xxx52
Haça karşı minare
Ohri Çerçeve Antlaşması, Arnavut ve Makedonlar arasında sekiz ay süren silahlı çatışmanın sona ermesinin ardından Arnavut ve Makedon siyasi parti liderleri tarafından 13 Ağustos 2001 de imzalandı. Daha sonra yapılan anayasada da büyük ölçüde yerini alan anlaşma Makedon çoğunluğa karşı diğer etnik ve dini guruplara önemli haklar getirdi. Her geçen gün eskiye nispetle iyileştirmeler oluyor, ama henüz "barış ve eşitlik içinde birlikte yaşama" amacına hayli mesafe var; çünkü kanunlar çabuk değişiyor ama zihniyetler ve tutumlar çabuk değişmiyor.
Makedonya'da haç-minare yarışmasına geçmeden önce bize rehberlik eden sevgili Muhammed Aruçi'nin Bulgaristan'da yaşadığı acı olayı nakletmek istiyorum.
Sofya merkezindeki camide 20 Mayıs Cuma günü Müslümanlar namaz kılmak için toplanmışlar. Aruçi de Üsküp de bize katılmak üzere yola çıkmış, Cuma namazını Sofya camiinde kılacak. Birden ellerinde Bulgaristan bayrakları taşıyan bir alay Bulgar genci sloganlar atarak camiyi basıyor ve Müslümanlarla çatışıyorlar. İki taraftan yaralananlar oluyor, Müslüman gençlerin direnişi ile Bulgarlar geri çekiliyorlar, ama henüz tehlike geçmiyor. Aruçi ile İmam durumu müzakere ediyor, sonunda "savaş ve tehlike zamanlarında nöbet yerini boşaltmadan cemaatle kılınan namaz şekline (salâtu'l-havf)" karar veriyorlar ve imkanlara göre bunu uyguluyorlar. Anlaşılan AB'ye girmek bir ülkeyi medeni yapamıyor!
Hristiyanlar Üsküp'e yakın Vodno Dağı'nın tepesine 40 km uzaktan görülebilen bir haç dikmişler. Bununla da yetinmemişler, gördüğümüz her yerleşim merkezinin uygun yerine kilisesiz kocaman haçlar dikmiş ve bunları ışıklandırmışlar. Müslümanlar da buna karşı camilerine yüksek minareler yapmaya başlamışlar. Burada haç ile minare ihtiyaç boyutunu aşarak bir yarış/çatışma/gövde gösterisi sembolü haline gelmiş.
Makedonların bu topraklardan Osmanlı-İslam kültür ve medeniyet izlerini silmek için işledikleri daha birçok cinayet var. Nerede bir devlet veya kamu binası görsek vaktiyle yerinde bir cami, medrese, tekke, hamam... bulunduğunu, bunların yönetim tarafından yıkıldığını ve yerine o binaların yapıldığını öğrendik.
İki örnekle yazıyı noktalayalım:
Üsküp'teki Taş Köprü Osmanlı eseri (15. Yüzyılda Fatih zamanında tamamlanmış). Köprüyü restore ediyoruz diye Osmanlı izlerini silmişler, bu da onları tatmin etmemiş olacak ki, köprünün iki ucuna, kendi tarihi kişileri/büyükleri ile ilgili dev heykeller yapmışlar ve çevreye de dev binalar yapıyorlar.
Üsküp kalesi dört bin yıllık bir kale, Osmanlılar âdeta yeniden inşa etmişler, daha sonra da tamirler görmüş. Şimdi durup dururken kalenin içine çelik inşa ile bir kilise yapmaya başlamışlar. Söylenenler doğru ise yüksek kale duvarını aşmış çelik karkas bir gecede kurulmuş. Tabii Müslümanlar buna tepki göstermişler, çatışma çıkmış ve şimdilik inşaatı durdurmuşlar.
Eski öğrencimi ve gezimizde ikinci rehberimiz Süleyman Baki şu anda Makedonya Türk Sivil Toplum Teşkilatları Birliği MATÜSİTEB Genel Başkanı. O günlerde yaptığı şu açıklama konuyu aydınlığa kavuşturuyor: "...Üsküp Kalesi'nin giriş kapısı üzerindeki kitabeden de anlaşıldığı gibi Sultan II'nci Murat tarafından günümüzdeki şeklini alan bu tarihi eserin mevcut yapısının korunması ve aynı zamanda aslına uygun bir şekilde restore edilmesi bizler açısından büyük önem arz etmektedir."
Fatihlerin çocuklarını oralarda bıraktık, sıkıntıları var, onlara yardımcı olmak boynumuzun borcudur.