xxx78
Gerisi teferruat
En son dalgada tutuklanarak cezaevine gönderilen Ergenekon zanlısı, gazetecilerin Neden tutuklandınız? sorusuna, Vatanımı ve Cumhuriyet'i çok sevdiğim için cevabını vermişti. Önceki gün, kendisiyle görüşen bir siyasetçi de, önemli bir tutuklunun, ısrarla, Vatanım, milletim önünde başımı eğecek hiçbir şey yapmadım dediğini nakletti. Bunların görüşlerini açıklayan kişilerin samimi düşünceleri olmadığına inanmamız için hiçbir sebep yok. Ergenekon sanıklarının çoğu, hiç kuşkunuz olmasın, tutuldukları hücrelerde, Ne yaptıysam vatanım için yaptım, bu durum bana reva mı? diye soruyordur. Önümüzdeki günlerde, Ergenekon davasının yargı safhası başladığında, en sık işiteceğimiz bunlara benzer cümleler olacak. Başka ülkelerdeki benzeri davaların duruşmaları sırasında, yargılananların pek çoğu, kendilerini bu tür bir söylemle savunmuştu çünkü. Bugün karşımıza çıkan tablo 1990'lı yıllarda başka ülkelerde de yaşandı. Bunlardan en bilineni ve dünya çapında en büyük gürültüyü koparanı 1990 sonrasında adalete intikal etmiş olan İtalya'daki 'Gladio' davasıdır. O davanın en merkezi figürlerinden biri olan Licio Gelli, kurulmasına ve faaliyetlerinin yaygınlaşmasına hizmet ettiği örgütün ipliğinin pazara çıktığı günlerde, Bana yönelik eleştiriler tam bir ayıp, İtalya'da solun işbaşına gelişini engellediğim için madalyayı hak ediyorum diyordu. Gladio örgütünün kuruluş amacı olan 'solu iktidardan uzak tutmak' için İtalya'da sahneye koyduğu eylemlerin bazısına önceki gün burada değinmiştim. Zihinleri bulandırmak için her türlü yöntemi deneyen, sol koluna sağcıları, sağ koluna solcuları hedef alan eylemler yaptıran, pek çok eyleme yanlış kartvizit bırakan (buna istihbarat dilinde 'false flag' deniyor) bir örgüttü Gladio. Eylemlerde başarılı olmak için istihbarat örgütlerinin (İtalyan SİFAR ile Amerikan CIA'nin) imkânlarını kullanması yanında, kendisi de o örgütlere istihbarat desteği veriyordu. Örgütün 'P-2 Locası' diye bilinen ve 400 kişiyle başlayıp son raddelerde 2500 kişiye ulaşmış olan beyin takımı, üyelerinin temas noktalarını kullanarak, İtalyan siyasileri, işadamlarını, bürokratları dinlemeye almıştı. Örgüt Papa dahil Vatikan'ın önde gelen isimlerini de takip altında tutuyor ve konuşmalarını dinliyordu. 1970'li yıllardan ve o günlerin teknolojisiyle olağanüstü kısıtlı yapılabilen dinleme faaliyetinden söz ediyorum. Bugünün teknolojisine o gün sahip olsaydı, P-2 veya Gladio, sonunun trajik olması gerekmeyebilirdi. İtalyan Senatosu'nun 326 sayfalık olağanüstü kapsamlı Gladio raporunda yaptıklarını itiraf eden örgüt üyelerinin bir bölümü 'suçlu' olduklarını hiç kabul etmedi. Bazısı da 1000'in üzerinde insanın canını alan terör eylemlerine emir vermelerini 'vatanseverlik' mazereti ardına sakladı. Onlar için önemli olan İtalya'nın solcuların eline düşmemesiydi; bunu sağlamak için her yaptıklarını 'mübah', hedefleri dışındaki her şeyi de 'teferruat' sayıyorlardı. Örgütün mali ve teknolojik desteğinin neredeyse bütünüyle ABD tarafından sağlanmasını bile... Devlet adına kullanılan gücün gözü körelten bir etkisi var. İtalya ve İspanya gibi ülkeler, kendi Gladio'larını tasfiye ederken, işte ilk önce bu sürpriz gerçekle tanışmışlardı