Şiirleriyle hakkı söyleyen ve daima mazlumun yanında yer alan o güzel insan, rahmet-i Rahmân’a kavuştu. Ebedî istirahatgâhı için, kendisi de mazlum olan evliyâullahtan Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin yanının seçilmesi ne kadar mânidâr… Ankara’da üniversite tahsilini yaptığım 1983 yılı ve sonrasında Bağlum’a, Arvasî Hazretlerini ziyarete giderdik. O zamanlar Bağlum, Ankara’ya bağlı bir küçük belde olup buraya çalışan belediye otobüsleri çok sık ve düzenli değildi. Hatta bir keresinde Bağlum’da Dr Emin Acar’a rastlamış ve o güzel mekânları beraber ziyaret etmiştik. İstanbul’a taşındıktan sonra Arvasî Hazretlerinin Semt-i Hazret-i Hâlid’deki (Eyüpsultan) dergâhını, Ankara’ya her gittiğimde de Hacı Bayram Hazretlerinden sonra bu mübârek zâtın kabrini ziyaret etmek benim için bir vecibe olmuştu. Üstad Abdurrahim Karakoç’un 1932 yılında Kahramanmaraş’ta başlayan hayatı 2012 yılında Ankara’da son buldu. Mazlum halkın sesi olan şairimiz, her zaman gönlümüzde yaşayacak, gelecek altın nesil onu her an yâd edecektir. Üstadın eserlerindeki ifâde gücü okuyanı etkilemekte, okuyucu şiirin tesirini gönlünün tâ derinliklerinde hissetmektedir. Üstâdı yâd etmek maksadıyla, 30 Ağustos 2011 tarihli “Bayramınız Bayram Ola” başlıklı yazımdaki rahmetli Abdurrahim Karakoç’a ait şiirlerden bazı bölümleri sizlere nakletmek istiyorum. O garibanlıktan dolayı bayramı hüzünle geçiren bir aileyi ve bayramları şöyle tasvir etmektedir: Güneş yükselmeden kuşluk yerine Bir adam camiden döndü evine Oturdu sessizce yer minderine Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı... Eli öpüldükçe içi burkuldu Konuşmak istedi, dili tutuldu Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı Adam “he ya” dedi, gözü kapalı… Düşündü kış yakın, evde odun yok Tenekede yağ yok, çuvalda un yok Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını Adam “evet” dedi, sıktı dişini… Çalışsa ne iş var, ne cepte para Dağ oldu içinde büyüyen yara Dikti gözlerini karşı duvara Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı Adam “öyle” dedi, bağrında sızı… Döndürse yönünü herhangi dosta Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta Yıllar, aylar, günler erirken yasta Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı… … Nur yağan geceler, gündüzler nerde? Neşe paylaştığım öksüzler nerde? Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde? Huzura erdiğim bayramlar hani? Bayram af günüdür, barış günüdür Bayramlar rahmete giriş günüdür Bayram, hak menzile varış günüdür Gönlümü verdiğim bayramlar hani? … Bizden sandığımız bize yabancı Görünen simalar göze yabancı Kabukta bayram var, öze yabancı Söyleyin, mânânın bayramı nasıl? Sabahtan haber yok, ufuklar kara Semerkand kan ağlar, yanar Buhara Keşmir, Kâbil, Kerkük hasret bahara Kudüs’ün, Sina’nın bayramı nasıl? … Âlem-i İslâm’a, rahmet su gibi Aksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Evleriniz cennet kokusu gibi Koksun, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Mağdurlar, mazlumlar ersin felaha Vuslata varanlar varsın bir daha İrfan tohumunu gece, sabaha Eksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Kandır zalimlerin zulüm çiçeği Öldürür cehalet, ölüm çiçeği Gençler yakasına ilim çiçeği Taksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Hazret-i Rasûl’ün nurlu katına Gitmek isteyenler binsin atına Küfrün saltanatı yerin altına Çöksün, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Ne makam, ne para, ne senet, ne çek... “Kurtuluş İslâm’da” vallahi gerçek Bu mübarek sevda bizleri tek tek Yaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Yine o güzel insan, Anadolu insanının sıkıntılarını şöyle dile getiriyor: Gene tehir etme üç ay öteye Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ. Otuz yıl da babam düştü ardına Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ. Kırk yıl önce; yani babam ölünce Kadılıklar hâkimliğe dönünce Mirasçılar tarla, takım bölünce İrezillik beni buldu hâkim beğ. Yaşım yetmiş iki, usandım gel-git Bini buldu burda yediğim zılgıt Eğer diyeceksen: 'bana ne, öl git! Oğlumun bir oğlu oldu hâkim beğ. Sekiz evlek tarla, bir geverlik su Yüz yılda höküme bağlanmaz mı bu? Kazanmasam da hu, kazansam da hu! Canım ta burnuma geldi hâkim beğ. Keşife-meşife, damgaya, harc'a Kanımız kurudu harca da, harca.. Sayenizde avukatlar yıllarca, Fakiri yoldu da yoldu hâkim beğ. Mübaşir itekler, kâtip zavırlar Değişti bizde de göya devirler Yüz yıl önce adam yiyen gâvurlar Tapucuyu aya saldı hâkim beğ. Kabahat sizde mi, kanunlarda mı? Şaşırdım billâhi yolu yordamı.. Kızma sözlerime alam kadanı Sıkıntıdan içim doldu hâkim beğ. Mülkün temeliydi adalet hani? ... Bizim hak temelde saklı mı yani? Çıkartıp ta versen kim olur mâni? Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim beğ? ! Hem davacı pişman, hem de davalı.. Bu yolda tükettik çulu, çuvalı. 'Sabret makamı'ndan çalma kavalı, Sürüler ekine daldı hâkim beğ. … Gitmişti makama arzuhal için Bey dedi, yutkundu eğdi başını Bir azar yedi ki oldu o biçim Şey dedi, yutkundu eğdi başını Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı Bir konağa baktı alttan yukarı Vay dedi, yutkundu eğdi başını Döndü gözlerinde bulgur, bulgur yaş Sandım can evine döktüler ataş Sordum, memleketin nere gardaş? Köy dedi, yutkundu eğdi başını Yürüdü kör topal, çıktı şehirden Ağzına küfürler doldu zehirden Salladı dilini, vazgeçti birden Oy dedi, yutkundu eğdi başını … Tama vatandaşık kardaşık tama Bunca pahıl m’olur adam adama Geldik ta sabahtan kaldık akşama Yarına mümkün mü sıra doktur bey Yedi baş horanta yıkık hanede Tüm kazancım bini bulmaz senede Yüz pangunot helal olsun gene de Ben nereyim beş yüz nere doktur bey Dert bela tebelleş oldu başıma Her gece tahsildar girer düşüme Beni mahcup etme can yoldaşıma Erkeklik öldü mü bre doktor bey Hemi Müslümanım, insanım hemi Halimi arzettim darılma emi İçinde mangır yok gördün kesemi Bir de ceplerimi ara doktor bey Daha sayayım mı noksan mı daha Yalvara yalvara tükendim aha Bu yüzle mi çıkacaksın Allah’a Vallahi yanarsın nâra doktor bey Üstad yârine de şöyle seslenmektedir: Her ne kusur varsa geçen zamanda Suçsuzdur aynalar ela gözlü yar Mecnunlar Mevlâ’yı bulursa canda El olur Leylalar ela gözlü yar. Alı al, yeşili yeşilde ara Ahirete gider kalpteki yara Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara Dökülen ayvalar ela gözlü yar. Vakit dolar nakit biter kasanda Sevda bir kitaptır gönül masanda Okusan da olur okumasan da Kapanır sayfalar ela gözlü yar. … Gönül tezgahında şiir dokudum İplik iplik nakışında sen varsın Aşk yolunun kanunu okudum Madde madde yokuşunda sen varsın Gidip de yorulma çok uzaklara Sen seni gel benim içimde ara Umut güneşimin mor bulutlara Girip girip çıkısında sen varsın Abdurrahim Karakoç, mazlumun yanında yer almasını ve çilesini şu dizelerde ne kadar güzel ifade etmiştir: Bağladım nefsimi zincir, yulara Dünyayı duvara astım, gel de gör. Rahatı, huzuru attım kenara Çileyi bağrıma bastım, gel de gör. Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum Mazluma mağdura kıvrak dil oldum Zulüm sıcağında serin yel oldum Yürekten yüreğe estim, gel de gör. Sonu hatırladım ilki duyunca Kula kul olmadım ömür boyunca Hakkın zehirini içtim doyunca Batılın balına kustum, gel de gör. Ülfetim olmadı iriler ile Ağıla girmedim sürüler ile Ölümden korkmayan diriler ile Selamı sabahı kestim, gel de gör. Aşk ceylanı emzirince sütünü Taşa çalıp kırdım benlik putunu Düşmanımdır inkarcının bütünü Allah dostlarıdır dostum, gel de gör. Bazı kötülüğü kovdum elimle Bazı kötülüğü yerdim dilimle Gücüm yetmeyince kendi halimle Haksıza buğzettim, küstüm, gel de gör. Çıkar için laf davulu çalmadım Hiçbir yerden makam, rütbe almadım Bildimse söyledim, korkak olmadım Bilmediğim yerde sustum, gel de gör. …. Çileyi koklayıp gül niyetine Zindana girersen, beni de çağır Sabrı, kanaati bal niyetine Ekmeğe dürersen, beni de çağır. Dışarda göz yanar içerde yürek Taahhüt ehline tahammül gerek Mazlum yarasına merhem diyerek Gözyaşı sürersen beni de çağır O, dostu için de şöyle seslenmektedir: Zamanım yoğrulur gamla Birleşir sabah akşamla Ilık kanım damla damla Akar gider dosta doğru Ne saklarım ne gizlerim Yalnızca onu özlerim Tabutta bile gözlerim Bakar gider dosta doğru. Hasan'a Mektuplar, El Kulakta, Vur Emri, Kan Yazısı, Suları Islatamadım, Beşinci Mevsim, Dosta Doğru, Akıl Karaya Vurdu, Yasaklı Rüyalar, Gökçekimi, Gerdanlık I-II-III, Parmak İzi adlı şiir kitapları, Çobandan Mektuplar adlı deneme yazıları ve köşe yazılarıyla tanıdığımız Abdurrahim Karakoç’un yazdığı şiirlerden bazıları bestelenmiş, dilden dile dolaşmıştır. | | |
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.