Uğur CANBOLAT
GÖNÜL DEPREMLERİ!..
Gecenin bi vaktiydi.
Sessizlik hükmünü icra ediyordu.
Yer tenhaydı, gök tenhaydı, ben tenhaydım.
Deniz mi? O da kendi cümbüşünde kendi hâlini seyrediyordu.
Ayın selamı bir şiddetleniyor bulutlardan fırsat bulup, bir gölgeleniyordu. Zuhuru mu şiddetliydi aslında, gölgelenmesi mi? Bilemedim.
Yârin yüzü gölgelendiğinde sen noktalanırsın ya hani! Bir nokta olursun ya. Tüm dünyayı bir noktaya durmaksızın boca edersin ya. O misal işte. Cemâli yâre bakarken bir gölgeyle karşılaşırsan anlıyorsun ki, ‘Gönül depremi’ gelmekte…
Sarsıcı mı, sarsıcı!
Yakıcı mı, evet! Ziyadesiyle hem de!
Ne yapmalı peki? İşte onu tam kestiremiyorsun.
Depreme mi kaçmalı, depremden mi kaçmalı kestiremiyorsun gecenin bu vaktinde, bi vaktinde!
Ayrıca kaçan yakalanır hep… Bunu da biliyorum.
Ah bu ‘Gönül depremleri’, ah!
Sarsmak, sarsılmak, sarsıla sarsıla sarılmak…
İşte buna ‘Yürek tutunmaları’ diyorum.
Önce ‘Yürek tutulmaları’ yaşıyorsun. Ay ve güneş tutulması gibi… Ardından gelsin ‘Gönül depremleri’… Bitmen artçılar. Sonrasında ise tutunmalar...
İtiraf edeyim; en çok bu kısmı seviyorum.
Duy sesimi! Deprem, deprem işit seslenişimi!..
Seviyorum ‘Yürek tutunmaları’nı...
Yüreğimin Sana tutulmalarını, Sana tutunmalarını!..
Tutunuyorum ey yâr!
Tut beni, tut beni!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.