Teslime Gülsen NURDOĞAN
Hz. Adem ve Hz. Havva Cahil miydi
Sanat dünyası esrarlı şeylerle doludur. Allah'ın boyası, bu alemde bariz bir şekilde seyredilir. Satır satır yazılmış kitaplarda, tını tını söylenen şarkılarda, iplik iplik dokunan kumaşlarda hep bu boya vardır, Sıbgatullah… Allah'ın boyası.
Bazı şeyler sana küfür görünür amma aslında o, esmanın bir yansımasıdır. İşittiğin her ses, dokunduğun her nesne, tattığın her lezzet, iliklerine dokunan her acıda Allah'ın bir görüntüsü vardır. Bakmasını bilene her şey la ilahe illallah diye seslenmektedir.
Geçenlerde kalemlerin yazıştığı bir mekanda söz dönüp dolaşıp Hz. Adem babamıza gelmişti. Orada derc olunan konu Allah'u Teala'nın, melekleri ile olan bir söyleşisiydi. Hani şu Bakara Suresi 31,32,33. ayetlerde bahsedilen mesele.
"﴾31﴿ Ve Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip “Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin” dedi.
﴾32﴿ “Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kâmil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin” cevabını verdiler.
﴾33﴿ “Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir” dedi. Onlara bunların isimlerini bildirince de “Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi! buyurdu."
Bu ayetlerin tefsiri ise şöyledir.
[Allah, kendinin bildiği ve meleklerin bilmediği hikmetler, gerekçeler sebebiyle Âdem’i yarattığını haber verince bu üstü kapalı ve doğrulanması inanca dayalı olan açıklama melekleri ikna için yeterli idi. Fakat yüce Allah bilginin ve imanın yalnızca kendisine güvenilen kimselerin haber ve bilgi vermesi yoluyla elde edilmesini (taklid) yeterli bulmadığı, meleklerinin şahsında insanları gözlem, deney ve düşünceye yönlendirmeyi murat ettiği için bir deneme düzenledi. Âdem’e bütün isimleri, yani maddî ve mânevî varlıkların, kavramların isimleriyle bunların özelliklerini veya isim verme, dil icat etme kabiliyetini öğretti; sonra her şeyin aslı gayb âleminde, ilâhî planda mevcut olduğu için bunları meleklerine gösterdi. Meleklerden, Âdem’in müsbet vasıflarının ve kabiliyetlerinin fazlasıyla kendilerinde mevcut bulunduğu kanaatlerinde haklı ve isabetli iseler bunların isimlerini bilip söylemelerini istedi. Melekler bu deneme sonucunda kendilerine verilen bilme ve bilgi üretme kabiliyetinin Âdem’e verilenden farklı olduğunu ve bu sebeple halife olmaya onun ehil bulunduğunu anlayıp itiraf ettiler; Allah Teâlâ’nın ilim ve hikmetini, eserini görerek (ayne’l-yakîn olarak) daha üst dereceden tasdik ettiler.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 104-105]
Buradan yola çıkarak o kalem meclisinde dedim ki: "Allah, Adem'e her şeyi öğretti. Kûlli şey, her şey!.. dedim.
Birisi şöyle bir soru sordu: Yani mesela Adem aleyhisselam bilgisayarı biliyor muydu, veya şunu veya bunu biliyor muydu, manasında bir soru sordu.
Dedim ki bu iki şekilde olur. Birinci manasıyla Adem aleyhisselam bilgisayarı, şunu bunu isimleriyle biliyordu çünkü Allah öğrettim diyor. Haşa Allah yalan söylemez dedim. Sonra ikinci manası şöyle olabilir; Allah Adem'e öğrettim derken onun sulbûndeki bûtün Ademleri yani insanları kastetmiş olabilir. Her halükarda da Allah insana bütün her şeyi öğrettiğini beyan ediyor dedim.
Bu kalem sohbetine fazlasıyla bir hafta olmuştu ki dün sosyal medya, Sezen Aksu'nun, içinde Hz. Adem ve Hz. Havva'nın geçtiği şarkısıyla çalkalandı. Şarkıdaki tepki çeken sözler şunlardı.
"Selam söyle o cahil Adem ile Havva'ya…"
Tabi ilk duyduğunda herkes şok oluyor. Aa nasıl bir söz bu böyle diyor. Hiç insanların atası ve ilk peygamber olan Hz. Adem ve onun mübarek eşi Havva anamız cahil olur mu diyor.
Kur'an'ın yukarıdaki ayetlerinin bildirdiğine göre Allah'u Teala, Hz. Adem'e her şeyi öğrettiği için cahil değil hatta bu anlamıyla meleklerden bile üstündür. Çünkü esyanın isimlerini Allah cc. ilk önce meleklere sormuş, melekler bu soruyu bilememiş fakat Hz. Adem bilmiştir. Çünkü Hz. Adem'e Allah öğretmiştir. Öğretmeseydi o da bilemezdi. Meleklere öğretmediği için melekler bilemedi. Demek ki her şeyi öğreten Allah! Allah'ın öğretmediği bir bilginin cahilidir mahlukat.
Gelelim Sezen'in söylediği meseleye. Cahillik konusuna.
Kur'an-i Kerim'de Allah'u Teala, birçok ayette insanın cahil olduğunu hatta bir de zalim olduğunu bildirir. Ahzab suresi 72 ve 73. ayetlerdeki gibi.
"Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir." Ahzab 72
"Böyle yaptı ki Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları cezalandırsın, mümin erkeklerin ve mümin kadınların da tövbelerini kabul buyursun. Allah çok bağışlayıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir." Ahzab 73
Ve şimdi biz Adem'in ve Havva'nın çocuklarını tefekkür ediyorum. Hepimizin atası aynı iken ne kadar yabancı oluyor insanlar birbirine diyorum. Kendi düşüncelerimizin içinde hapsolmuşuz. Başkalarının düşüncelerine, acılarına duyarsızız. Birimiz çıkıyor bir laf söylüyor aynı ana babamıza... diğerimiz aynı ana babamızı savunmaya geçiyoruz. Ve derken küfürler, kavgalar... ardı arkası kesilmiyor. Halbuki annemiz Havva babamız Adem, hepimiz için endişe ediyor.
Allah'ım sen topla bizleri! Nasıl ki iki denizin suyunu birbirine karıştırmadan akıtırsın. Bizi de bir diğerimiz, diğerinin denizine saldırmadan yaşat. Biz yaşayamayız ama Sen istersen yaşatırsın diyorum. Ve kendimi en büyük gerçeğin eşiğine yaslıyorum. Hz. Peygamber aleyhisselam'ın iklimine gidiyorum. Bu kaostan beni kurtaracak tek yer Peygamberimiz Muhammed Mustafa aleyhisselam'iın otağıdır. Buyrun birlikte gidelim!
Merhum Asım Köksal Hocaefendi'nin Hz. Muhammed Aleyhisselam ve İslamiyet kitabından alıntıdır.
"Bedir savaşında; leğenlerin içine düşen ufak ve sert taşların çıkardıkları madeni sesler gibi, gökten yere sesler gelmeye başladı.
Bu sesler müşriklerin önlerinde ve arkalarında çınlamakta, yüreklerini titretmekte idi. Abdullah b. Abbas'a, Gıfar oğullarından bir zat şöyle anlatmıştır:
"Amcamın oğlu ile gelip dağa çıkmıştık ki dağın üzerinden Bedir görünüyordu.
O zaman ikimiz de müşriktik.
Çarpışmada kiminnyenileceğini gözetliyor, yenenlerle birlikte biz de yağmalayalım diye bekliyorduk.
Dağda bulunduğumuz sırada idi ki, bize yaklaşan bir bulutun içinde atların kişnemelerini işittik. Ben birisinin 'Hayzum ileri!' dediğini de işittim.
Amcamın oğlu korkudan yüreğinin zarı yırtılıp olduğu yerde ölüverdi. Ben de az kalsın ölecektim!
Gıfarî, Bedir'de bulutun altındaki yere kadar gidip Peygamberimiz aleyhisselamla ashabını görmüş fakat onların yanında buluttan işittiği şeylerden hiçbirini göremediğini söylemiştir.
Bedir savaşında bulunanlardan Ebu Useyd Malik b. Rebia da:
"Eğer bugün Bedir'de olsaydım ve gözümde yanımda görür halde bulunsaydı ben size meleklerin çıkıp geldikleri dağ boğazını muhakkak gösterirdim. Bunda şek ve şüphe etmiyorum demiştir.
İslam mücahidlerine yardıma gelen melekleri, kaçan ve esir edilen müşriklerden görenler ve anlatanlar da vardır.
Huvaytıb b. Abduluzza der ki:
"Ben Bedir'de müşriklerle birlikte bulunmuş, ibret verici şeyler görmüş, melekleri görmüştüm ki onlar gökle yer arasında Kureyşîleri öldürüyor, esir ediyorlardı. O zaman kendi kendime:
Bu adam (Muhammed aleyhisselam) muhakkak Allah tarafından korunuyor dedim, gördüğüm şeyleri hiç kimseye anmadım.
Süheyl b. Amr da:
Bedir günü gökle yer arasında alaca atlar üzerinde ak benizli ve sarıklı adamlar gördüm ki, onlar bizleri öldürüyorlar ve esir ediyorlardı.
Hakim b. Hizam da; Bedir günü, semadan ufku kaplayan alaca kilim gibi bir şeyin vadiye düştüğünü ve dikkat edince vadide siyah karınca seli gibi meleklerin aktığını gördüklerini ve bunun da gökten Muhammed Aleyhisselam'ın desteklendiğini gösteren bir şey olduğunun kalbine doğduğunu söylemiştir.
Ebu Davud el-Mazinî der ki:
Bedir gününde müşriklerden bir adamı vurup öldüreyim diye takip ettim. Kılıcım daha onun başına erişmeden başının yere düştüğünü gördüm. Anladım ki onu benden başkası öldürdü.
Sehl b. Huneyf de:
Bedir gününde herhangi birimiz bir müşrikin başına kılıcımızı vuracağımız zaman kılıcımız daha onun başına erişmeden başını. bedeninden yere düştüğünü görüyorduk demiştir.
İbni Abbas'ın bildirdiğine göre Bedir günü Müslümanlardan bir zat, önündeki müşriklerden bir adamın arkasından koşarken, onun üzerinde birdenbire bir kırbaç darbesi işitti ve bir süvarinin de:
İlerle ey Hayzum diye seslendiğini işitti. Bir de önündeki müşrike bakınca onun boylu boyunca yere serilmiş, burnunun berelenmiş, yüzünün yarılmış olduğunu gördü.
Ensari gelip hadiseyi Resulullah aleyhisselam'a anlattı.
Resulullah aleyhisselam:
Doğru söyledin, bu semadan gelen üçüncü imdattandır buyurdu.
Saib b. Ebi Hubeyş:
Vallahi beni halktan hiç kimse esir etmedi deyince kendisine:
Öyleyse seni kim esir etti diye soruldu.
Saib:
Kureyşiler bozguna uğrayınca, ben de onlarla bozguna uğradım. Uzun hoylu, ak benizli gökle yer arasında, kır at üzerinde bir adam yetişip beni bağladı. Abdurrahman b. Avf gelip beni bağlı bulunca, Müslümanlara:
Bu kimin esiri diye seslendi.
Hiç kimse beni esir ettiğini söylemedi.
Nihayet beni Resulullah Aleyhisselam'a kadar götürdüler. Resulullah aleyhisselam bana:
Ey Ebu Hubeyş seni kim esir etti diye sordu.
Bilmiyorum dedim. Gördüğümü söylemek istemedim. Resulullah aleyhisselam:
Seni meleklerden şerefli bir melek esir etti. Ey İbn Avf al git esirini buyurdu."
Hz. Muhammed ve İslamiyet/M. Asım Köksal (eski Diyanet İşleri Başkanı) Sayfa 327-328
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.