xxx52
"Hepimiz Fâtıma'yız"
Uygulamada çok kadınla evli erkeklerin adâletsizliği, kumalar arasındaki geçimsizlik, böyle ailelerde evlerin cehennem köşesine dönüşmesi, insanlar arasındaki güzel ilişkilerin çirkinleşmesi bir vâkıadır. Ancak bu çirkinliklerin ve kötülüklerin âmili kanun (şerîat) değil, onu uygulayan -daha doğrusu uygulamayan- Müslümanlardır.
Demokrasiyi ele alalım, Batı'da güzel sonuçlar verdiği halde Doğu'da adı mevcût, kendisi mefkuddur (yoktur). Birçok yerde demokrasi terkedilmiş, komünizme geçilmiş, bu defa onda insanlık için huzur, adâlet ve saâdet aranmıştır; ancak uygulama teoriye uymamış, onda da aradığını bulamayanlar yeniden demokrasiye geçer olmuşlardır. Şu halde bir hukukî, ictimaî, siyasî sistem hakkında doğru değerlendirme yapabilmek için sistemin kendisi ile uygulamayı birbirinden ayırmak, birinin kusurunu diğerine yıkmamak gerekmektedir.
Beşerî sistemler köklü değişikliklere uğratılarak amaca uygun hale getirilirler. İslâm'da köklü değişim söz konusu değildir, onda değişmez kurallar vardır, ancak hangi kural olursa olsun uygulandığında tabiî olmayan bir olumsuz sonuç doğuyorsa uygulamayı durdurma (imhâl) imkânı da mevcûttur. Bu cümleden olarak bir cevazdan (izinden, serbest bırakmadan) ibaret olan çok kadınlı evlilik, genellikle kötüye kullanıldığı ve olumsuz sonuçlar doğurduğu takdirde İslâmî yönetim tarafından engellenebilir; bu kanunu (şerîatı) değiştirmek mânâsına gelmez; bu, tıpkı şartlarını yerine getirememekten korkan ferdin tek kadınla evli kalmayı yeğlemesine benzer. Günümüzde bizde ve bize benzer toplumlarda tek kadınla evlilik örf ve âdet haline geldiği için, bir kimsenin karısına kuma alması, birinci kadını, ondan olma çocukları ve çevresini, başka çağ ve toplumlarda olandan daha ziyade etkilemekte, üzmekte, perişan ve hasta etmektedir. Bir müminin, insanları bu kadar üzüntüye ve günaha sokacak bir davranışta bulunabilmesi için, zevkten (şehveti tatminden, yenilik arayışından) başka sebepleri olmalıdır.
Keyif için ikinci evlilik yapanlar genellikle bunu gizli yaptıkları için her gün birçok yalan söylemek durumunda kalıyorlar.
Birinci eş boşanma istiyor, zevcelik vazifelerini yapmakta zorlanıyor, kötü sözler söylüyor, kocasına küsüyor, ağlıyor, hastalanıyor...
İki eş (kumalar) arasındaki ilişki dinî kardeşlik ilişkisi olmuyor; arada kıskançlıklar, kavgalar, iftiralar, küskünlükler... kaçınılmaz oluyor.
Bütün bunlar İslam'da yasak; kimisi mekruh, kimisi haram. Şartlara bağlı olarak izin verilmiş (farz, vacib, müstehab kılınmamış) bir uygulamayı -hastalık, yetersizlik, çocuksuzluk gibi bir ciddi durum bulunmaksızın- keyfi için yapanlar kaçınılmaz olarak bu günahlara gireceklerdir.
İşte bu sebepledir ki, Peygamberimiz (s.a.), kızı Fatıma'nın üzerine evlenmek isteyen Hz. Ali'nin bu talebine karşı çıkmış, mescidde sert bir konuşma yapmış, bunun Hz. Fatıma'yı üzeceğini, günaha sokabileceğini (fitne) ailenin huzur ve mutluluğunu gölgeleyeceğini düşündüğü için, "Ali eşi Fatıma'yı boşamadıkça üzerine o kadını alamaz" demiş, sevgili damadı da eşini ve kayınpederini üzmemek, aile mutluluğuna gölge düşürmemek için bu teşebbüsünden vazgeçmiştir. (Buhari, Nikah, 109; Ebu-Davud, Nikah, 13; Avnu'l-Ma'bud, VI, 76-81).
Ortada bir zaruret yok iken üze-rine ikinci eş getirilmek istenen her kadın bu konuda birer "Fâtıma'dır", "Hepimiz Fâtıma'yız" deme hakkına sahiptirler. Hz. Fâtıma'yı şefkatli ve sevgili babası nasıl korumuş, ona sahip çıkmış ise bugün biz de genel olarak erkekler, alimler ve yönetici-ler olarak kadınlarımızı öyle korumak durumundayız. Onlar nasıl nefislerine hakim olarak kocalarına sadık kalıyorlarsa kocaları da onlara sadık kalmalı, sırf zevklerini tatmin için onları mahvetmekten sakınmalıdırlar.