Lütfi AYHAN
Hz Havva'nın Kızları Hz Adem'in Nesi Olur?
Hz Havva’nın Kızları Hz Adem’in Nesi Olur?
Bu soruya şu soruları da ekleyebiliriz; Habil ve Kabil Hz Ademin oğulları mı damatları mı? Hz Havva, Habil ve Kabilin aynı zamanda kaynanası olmuyor mu? Hz ademin ve Hz Havvanın kızları aynı zamanda onların gelinleri, oğulları Habil ve Kabil de damatları olmuyor mu …? Bu hikayede Kabil Ve Habilden bahsedilirken hikayedeki kızların adı niye bilinmiyor?
Günümüz Türkiyesinin en önemli sosyal olaylarından biri de “evlilik”, “ailedeki problemler”, “karı –koca, gelin kaynana, damat- kayınpeder…ilişkilerinde meydana gelen değişiklikler ve bozulmalar” Konu ile ilgili kitaplar yazılıyor, seminerler konferanslar düzenleniyor, yazılı ve görsel basında bir çok makale yayınlanıp bir çok program yapılıyor.
Bütün bu çalışmalar ve gelişmeler aile içi huzursuzluğu azaltmıyor, boşanmaların oranını düşüremiyor. (TÜİK’in verilerinde bu durum açıkca görünüyor. Bu verilere göre evlenme yaşı yükseliyor, boşanma oranı artıyor, evlenme oranı düşüyor)
Girişteki soruları sorarken şu olgulara dayandım; “Allah (cc) Hz.Ademi Yarattı. Ondan da (Hz Ademin eğey kemiğinden de)Hz Havvayı yarattı. Hz. Havva biri kız biri erkek ikiz çocuklar doğurdu.Bu ikizler birbirleri ile değil diğer kardeşleri olan ikizlerle evlendiler. Ve insanlık böyle çoğaldı…” Bu bilgilerin ne kadarı Kurani, ne kadarı Hadislerde var tam bilmiyorum. Yalnız şu anda Türkiye de yaşayan insanların çok büyük bir bölümü bu bilgilerden haberdar ve bunların doğruluğuna inanıyor. Bu inanç da onların kültürüne öyle veya böyle, olumlu veya olumsuz yansıyor.
Konu ile ilgili yazdığım kitapta (Yuva Kuran Mektuplar) şöyle bir değerlendirme yapmıştım; ”…İstese insanı Başka türlü yaratma gücüne sahipken, Haliku zülcelal, Önce Ademi sonra onun eğey kemiğinden Havvayı Yarattı: Niye İkisini ayrı ayrı yaratmadı da böyle yarattı? Niye bir milyon kızı bir milyon erkeği ayrı ayrı yaratıp;” Haydi evlenin ve çoğalın! “ demedi de kardeşleri birbirleri ile evlendirdi. Böyle yaparak biz insanlara şu mesajı mı verdi; ‘Ey ebeveynler! Gelinleriniz sizin kızlarınız, damatlar da oğullarınız. Ey gelinler! Ey damatlar! Kaynanalarınız sizin anneleriniz, kayın pederleriniz de babalarınız’…”
Bizim lisanımızda var olan Kaynana kelimesi, “Kaim Anne= Anne yerine geçen”, kayınbaba kelimesi, “Kaim baba= Baba yerine geçen” anlamlarını taşımıyor mu? Tıpkı, Kaymakam=Kaim makam kelimesinde olduğu gibi. Fakat Anadolu da Kaynana kelimesi bu gerçeklerden pek ırak, çok farklı, çok olumsuz algılara büründürülmüş durumda. Türkülerde, mânilerde, şiirlerde, filmlerde, masallarda “kaynana” çok negatif işleniyor.
Günümüz Türkiye’sinin hemen her tarafında bu olumsuzluk elan devam ediyor. Dindar- laik, zengin,-fakir, okumuş- okumamış… Pek fark etmiyor; ailelerin büyük bölümünde bu yanlış algının acı meyveleri aile bireyleri tarafından sıkça tadılıyor.
Mücahide Hanım mı? Saliha Hanım mı?
Mücahid Erkek mi Salih Erkek mi?
Aile ilişkilerindeki bozulmalar dindar ailelerde değişik içimde tezahür ediyor. Dindar Ailelerin kızları okudukça, iş güç sahibi oldukça, konferanslara gidip, seminerlere katıldıkça, dinin kendilerine verdiği hakları öğrenip, kanunların kendilerine sağladığı “pozitif ayrımcılığı” belledikçe; “Saliha bir hanım” anlayışından uzaklaşarak “Mücahide” bir hanım konumuna geliyorlar. Cihadı da, dernek, vakıf, parti… Çalışmalarına katılmak; bilimsel, sanatsal, sosyal etkinlikler de bulunmak olarak değerlendiriyorlar. Bu yeni Jenerasyon “dindar kadın” modeli; Eşine ve etrafındakilere karşı kendi haklarını savunan, kendi ayakları üzerinde duran, boşandığı zaman gerek maaşı ile gerekse nafaka ile tek başına yaşayabileceği gerçeğine yaslanarak çatışmacı ve özverisiz bir portre çiziyor. İslam’ın ve cari hukukun kendilerine tanıdığı hakları iyi bilen “Mücahide” hanımlar, sıra İslam’ın erkeklere verdiği haklara geldi mi (hanım itaatsiz olunca yapılacak işlem gibi, çok evlilik gibi…) üç maymunu oynuyorlar.
Mücahide hanımlar böyle de “Mücahid” erkekler pek mi farklı? Hayır . Bilhassa son yıllarda siyasi ve ekonomik konjüktürün sağladığı imkânlarla zengin olan, zamanın getirdiği fırsatlarla dünyayı tanıyan “Mücahid” erkeklerin yaptığı ilk iş; Yaşadığı semti, oturduğu evi, bindiği arabayı, hayat biçimini ve zor günlerinde beraber olduğu eşini değiştirmek veya üzerine evlenmek oluyor. Bu tiplerin yaptığı önemli değşikliklerden biri de hemen çocuğunu ABD ye okumaya göndermek oluyor. Bu durumda tanıdığım birçok dostum, ahbabım var(dı). Dı diyorum çünkü artık onlarla telefonla konuşmak, birlikte oturup sohbet etmek, anıları tazelemek mümkün değil. Niye? E artık onlar bizlerle aynı sosyal sınıftan! Değiller.( Bizim öz kültürümüzde zenginleşince değişen, zengin olduğu için farklı konuşmaya, farklı davranmaya başlayan insanlara pek hoş gözle bakılmaz. Bu tiplere “sonradan görme” denilir ve onlara acınır. Osmanlı Toplumunda bu tipler cemiyetten dışlanırdı. Bu durum günümüzde az da olsa devam ediyor)
Kuaran’da mücahide kelimesi geçmediği halde Saliha kelimesi var. Bu nedenle günümüz dindar hanımları Mücahide olmaktan ziyade Saliha olmaya çalışmalı. Dindar erkeklerde salihliğin mücahitlikten önce geldiğini bilmeli. Salihanın tarifini ileride başka bir yazıda genişce işleriz inşallah. İslamda Mücahidlikten kasıt daha çok nefsle, düşmanla mücadele etmek olarak anlatılıyor.Ve bu farz (nefs bölümü hariç) daha çok devlet eliyle örgütlü bir şekilde yapılıyor. Ama bizim mücahitler! Cihadı, eşine ve yakınlarına karşı mücadele olarak algılıyorlar.
İSLAM (VE HAYAT) SADECE HUKUKTAN İBARET DEĞİLDİR
Her toplumda ve her sistemde hukuk, fertler arasında meydana gelen ihtilafları kendi aralarında çözemediği zaman devreye girer. Birçok meseleyi bu raddeye getirmeden ahlakla, gelenekle, örfle, özveri ile çözen toplumlar, ileri ve yüksek kültürlü toplumlardır. Bu gün ülkemizdeki mahkemelerin iş yüküne baktığımızda halimizin pek parlak olmadığını görürüz. Gerek eşler, gerek iş ortakları, gerek komşular, gerek alışveriş yaptığımız kişi ve kurumlar ve gerekse sosyal ve ekonomik ilişkide bulunduğumuz kimselerle aramızda meydana gelen problemleri mahkemeye götürmeden, kültürümüzün bize sağladığı imkanlarla çözemediğimiz için mahkemeler iş yoğunluğundan adaleti zamanında dağıtamaz hale geldi.
Peygamberimizin kızı Fatıma’yı evlendirirken ona yaptığı nasihatler İslam Hukukunu mu, İslam Ahlakını mı yansıtıyor? Kuran; itaatsiz olduğu zaman erkeğin kadına ceza verebileceğine ruhsat verdiği halde Peygamberimiz eşlerinden hiç birine bu hukuku uygulamamış, hukuku değil ahlakı ön plana almıştır.
Bu konu çok uzun ve sizlerin zamanı pek dar. Fakat şunu bilmek lazım ki günümüzde evlenecek kadın veya erkek, toplumun büyük bir değişim içinde olduğunu bilmeli, evlenmeye karar vermeden konu ile ilgili kitaplar okumalı, gözlemler yapmalı. Sorunlu aileler de, problemlerini hukuktan önce ahlaka götürmeli. İslamın dünyaya, ahrete ve insana bakışının özünü kavrayarak eşiyle, ailesiyle, dostuyla olan sorunlarını önce ahlakla, vicdanla çözmeye bakmalı...
Not 1- Yazının devamı gördüğü iltifata göre şekillenecek.
Not 2- Konu ile ilgili son okuduğum kitap Dr. SeminGüler hanım efendinin, "Boşandım Diyemedim " adlı kitabı. Kitabı özgün kılan ; “ boşanan kadınların gözlemlerininin birebir yansıtılması” oluşturuyor. Kitapta, boşanmayı düşünen hanımların bu konuyu bir daha düşünmesini sağlayaacak ilginç gözlemler ve anektodlar var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.