xxxx111
Hanefi Avcı'nın kitabı
Pislik içinde yaşayanlar, yaşadıkları yeri terk edemiyorlarsa, bir süre sonra burunları pis kokuları almaz olur. Mevlana bu gerçeği çok çarpıcı bir biçimde anlatır Mesnevi'sinde... Yere yığılan bir adamı limonlar dökerek, kolonyalar koklatarak ayıltmaya çalışırlar, kendine gelemez. Uzaktan seyreden biri "Burnuna tezek tutun" der, yaparlar ve ayılır adam... Meğer tabakhanede çalışırmış...
Hanefi Avcı İstanbul'da görevliyken Haliç'in burun kıracak kadar pis koktuğunu fark etmiş; ancak o civarda hayat da devam ediyormuş... 'Simon' kodadlı bir militanın öz kızkardeşini haksız yere cezalandıracak kadar örgüte kendini vakfettiğini de görünce kitabının adını daha o zaman koymuş: 'Haliç'te Yaşayan Simonlar'...
Sıradan biri değil Hanefi Avcı; şimdilerde büyükçe bir ilimizin Emniyet müdürlüğünü yürüten bir polis şefi. Meslek hayatının önemli bir bölümü istihbarat konusuyla hemhal olarak geçmiş; Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) birimini kurmuş, Emniyet istihbaratına emek vermiş... Altyapıyı oluşturmuş, kadroyu seçmiş ve eğitmiş...
Kritik konularda görüş açıklamaktan geri durmadığı için ismi kamuoyunca da biliniyor. Gerektiğinde cezaevi yolunu tutmakta da beis görmemişti. Kitabıyla yeni bir özelliğini öğrendik: Kendisinin ve dostlarının onuruna olağanüstü önem veriyor... Emniyet teşkilâtında 'ustası' olmuş, kitapta sürekli 'ağabey' diye söz ettiği biri karışık bir işe ismi bulaştığı için yargılanıyor; kendisi de sürekli takip altında tutulduğu izleniminde...
Tam 597 sayfalık 'Simonlar' kitabını bunu yaptığından kuşku duyduğu 'Cemaat' yapısını suçlamak için yazmış...
Avcı'nın 'Simonlar' diye andıkları bizleriz. Pislik norm haline dönüştüğünden olup bitenleri değerlendiremiyoruz; 'Simon' gibi şartlandırıldığımız için gözlerimiz gerçeği görmüyor. Bir tek o, burnunu pislikten, gözünü şartlanmışlıktan koruyabildiği için, tehlikeye dikkat çekebilecek durumda. Sonucuna da katlanarak görevini bu defa yazdığı kitapla yerine getiriyor...
Bence hiçbir mahzuru yok. Tersine, kitap yazarak, düşüncelerini eleştiriye açtığı için yaptığını değerli buluyorum. Pislikle çevriliysem bunu bilmek, şartlandırıldığımın farkında değilsem gözümü açmak isterim.
En az iki ciddi sorunu var Hanefi Avcı'nın...
İlki, suçladığı çevreyle fazlaca içli dışlı biri o; neredeyse bütün profesyonel hayatı boyunca yolu 'Cemaat' ile kesişmiş... Yalnızca çocuklarını okullarına göndermesinden söz etmiyorum; Emniyet istihbarat birimine sızdıklarını ileri sürdüğü tipleri ellerinden tutup göreve getiren kendisi... Şimdi neden şikâyet ediyorsa, şikâyet konusu ettiği her şeyde katkısı büyük. Herkesi tanımış, ama tanıyamamış...
Sorunlarından ikincisi, eskiden kendisinden öğrendiklerimizle yeni iddiaları bazen taban tabana çelişiyor... 'Susurluk' kazası sonrası bilgimiz dahiline girmiş gerçeklerin çoğu, onun öne çıkıp ince ayar çekmesiyle öğrendiklerimizdi. Susurluk için söyledikleri doğru idiyse, 'Ergenekon' sürecini önemsiz bulan şimdiki yaklaşımı yanlış olmak zorunda. En azından, sergilediği çelişki, "Hangisi doğru?" sorusunu hak ediyor.
Kitabına koyduğu isim Hanefi Avcı'ya 'gözlemci' değeri kazandırıyor. Onun çapında bir gözlemcinin bir başka evrensel gerçeği keşfedememesini sorunlu buluyorum: Sosyal olaylar tek bir faktör ile izah edilemez; etmeye kalkarsanız iddianızı zayıflatırsınız. İddianızı ispat sadedinde sayfalar dolusu çiziktirir, ancak her yazdığınız tek bir noktayı vurgulamaya çalışırsa, abarttığınız için, tezinizi sakatlarsınız.
'Cemaat' diye de adlandırılan oluşumun çok güçlü olduğu iddiasında Hanefi Avcı; bunu bilmeyen yok zaten. Birbirine hiyerarşik olmayan bir biçimde bağlı bir insanlar topluluğunun gücünü ölçemezsiniz; esas güç de buradadır. Cemaat mensuplarının elleri ve kollarının her yere uzandığını da söylüyor; esnek yapılarda bu da mümkündür. Ancak kamuoyunu meşgul eden her konunun Cemaat'in eseri olduğunu, işlerinin güçlerinin 'komplo' üretmek olduğunu ileri sürünce... Tezi bayağı zayıflıyor...
'Ergenekon' ve 'Balyoz' davalarını Susurluk kadar önemli bulmuyor. Hrant Dink cinayetini basit sebeplere bağlıyor. Danıştay saldırısının Ergenekon ile irtibatı olmadığını ileri sürüyor. Şemdinli savcısının iddianamesinde Org. Yaşar Büyükanıt'ın ismini anmasını Cemaat etkisine bağlıyor. Deniz Baykal kaseti bile aynı odağın işiymiş...
Tezi açısından böyle demek zorunda zaten. Her yerde gözü ve kulağı olan, cür'etleri dağlar kadar büyük, tehlikeye bayılan bir örgüt olarak bir tek o odak var onun gözünde... Elinde tek bir çivi olan çekiçli adam ne yaparsa, Hanefi Avcı da tuğla kadar kalın kitabında onu yapıyor işte...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.