xxxx451
İç mahkemeler, dış mahkemeler
İç mahkeme ne demektir? Herkesin içinde, kendi kendini yargılayan, savcısı, hakimi, polisi içimizde olan ve âdil kararlar alan mahkeme demektir.
İnsanın iç mahkemelerinin doğru dürüst çalışması için mânevî değerlere, sağlam bir imana sahip olması gerekir.
Mânevî değerlere yeterince önem verilmediği için ve iç mahkemeler kurularak âdil kararlar alma fonksiyonu sekteye uğradığı için ya da çoğu insanların iç mahkemelerinde sürekli haksız kararlar alınmaya başladığı için dış mahkemerin işleri mütemadiyen artıyor.
Bu sebepten gerek ceza ve gerekse hukuki ihtilaflar alanında dış mahkemelerin işlerinde birikim oldu. Adalet mekanizmamız tıkanma noktasına geldi.
Cezaevlerinde ise yatacak yer kalmadı.
Ülkemizde hemen her konuda bir suç patlaması olayı yaşanıyor.
Meselâ eğitimcilerimiz, sigara ve uyuşturucu kullanma yaşının ilkokul kademesine indiğini bildiriyor.
Diğer taraftan suç işleme oranı okullarımızda, lise ve yüksek tahsilli kesimi aşarak entelellektüel insanlarımız arasına taşmaya başladı.
Şimdi bir de siyasi davalarda da patlama var. Gerek sivil ve gerekse askerî kişiliği olan bürokratlara karşı açılan davalar hadden aştı, dosyaların ve iddianamelerin hacmi Guinnes Rekorlar Kitabı'na gerecek kapasitelere ulaştı.
Peki öyleyse bu toplum niçin bu içler acısı hallere düştü? diye sormamız gerekir. Kafamızı ellerimizin arasına alıp ciddi ciddi düşünmemiz lazım.
Evet hâlimiz budur. Bu çok vahim bir tablodur.
Bu anormal durumun altında "uygulanan sistemlerin ve politikaların tamamen iflas etmiş olduğu" gerçeği yatmaktadır.
Efendim bu işi çözmek için kanun değişiklikleri yaparız bir çırpıda problemleri çözeriz olur biter.
Hayır kimse kusura bakmasın amma, iş bu kadar basite alınamaz, yüzeysel, ezberci ve kolaycı çabalarla çözülemez ve geçiştirilemez.
Eğer kanun çıkarmakla, kanun değiştirmekle problemlerimiz çözülebilseydi, cumhuriyet devrinde çıkarılan kanunların sayısı o kadar astronomik rakamlara ulaştı ki, adedini kimse hesaplıyamıyor. Kanun değiştirme metodu derdimize deva olsaydı, şimdiye kadar ülke çoktan kurtulmuş olurdu. Çünkü kanunlar kağıt üzerinde kalıyor ve de birbirini nakzediyor.
Sık sık kanun değiştirme ile bir yere varılacağını ümid eden kafalar, şimdi de, Avrupa'dan kanun tercüme etme çabasına girişti.
Avrupa Birliği'nin mevzuatı, hatta noktasına, virgülüne dokunulmaksızın, tercüme edilerek Meclisimizden habire geçiriliyor.
Meclisimiz adeta bir teksir makinesine döndü. Şu ana kadar toplumumuzun gidişatında ne yazık ki bir iyileşmeye şahid olamadık...
Hatta hatta bu değişiklikler yetmiyorsa arkasından ABD'den veya taa Çin'den bile terceme kanunlar getirilse bu metodlarla maalesef bir yere varılamaz.
Öyleyse çare nedir?
Bakınız, İstiklâl Marşı şairimiz Koca Akif bu konuda ne diyor:
"Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır,
Fâzilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farzedilsin havfi Yezdânın.
Ne irfanın kalır te'siri ne vicdânın..."
Herşeyden önce, biz toplum olarak bize empoze edilen, her işin başı paradır felsefesinden ve bu felsefenin neticesi olan vahşi kapitalizm belâsından ve bunun ürünü olan fâiz aracılığı ile fakir halkı soydurma metodlarından uzaklaşmalıyız.
Ayrıca iç mahkemelerimizin işlerlik kazanması için, topyekûn milletimize şâmil olarak mânevî ve millî değerlerimizi güçlendirmeli ve materyalist batının taklitçiliğinden yeni nesillerimizi kurtarmalıyız.
Ve önce ahlâk ve mâneviyat gerçeğine sarılmalıyız.
Üstad Necib Fazıl gibi, "Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" demeliyiz.
Bu, ahlâk ve mâneviyatı dışlayan ve hiçe sayan gidişatı terketmez isek başımıza nelerin geleceğini yine Koca Akif haykırıyor:
"Mefahir kaynasın gitsin de vicdanlar kesilsin lâl...
Bu izmihlâli ahlâkî yürürken durmaz istiklâl."