Meltem KAVAK
Gidenlerin Ardından Ben de Kalanlar
Hayatımıza aldığımız insanları bizlere kattıkları değerler ile sınıflandırırız çoğu zaman. Onları bizlere sundukları konseptler eşliğin de hayal ederiz.
Dün akşam saatlerin de değerli bir büyüğümün ebedi aleme intikalinin gerçekleştiği haberini aldım. Kendisi ile üniversite ortamında çalışmıştım. Üniversite Doç. Dr olarak görev yapan değerli hocam hiç bir zaman isminin önünde ki ünvanlar ile anılmadı. Karekteri bu ünvanların önüne geçti ve bugün de bu platforma kendini yazmama vesile oldu.
Yazacaklarım insan ruhiyesinin suali konusunu soru olarak bana kalması kaldı.
Varlık ve yokluk bir kere daha önüme düştü. Ne bırakır ki insan bu hayatta üç beş mal mülk ve sonra ne kalır ki bu dünyaya? Nasıl bilirdiniz dediklerin de ne derler sizce bize?
Bu dünyadan bir Ziyafeddin Babayev geçti? Ünvânı ile tanınmayan kişiliğini ön plana sunan Azerbaycan Beyfendisiydi siz değerli okuyucularıma hocamı biraz anlatacağım acaba kaçımız bu şekildeyiz?
Değerli hocam, odama gireceği vakit kapımı tıklar 1-2 sn. bekler yetmez. İçerden buyurun sesimi duymamı beklerdi. Bunu sadece okulda Sabir Khalilov ve Ziyafeddin hocam yapardı. İki hocam da Azerbaycan topraklarından ilim için memleketimize gelen hocalarımızdandı.
Girmeleri ile kravatlarını ceketlerinin içine koyar, ceketlerini iliklerlerdi. Nezaket ve görgü kuralı içerisin de yer olan davranış şekilleriydi. Bir bayana nasıl davranacağını göstermek bu olmalıydı. Lise de almıştık beşeri münasebetler dersini. Dersi veren okul müdürümüzdü.
Aile olarakta siz-biz-sen ilişkileri konusunda eğitimli biriydim. Bu kuralı yine bu hocalarımdan görmem beni daha bir ben yapıyordu.
Annem ve babam yaşıtlarına hitap ederken “Ayşe Hanım-Ahmet Bey” gibi konuşmalar sergilerlerdi.
Üniversite ortamın da ben sadece bu iki hocamdan bu görgü kurallarını görmenin sevincini her gün yaşıyordum.
Diğer hocalarım şahsıma karşı çok mu kötülerdi. Asla öyle bir durum söz konusu değildi. Onlar da üniversite de yaş olarak beni küçük gördükleri ve farklı bir sevdikleri hissi uyandırdığı aşikârdı nitekim ben bu tarz ilişkileri daha seviyordum.
Samimiyetin ve iş ilişkilerinin yeri her zaman farklı olmalıydı. Ziyafettin hocam, iş yerine yani üniversiteye tüm hocalardan daha önce geliyor, üniversiteyi birlikte açıyorduk. İş disiplinini bu hocalardan alıyordum.
Okula da belediye otobüsü ile gidiyorduk, bazen de otobüs durağın da beklerken kıymetli hocalarımızın aldığı oluyordu.
Azerbaycana ailelerini görmeye gittiklerin de her geldiğin de bizlere oraya özel tatlılarından, çikolatalarından tadımlık sunuyordu. Haklarını, saygılarını her daim hatırlarım. Onlara göre normal gözüken haller bizim kültürümüz de özlenen davranışlar haline gelmişti.
Aniden şak diye açılırdı kapım, hem de üniversitenin o zamanlar da Dekan Yardımcısı tarafından bazen sıçrardım. Özür dilerdi ama yine bir dahakine daha kuvvetli şaklatırdı. Eğitimin en büyük yerin de böyle eğitimsizlikleri görmenin hüznü çökerdi. Sonra bu büyük hocalarım yüzümü her zaman güldürürdü.
Doç. Dr. Eldar Fetullayev, hocamı da unutmuyoruz hiçbir zaman. Elim bir kaza sonucu kaybetmiştik kendilerini uzun sohbetlerine, yaşanmış hikayelerini dinlenmekten zevk alırdım. Öğütlerini bile şiir ile süsleyen şahsına münhasır kişiliği bulunan değerli bir hocamızdı.
Sabahları odamın kapısını açardı tıklatmadan elbette ama onu çok severdim. Sonra bana Fuzuliden bir beyit okurdu, günaydın demeden gönlümü alırdı.
Derdim bu zamana kadar kimse bana şiir okumadı, hocam. Okuduğu beyitlerin Türkçesini tek tek anlatırdı. “Bak bu kelime ibrik var ya hani abdest alıyorlar. Haa işte o” sonra gözlerini kısıp gülerdi.
Okulda kendinden geçmiş öğrencilere kızardı şunlara bak derdi. Ben bunların zamanın da kütüphane de yatardım, derdi. Her kelimesin de bin öğüt akardı adeta.
Bu değerli üç hocamın bir güzel özelliği de bana zahmet ettirmemek için çırpınmalarıydı. Şahit olmam üzüyordu beni odalarından aramazlardı.
Aşağıya odama gelirler kendileri telefonla aramalarını gerçekleştirirlerdi. Özel telefon görüşmelerini asla devletin telefonu ile yapmazlardı. İşte bu insanları diğer insanlardan özel koyan bu davranışlarından biriydi.
Mekanlarınız cennet olsun, biz sizden razıydık siz de bizlerden razı olun inşallah…
Ne kervan kaldı, ne at hepsi silinip gittiler,
İyi insanlar iyi atlara binip gitti.
(Necip Fazıl Kısakürek )
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.