Hakikatlar acıdır, ama...

Dersim’de yaşananların dosyası açıldı, açılacak; tarihçilerin gözü aydın... 28 Şubat (1997) dönemi savcıların ilgi alanına nihayet girmiş, celpler çıkarılıyormuş; mağdurlar için iyi haber... Bu haberlere seviniyorum, ama benim heyecanımı tavana vurduran bir başka haber: CHP’li Gürsel Tekin, “1991 sonrası işlenen siyasi cinayetlerin fâillerini bulmak için kozmik odalar açılsın” teklifinde bulunmuş...

 

Eğer teklif tozlu raflardan dosyaların indirilmesine yol açarsa bütün Türkiye sevinebilir...

 

Ülkemiz siyasi hayatının önemli dönemeçleri var; bunların çoğunu ezbere biliyoruz. Ancak en az onlar kadar önemli bir başka dönüm noktası genellikle unutuluyor: 28 Şubat’a giden yolda işlenen siyasi cinayetlerin başlangıç tarihi olan Ocak 1990...

 

Turgut Özal 9 Kasım 1989 tarihinde cumhurbaşkanı seçildi. Çankaya’ya taşınmasının üzerinden üç ay bile geçmeden, 31 Ocak 1990 tarihinde, ‘lâiklik üzerine çalışmalarıyla tanınan’ Prof. Muammer Aksoy evinin girişinde suikasta uğradı.

 

Aynı durum Abdullah Gül başbakan atandıktan sonra da yaşandı: 18 Kasım’da (2002) başbakan oldu Gül, bir ay sonra (19 Aralık), kamuoyunun televizyon tartışmalarından ‘lâiklik’ konusundaki hassasiyetiyle tanıdığı Doç. Necip Hablemitoğlu evinin önünde öldürüldü.

 

Cumhurbaşkanlığı koltuğunu Özal’a dar edenler aynısını başbakanlığı döneminde Gül’e yaşatmayı hedefliyorlardı. Başaramadılar.

 

1990 sonrasında Özal’a, ANAP iktidarına, Özal’ı destekleyenlere, Türkiye’ye yaşattılar: Hepsi de benzer siyasi eğilimi temsil eden Turan Dursun (4 Eylül 1990), Doç. Bahriye Üçok (6 Ekim 1990) ve gazeteci Uğur Mumcu (24 Ocak 1993) o karanlık dönemin kurbanlarıdır. Arada farklı bir amaçla suikasta uğradığı sanılan gazeteci Çetin Emeç cinayeti (7 Mart 1990) de var; onun ölümü de diğer cinayetler sonrasında yaşatılana benzer bir altüst oluşa yarayacak biçimde kullanıldı.

Bu cinayetlerle istedikleri sonucu alabildiklerini görenler, demokratik talepler yüzünden ne zaman başları sıkışsa, aynı çizgiden tanınmış şahsiyetlerin canlarını almaya devam ettiler. Prof. Ahmet Taner Kışlalı cinayeti (21 Ekim 1999), sözgelimi...

 

Sözün kısası şu: 1990 Ocak ayından 2002 yılı Aralık ayına kadar devam eden süreçte işlenen siyasi cinayetlerde hayatlarını kaybeden bir dizi değer, kuşkular doğruysa, devletin derinlikleriyle irtibatlı suikastların kurbanı... Tetikçilerin yakalanmış, yargılanmış ve mahkum edilmiş olmaları duyulan kuşkuları ortadan kaldırmıyor.

 

Kimse kuşku duymuyorsa, ben duyuyorum. Anlaşılan o ki, CHP’nin önemli isimlerinden Gürsel Tekin de kuşku duyanlardan...

 

Herhalde başka sebepleri de vardır, ama bu cinayetler büyük ihtimalle bu ülkenin gerçek demokrasiyle tanışmasını engellemek veya geciktirmek amacıyla işlendi; ancak 2002 sonrasında atılabilen demokratik adımların benzerlerini engellemek veya geciktirmek amacıyla...

 

Neredeyse herkesin üzerinde birleştiği gibi, 1990’lı yıllar, ‘kayıp yıllar’ ise, sebebi, siyasi cinayetlerle toplumun kafasının karıştırılmasıdır...

 

Ak Parti yönetici kadrosu ANAP’ın 1990’lardaki hatasına düşmediği için 2002 sonrası farklı yaşanabildi.

 

Dersim’in, 28 Şubat’ın dosyaları açılırken siyasi suikastlara dair ‘kozmik dosyalar’ kapalı kalırsa yazık olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar