xxx65
Hakikatin içyüzü
Canım memleketin "kanlı tesadüfler"i bitmiyor. Dört gencecik asker daha şehit oldu.
Hem de dağda, karakolda, mayında, takipte, operasyonda değil; Cizre'de öyle araçla yoldan geçerlerken caddede açılan ateşle.
Elbette bir çeyrek asırdır vuku bulduğu gibi, "her Allah'ın günü" olabilirdi bu...
Ama "tesadüf" bu ya...
Tam da, Irak'tan "ateşkes ve silah bıraktırma planı"nın Ankara'ya getirildiği sırada "ateş açıldı" .
Hem de dağda, karakolda, mayında, takipte, operasyonda değil; Cizre'de öyle araçla yoldan geçerlerken caddede açılan ateşle.
Elbette bir çeyrek asırdır vuku bulduğu gibi, "her Allah'ın günü" olabilirdi bu...
Ama "tesadüf" bu ya...
Tam da, Irak'tan "ateşkes ve silah bıraktırma planı"nın Ankara'ya getirildiği sırada "ateş açıldı" .
Yaşadığımız ülke, "terörist saldırı" olduğunda sadece "teröristler"in değil, başka şeylerin de akıllara gelebildiği ülke.
Saldıran "teröristler" olduğunda da, "derin bağlantılar içinde saldıran teröristler"in de artık akıllara girdiği bir ülke.
Belki herhangi bir cepheden bakıyorsunuzdur ama...
Unutmayın ki burası; hepsi haklı veya haksız, hepsi için doğru veya yanlış, "terörle mücadele" de bulunmuş kimilerinin de "terör sanığı" oldukları bir ülke.
Yine unutmayın ki burası; "terörist" iken "devlet birimlerince istihdam edilmiş" birçok "itirafçı"nın da cirit attığı, tetik çektiği bir ülke.
Şunu da unutmayın ki, "terör örgütü üyesi" iken "itirafçı"
olup "devlet birimlerince çalıştırılmış" kimilerinin sonra "yeniden itirafçı" olarak bu kez çift taraflı fiillerini de anlattığı bir ülke.
Hatırlayın ki burası; "laik terör örgütü"ne karşı, kimi "laik devlet" birimleri, yetkilileri ve görevlilerinin "dinci terör örgütü" de kurdurdukları bir ülke.
Aklınızda tutun ki, o "domuz bağcı terör örgütü"nün, Diyarbakır'ın şimdiye kadar en çok sevilmiş "Batı Anadolulu" Emniyet Müdürü'nü ve polis arkadaşlarını, yine böyle bir cadde üstünde çapraz ateşle katlettiği ve bu talimatın kimden, nasıl geldiğinin pek bilinmediği ülke.
Düşünün ki burası, "Terör örgütü başı"nın da, "Terör örgütü yöneticisi iken itirafçı olmuş kişi"nin de, bu meseleleri iyi bilen birçok ismin de, "Bir zamanlar tam ateşkes vardı; Demirel, İnönü, hatta MGK af meselesini gündeme almıştı, tam o gün hükümet bunu görüşecekti, ama bir otobüste 33 korumasız er yola salınıp örgüte katliam yaptırtıldı" dediği ülke.
Saldıran "teröristler" olduğunda da, "derin bağlantılar içinde saldıran teröristler"in de artık akıllara girdiği bir ülke.
Belki herhangi bir cepheden bakıyorsunuzdur ama...
Unutmayın ki burası; hepsi haklı veya haksız, hepsi için doğru veya yanlış, "terörle mücadele" de bulunmuş kimilerinin de "terör sanığı" oldukları bir ülke.
Yine unutmayın ki burası; "terörist" iken "devlet birimlerince istihdam edilmiş" birçok "itirafçı"nın da cirit attığı, tetik çektiği bir ülke.
Şunu da unutmayın ki, "terör örgütü üyesi" iken "itirafçı"
olup "devlet birimlerince çalıştırılmış" kimilerinin sonra "yeniden itirafçı" olarak bu kez çift taraflı fiillerini de anlattığı bir ülke.
Hatırlayın ki burası; "laik terör örgütü"ne karşı, kimi "laik devlet" birimleri, yetkilileri ve görevlilerinin "dinci terör örgütü" de kurdurdukları bir ülke.
Aklınızda tutun ki, o "domuz bağcı terör örgütü"nün, Diyarbakır'ın şimdiye kadar en çok sevilmiş "Batı Anadolulu" Emniyet Müdürü'nü ve polis arkadaşlarını, yine böyle bir cadde üstünde çapraz ateşle katlettiği ve bu talimatın kimden, nasıl geldiğinin pek bilinmediği ülke.
Düşünün ki burası, "Terör örgütü başı"nın da, "Terör örgütü yöneticisi iken itirafçı olmuş kişi"nin de, bu meseleleri iyi bilen birçok ismin de, "Bir zamanlar tam ateşkes vardı; Demirel, İnönü, hatta MGK af meselesini gündeme almıştı, tam o gün hükümet bunu görüşecekti, ama bir otobüste 33 korumasız er yola salınıp örgüte katliam yaptırtıldı" dediği ülke.
Hakikatin asıl yüzü, gerçeğin asil yüzü her zaman çıplak olmayabiliyor.
Ama "Esas gerçek" ne olursa olsun...
Bir hakikat de şu:
Muş'tan, Nevşehir'den, her yerden... "sıvasız evlerin çocukları" yine öldürüldüler, yine 20'lerinde eve tabutla döndüler. Yine yoksul anaların zengin yüreklerinin kurumayan yaşlarıyla gömüldüler.
Ama "Esas gerçek" ne olursa olsun...
Bir hakikat de şu:
Muş'tan, Nevşehir'den, her yerden... "sıvasız evlerin çocukları" yine öldürüldüler, yine 20'lerinde eve tabutla döndüler. Yine yoksul anaların zengin yüreklerinin kurumayan yaşlarıyla gömüldüler.
Farklı bir şeyler olsun artık!