‘hakikat adamı’idi. Beyaz önlük giymiş bir tabip oluşunun yanı sıra İslamiyet’in tertemiz, pırıl pırıl umdelerini tasavvuf diliyle aktaran bir ‘mânâ doktoru’idi. İşte bu nedenle hayatından ‘Haluk Nurbaki’ geçenler onun bu ‘mânâ dokunuş’larını asla unutmuyorlar.

İslam ve ilim konularında eserler vermişti. Anadolu’yu karış karış gezdi. İslam’ın yüceliğini, Fahr-i Kainat Efendimizin insanlığa getirdiği kuşatıcı rahmeti anlatıyordu. İlerlemiş yaşına rağmen bu hizmetlerini hiç aksatmadı. Ömrünün son günlerine kadar TV, radyo sohbetlerinin yanı sıra yazılarını da aksatmadı. Konferanslarına da devam etti.

İslam yücelerine bitmez bir hayranlığı vardı. Asr-ı Saadeti ve orada yaşananları dakika dakika anlatırdı. Gönülden o asra bağlı olduğu her halinden belliydi. O dönemden sanki bu asra ışınlanan bir Aşık-ı Paygamberi idi. Her olaya ‘Onu ve Cenab-ı Hakkı razı etme’penceresinden bakardı.

Tasavvuf büyüklerine bağlıydı. Pek çok tasavvuf büyüğünden feyz alıp salan bir gönül eriydi. Hz. Mevlana, Hz. Muhyiddin-i Arabi bağlısıydı. Mesnevi dersleri yapan bir annenin, İslam Yücelerinin hayatlarını yazan bir babanın evladıydı. 1954 yılında mecburi hizmetin son durağı olan Afyon'un Sinan paşa kasabasına geldiğinde burada sohbetlerinde sık sık "Faik ağabey" olarak andığı mürşidi Faik Saraç Beyefendi ile tanışır. Derin dostlukları olur ve kendilerinden mânâ eğitimi almaya başlar. Mânevi silsile 93 Harbi imamı Hafız Osman Bedrettin, Şeyh Samini ve Şeyh Ali Septi vasıtası ile Bahaeddin Nakşibend hazretlerine intikal ederken, diğer bir yandan da Abdülkadir Geylani Hazretlerine gider. Bu kanallardan aldığı mânâ bilimleri eğitimini pozitif bilimlere olan vukûfiyeti ile harmanlar. Bunu da yıllar yılı anlatır ve yazar. Yine bu sıralarda Diyarbakırlı Faik Yaşar Beyefendi ile tanışır, onunla da uzun yıllar mâna fazında süren dostluğu gönlündeki Fahr-i Kainat ateşini daha da coşturur. Bu feyz alma ve salma hadisesini hayatının her döneminde görmek mümkündür.

Dr. Haluk Nurbaki ilmin önceliğini sürekli öne çıkarıyordu. Bunu kaybedilmiş bir yitik ve terk edilmiş bir farz olarak görüyordu. Bediüzzaman Said Nursi hazretlerine olan hayranlıklarından birisi de ilme verdiği öncelik sebebiyleydi. Kendisinin de ilme öncelik vermeyi Bediüzzaman’dan aldığını söylerdi.

Haluk Nurbaki Hoca İslam insanının unuttuğu bir başka özelliği olan infaka sürekli işaret ederdi. Müminin varını yoklarla değiştirmesi gerektiğini sıklıkla dile getirirdi. Nurbaki Hocanın dilinden düşürmediği duası “Allah infak etme zevkini almasın bizden”şeklindeydi. Kendisine sıkıntılarını açan öğrencilerine de hep bunu tavsiye ediyordu. “Manevi yaralarınızı sarmak istiyorsanız, eksiklerinizi gidermek istiyorsanız infakınızı arttırın”mesajını hiç ihmal etmiyordu.

Haluk Nurbaki Hocanın yine dilinden düşürmediği diğer bir duası da ‘Fahr-i Kainatın aşığı ve Ehl-i Beytin kölesi’olma şerefini bizden alma şeklindeydi. Hayatı O sevgilinin etrafında şekillenirdi. Onun sevdiğini sever, sevmediğini sevmezdi. Fahr-i Kainata dost olanlara dost olur Onun düşmanlarına amansız düşman olurdu. Haluk Nurbaki Hocanın hayatı aşıklar ve meczuplarla dostluk üzerine kurulu idi. Miskinlere, düşkünlere ve fukaraya karşı ayrı bir şefkati farklı bir hassasiyeti vardı. Meczubu, garibi olmayan sohbet halkalarının Peygamberimizin sünnetine benzemekte eksik kalacağını düşünürdü.

Dr. Haluk Nurbaki ‘Muhammedi’idi ve bunu önemli sayardı. Efendimizin isminin Nurbaki’ye göre ‘En iyi hamd etmiş, en iyi hamde uğramış’anlamına gelen Muhammed olmasının sırrının bundan olduğunu söylerdi.

Haluk Nurbaki Hoca ilk kitabı olan ‘Tek Nur’da İslamiyet’in iman esasları olan; Allaha iman, peygamberlere iman, kadere iman, meleklere iman ve Kur’ana iman gibi meseleleri fizik ve biyolojinin yasalarından bilimsel gerçeklerle anlattı.

Haluk Nurbaki Hoca için Kura’nın anlaşılması çok önemlidir. Sönmeyen güneş olan Kur’anın özellikle yeni neslin anlaması için yorumlar yazdı. Bunlar arasında Kur' an Mucizeleri, Kur'anın Matematik Sırları, Namaz Sureleri Yorumu, Sure-i Yusuf'un Yorumu, Sure-i Tekvir'in Yorumu, Bakara Süresi Yorumu, Ayet-el Kursi Yorumu ve Yasin Suresi Yorumu çok bilinenler arasındadır.

HABER NAME/ 04.06.2012 canbolatugur@gmail.com/ https://twitter.com/ugurcanbolathttps://www.facebook.com/iyibakkendine

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum