Hepimiz aynı mezara düşüyoruz!

 

Bugün Türkiye’de PKK’ya destek vermeyen ancak Kürt kimliği konusunda çok hassas bir kitle var. Bu insanlar Kürt kimliğinin tanınmasını, Kürtçenin önem verilmesini, ekonomik ve sosyal şartlarının iyileştirilmesini vs. talep ediyorlar fakat Türkiye’den de kopmak istemiyorlar. Bu anlamda 22 Temmuz genel seçimlerinde sorunun çözümünde adres olarak AKP’yi göstermişlerdi. DTP başka partilere oy veren Kürtler için hala“beyaz Kürtler” tabirini kullanır.. Bugün DTP ve PKK’da ciddi bir AKP korkusu hâkimdir. Çünkü tabanları sürekli AKP’ye kayıyor. Türkiye’de şimdiye kadar Kürtleri de temsil edebilen bir Türkiye siyasi partisi yoktu. O yüzden bölge insanı yılardır kendisini sahipsiz hissettiğinden, umutları sürekli istismar edildi. AKP bu tavrıyla bölge insanı için hala bir umuttur. Ancak şu bir gerçek ki; AKP’nin Kürtlerden aldığı oyların en az yüzde 30’u geçici oylardır. Kürt halkı bu oyları AKP’yi samimi bulduğu için ve bu sorunun ancak AKP ile çözüme kavuşabileceğini inandıkları için verdi. Çünkü ilk kez Türkiye’de bir parti, Kürt vatandaşlarımızı temsil etme noktasında bu kadar çok güven verdi.

Üzücü olan; açılımların devam ettiği dolayısıyla barış, huzur ve demokrasi adına yeni gelişmelerin yaşandığı bir ortamda AK Partili Kürt milletvekillerinin hala susmalarıdır. Bölge belediyelerin yüzde 60’ı AKP’nin elinde olmasına karşın bugüne kadar bu insanlardan Kürtlükle ilgili ciddi anlamda bir şey duymadık. Oysa Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü içinde bu insanların daha fazla insan hakları üzerine konuşmaları gerekirdi. Bu milletvekilleri susmaya devam ettiği sürece PKK konuşmaya devam edecektir. Kürt meselesi ülkemizin önünü her fırsatta tıkayan, çözüme kavuşmaması durumunda sürekli barış ortamının zedelenmesine neden olacak ciddi bir meseledir. Bizler Türküyle Kürdüyle bu meselenin aklıselimle çözüme kavuşabilmesi için öncelikle savaşın değil barışın diliyle konuşmamız gerekiyor. Bu bilinç ve sorumlulukla hareket ederek özellikle gizli bir elin sokaklarımızı el attığı şu dönemde ciddi bir barış dilini devreye sokmamız gerekmektedir. Aksi takdirde önü alınmaz vahim olaylarla baş başa kalabiliriz.

Birlikte yaşama projesi dağda değil şehirde üretilir; 

DTP’nin “dağ” endeksli siyaset tarzı artık iflas etmiştir. Bu kadar dağ heveslisi bir partiden birlikte yaşama adına ciddi bir medeniyet projesi beklenmez. Çünkü Türküyle, Kürdüyle, Alevisiyle ve İslamcısıyla bir arada yaşama kültürü dağda değil şehirde üretilir. DTP son zamanlarda ilk başta yakaladığı barışçı ve azda olsa liberal tutumunu bir tarafa bırakarak sanki gizli ve gizemli bir elin kontrolündeymiş gibi hareket ediyor. Sokaklarda hiçte hoş olmayan görüntülerin oluşmasında aktif rol oynuyor. Halk otobüslerine Molotof kokteyl atılıyor, mitinglerde TV muhabirlerine varıncaya kadar, ev ve iş yerleri taşlanıyor ölümler gerçekleşiyor. Ve bütün bunlar açılımların olmaya başladığı bir döneme denk getiriliyor. Açılımlar DTP eliyle bitirilmek isteniyor adeta. DTP’yi kontrol eden güçler varsa eğer başta buna karşı çıkacak kesimin DTP milletvekilleri olması gerekir. Ne yazık ki onlarda gösterilerde ön sıralarda yer alıyorlar. Üstelik bu aralar hiçte yapıcı bir dile sahip değiller. Şüphesiz açılım dediğimiz şey ciddi bir süreç. Bu tip olumsuzluklar bekleniyordu. Ancak bu sürecin bizzat DTP tarafından sabote ediliyor görüntüsü verilmesi çok vahim.

Bugüne kadar Kürt siyasetinin kendi içinde çeşitlenmesi adına çeşitli görüşler ortaya atıldı. Kürt partilerinin ve gazetelerinin sürekli kapatıldığı bir ülkede yeni Kürt partilerinin kurulmasını teklif etmek tuhaf gelebilir ancak yinede bu konuda gerekli adımların atılması lazım. Bugün Liberal ya da Muhafazakâr bir Kürt partisinin bölgede taban bulması, çözüm önerileriyle barışa katkı sağlamaları gerçekten çok önemli değişimlerin önünü açabilir. Bunu sürekli liberalleşmesini ve aklıselimle hareket etmesini beklediğim ve umduğum DTP’nin son zamanlarda siyaseten kendisini bitirdiği için sarf ediyorum.

İki halka yazık ediliyor;

Bugünlerde yaşadıklarımız ve bize yaşatılacak olanlar şüphesiz kirli bir zihniyetin devreye soktuğu çok ciddi bir tezgâhtır. İki halkı karşı karşıya getirip birbirine kırdırma planıdır bu. Şu durumda öylesine psikolojik bir ortam yaratılmış durumdadır ki Allah korusun sanki iki halk birbirlerini gördükleri anda saldıracaklarmış gibi tutum ve davranış sergiliyorlar.12 Eylül’de kardeşi kardeşe kırdırttılar şimdide aynı zihniyet iki kardeş halkı karşı karşıya getirmeye çalışıyor.12 Eylül’ün bir galibi yoktu. Kazanan bu tarz kırdırma politikalarını devreye sokanların olmuştu. Şimdide aynı  durum söz konusu, şimdilerde de çok ciddi bir oyunun içerisine sürükleniyoruz. Molotof kokteyle sevgili kardeşimiz Serap’ı kıyanla mitingde Aydın’ı kıyan zihniyetin aynı zihniyet olduğunu idrak ettiğimiz anda bu tezgâhı daha iyi anlayabileceğiz.

Bugünlerde devreye sokulmak istenen bu kirli tezgâhı artık görmemiz gerekiyor yoksa önü  alınmaz çok vahim olaylara tanıklık edeceğiz. Bunun için tahrik içeren söz ve davranışlardan kaçınmamız gerekiyor. Örneğin “Faşist İzmir” demekle bu yaşadıklarımızı izah edemeyiz. Çok farklı, aklıselim ve soğukkanlı fikirler üretip bu savaş dilini terk etmemiz gerekmektedir. Bu insan karşıtı  bir zihniyetin devreye soktuğu son plandır ve bu son çırpınışlarıdır. Ancak belli ki çok çetin geçecek. Eğer aklıselim ve soğukkanlı  davranırsak bu önü alınmaz gibi görünen kirli oyunu bozabiliriz. Aksi takdirde hepimiz aynı mezara düşüyoruz… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.