xxx33
Hiç olmazsa pazar günleri gülmeyi deneyebiliriz...
Meslekte yıllandığınız zaman öğrenciler gelip, sizinle röportaj yaparlar. Bütün röportajlarda sorulan ortak bir soru da "Meslek hayatınızda unutamadığınız olaylar hangileri" şeklindedir.
Geçen akşam David Letterman'ın program konuğu aktör Al Pacino'ydu.
Letterman da Al Pacino'ya "Meslek hayatında unutmadığın olaylar hangileri" diye sorunca, anladım ki bu soru sadece öğrencilerin merak ettikleri şeyi yansıtmıyormuş.
Al Pacino, meslek hayatının unutulmaz olayları arasında şunu da anlattı:
- Londra'da bir tiyatroda konusu cinayet olan bir piyesi oynuyorduk. Sahnede dört aktördük ve biraz sonra işleyeceğimiz bir cinayeti tasarlıyorduk. Piyesin en heyecanlı anında seyircilerin oturduğu sıraların arasındaki koridordan bir kadın yürüyerek sahneye yaklaştı. Hafif alkollü olduğu yürümesinden belliydi. Kadın sahnenin yanına geldi, elinde bir sigara vardı. Sigarayı bize doğru uzattı ve "ateşiniz var mı" diye sordu bana.
Al Pacino bunları anlatınca David Letterman da, televizyon stüdyosundaki konuklar da katıla katıla gülmeye başladılar.
Letterman kahkahasının arasında Al Pacino'ya sordu:
- Peki sen ne yaptın o anda?
"Godfather "ın unutulmaz Michael Corleone'si, gülümseyerek cevap verdi:
- Ne yapabilirdim ki? Kadına "Görmüyor musun, burada bir cinayeti planlıyoruz. Senin sigarana ateş bulacak durumda değilim" dedim ve arkamı döndüm.
Hazır cevaplık
Böyle durumlarla herhalde çok kişi karşılaşmıştır.
Galiba bütün mesele Al Pacino gibi soğukkanlı ve hızlı zekâlı olmaya bağlıdır.
Hani sarhoş adam New York'ta bardan çıkmış ve kapıdaki üniformalıya "Bana bir taksi çağır" demiş.
Üniformalı adam sinirlenmiş, "Ben amiralim" diye bağırmış sarhoşa.
Bunun üzerine sarhoş sırıtmış, "O zaman bana bir gemi çağır" demiş.
Türk toplumunda da hazır cevaplıkları ile statik durumları dinamik gülmecelere dönüştürebilen isimler vardır.
1974 Temmuzu'nda Kıbrıs yüzünden savaşın eşiğine geldiğimiz Yunanistan'la aramızdaki sorunları anlatması için, o zaman Dışişleri Bakanı olan rahmetli Turan Güneş'le televizyonda söyleşi yapıyordum.
Güneş'e "İzleyicilerimizin kolayca anlayacağı şekilde Ege'deki Kıta Sahanlığı sorununun ne olduğunu anlatır mısınız" dedim.
Bıyıklarını şöyle bir sıvazladı ve "Aslında kıta sahanlığı ile tramvay sahanlığı arasında pek fark yoktur" dedi canlı yayında.
Farklı yorumlar
Aynı dönemde Bülent Ecevit hem "Kıbrıs Fatihi " unvanı hem de "Karaoğlan" imajı ile, halk arasında çok tutuluyordu. Süleyman Demirel ilk kez, CHP karşısında yenik duruma düşmüştü.
Bunun sorumluluğunu da TRT'nin Ecevit'in imajını cilalamasına yüklüyordu.
Demirel'i Ecevit'le açık oturuma katılması için ikna etmeye çalışıyordum. Bir gün cümlelerin arasında TRT kameramanlarının kendisini kilolu gösterdiklerini ileri sürdü.
Demirel'e "Sorun kameralarda değil sizin kilolarınızda. Rejim yapmalısınız" deyince kızdı bana "Biz burada demokratik rejimi konuşuyoruz, sen zayıflama rejiminden söz ediyorsun" dedi.
Sanırım sizler de benim gibi bu pazar gününü gerginliklerden uzak ve gülümseyerek geçirmeyi tercih edersiniz.
NTV'de Cengiz Çandar'la Emre Kongar'ın sundukları "Yorum Farkı"nın, bir gergin tartışma sonunda kesilmesine herhalde sizler de üzülmüşsünüzdür.
Yorum farkları
Dün Yeni Şafak'ta Bekir Hazar'a konuşan arkadaşım Cengiz Çandar, "Yorum Farkı"nın eskisi ile yenisi arasındaki farkı şöyle anlatmış:
- Kongar, Barlas ile tartışırken yüzde 80 kendisi konuşuyor, yüzde 20 Barlas söz hakkı alabiliyordu. Ben başlayınca yüzde 55 konuştum, Emre yüzde 45'te kaldı...
Oysa ben bu durumu da, Yorum Farkı sırasında Emre Kongar'a hatırlatmış ve şöyle demiştim:
- Sayın Kongar size karşı haksızlık ediliyor. İkimiz de NTV'den aynı parayı alıyoruz ama sadece siz konuşuyorsunuz...
Sevgili Emre Kongar bu sözlerime önce sinirlenmiş ama sonra da gülmüştü.
Dediğim şu.
Gülmeyi unutunca her şeyin tadı kaçıyor.
Galiba Molier de "İnsan gülen hayvandır" demiş ya.
Geçen akşam David Letterman'ın program konuğu aktör Al Pacino'ydu.
Letterman da Al Pacino'ya "Meslek hayatında unutmadığın olaylar hangileri" diye sorunca, anladım ki bu soru sadece öğrencilerin merak ettikleri şeyi yansıtmıyormuş.
Al Pacino, meslek hayatının unutulmaz olayları arasında şunu da anlattı:
- Londra'da bir tiyatroda konusu cinayet olan bir piyesi oynuyorduk. Sahnede dört aktördük ve biraz sonra işleyeceğimiz bir cinayeti tasarlıyorduk. Piyesin en heyecanlı anında seyircilerin oturduğu sıraların arasındaki koridordan bir kadın yürüyerek sahneye yaklaştı. Hafif alkollü olduğu yürümesinden belliydi. Kadın sahnenin yanına geldi, elinde bir sigara vardı. Sigarayı bize doğru uzattı ve "ateşiniz var mı" diye sordu bana.
Al Pacino bunları anlatınca David Letterman da, televizyon stüdyosundaki konuklar da katıla katıla gülmeye başladılar.
Letterman kahkahasının arasında Al Pacino'ya sordu:
- Peki sen ne yaptın o anda?
"Godfather "ın unutulmaz Michael Corleone'si, gülümseyerek cevap verdi:
- Ne yapabilirdim ki? Kadına "Görmüyor musun, burada bir cinayeti planlıyoruz. Senin sigarana ateş bulacak durumda değilim" dedim ve arkamı döndüm.
Hazır cevaplık
Böyle durumlarla herhalde çok kişi karşılaşmıştır.
Galiba bütün mesele Al Pacino gibi soğukkanlı ve hızlı zekâlı olmaya bağlıdır.
Hani sarhoş adam New York'ta bardan çıkmış ve kapıdaki üniformalıya "Bana bir taksi çağır" demiş.
Üniformalı adam sinirlenmiş, "Ben amiralim" diye bağırmış sarhoşa.
Bunun üzerine sarhoş sırıtmış, "O zaman bana bir gemi çağır" demiş.
Türk toplumunda da hazır cevaplıkları ile statik durumları dinamik gülmecelere dönüştürebilen isimler vardır.
1974 Temmuzu'nda Kıbrıs yüzünden savaşın eşiğine geldiğimiz Yunanistan'la aramızdaki sorunları anlatması için, o zaman Dışişleri Bakanı olan rahmetli Turan Güneş'le televizyonda söyleşi yapıyordum.
Güneş'e "İzleyicilerimizin kolayca anlayacağı şekilde Ege'deki Kıta Sahanlığı sorununun ne olduğunu anlatır mısınız" dedim.
Bıyıklarını şöyle bir sıvazladı ve "Aslında kıta sahanlığı ile tramvay sahanlığı arasında pek fark yoktur" dedi canlı yayında.
Farklı yorumlar
Aynı dönemde Bülent Ecevit hem "Kıbrıs Fatihi " unvanı hem de "Karaoğlan" imajı ile, halk arasında çok tutuluyordu. Süleyman Demirel ilk kez, CHP karşısında yenik duruma düşmüştü.
Bunun sorumluluğunu da TRT'nin Ecevit'in imajını cilalamasına yüklüyordu.
Demirel'i Ecevit'le açık oturuma katılması için ikna etmeye çalışıyordum. Bir gün cümlelerin arasında TRT kameramanlarının kendisini kilolu gösterdiklerini ileri sürdü.
Demirel'e "Sorun kameralarda değil sizin kilolarınızda. Rejim yapmalısınız" deyince kızdı bana "Biz burada demokratik rejimi konuşuyoruz, sen zayıflama rejiminden söz ediyorsun" dedi.
Sanırım sizler de benim gibi bu pazar gününü gerginliklerden uzak ve gülümseyerek geçirmeyi tercih edersiniz.
NTV'de Cengiz Çandar'la Emre Kongar'ın sundukları "Yorum Farkı"nın, bir gergin tartışma sonunda kesilmesine herhalde sizler de üzülmüşsünüzdür.
Yorum farkları
Dün Yeni Şafak'ta Bekir Hazar'a konuşan arkadaşım Cengiz Çandar, "Yorum Farkı"nın eskisi ile yenisi arasındaki farkı şöyle anlatmış:
- Kongar, Barlas ile tartışırken yüzde 80 kendisi konuşuyor, yüzde 20 Barlas söz hakkı alabiliyordu. Ben başlayınca yüzde 55 konuştum, Emre yüzde 45'te kaldı...
Oysa ben bu durumu da, Yorum Farkı sırasında Emre Kongar'a hatırlatmış ve şöyle demiştim:
- Sayın Kongar size karşı haksızlık ediliyor. İkimiz de NTV'den aynı parayı alıyoruz ama sadece siz konuşuyorsunuz...
Sevgili Emre Kongar bu sözlerime önce sinirlenmiş ama sonra da gülmüştü.
Dediğim şu.
Gülmeyi unutunca her şeyin tadı kaçıyor.
Galiba Molier de "İnsan gülen hayvandır" demiş ya.