Ahmet Müfit KUTLU
Genç Cumhuriyette Din Dev(i)rimi
B.
GENÇ CUMHURİYET'TE DİN DEV(İ)RİMİ
Güneş balçıkla sıvanamayacağına göre gerçekler de uzun süre saklı kalamazlar. Toplumların kültür hayatında namuslu tarihçiler ve elde kalan imha edilememiş bazı tarihi belgeler gerçekleri yansıtan önemli kaynaklardır. .
Din adamlarının ve bunun yanı sıra (Türk’ü,Kürt’ü,Çerkez’i,Laz’ı vb.)Müslüman halkların kanı , canı pahasına kazanılan “bağımsızlık” sonrası, Osmanlı Devleti'nin enkazı üzerinde kurulan yeni devlette, halka dayatılarak uygulanan devrimler arasında adı zikredilmese de planlı bir şekilde yürütülen "din”i, toplum hayatından uzaklaştırma" DİNSİZLEŞTİRME DEV(İ)RİMİ de vardır.
Her işin başı olumlu eğitimdir.
Tıp fakültelerini kapatırsanız meydan üfürükçülere, dinci yobazlara ve cahil kocakarılara kalır. Diş Hekimi yetişmezse berberler diş çeker. Veteriner Hekim olmazsa nalbantlar baytarlık yapar. Genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Kemalizm’in yerleşmesi için eğitime büyük önem verilirken, din eğitiminin sinsice yok edilmesi ve bin yıllık geçmişle olan kültür bağının “ 1928 Harf Devrimi ile” koparılması çok acıdır.
Tarihin bu karanlık sahifesinde bakalım neler yapılmış ..
1923-1933 yılları arasında “din eğitimi” kısmen sürdürülmüş ve 1933 de tarihe karışmıştır. Şöyle ki ;
1924 Yılında Ortaokulların 1 ve 2 nci sınıflarında haftada birer saat din dersi vardı. 1927 Yılından itibaren din dersleri programdan çıkarılmıştır.Bu dönemde sadece liselerde din dersi vardı.
1924 Yılında ilkokul 3,4 ve 5nci sınıflarında haftada bir saat din dersi konmuştu.Bu ders sınıf öğretmenleri tarafından okutulmaktaydı. 1930 Yılında yalnız 5nci sınıflara "o da velinin rızasıyla" haftada yarım saate düşürülmüş 1931 yılında programlardan tamamen çıkarılmıştır.
Köy ilkokullarında ise 1939 yılına kadar "din dersi" önemsiz bir ders olarak devam ettirilmiştir.
1924 Yılında "Tevhid-i Tedrisat Kanunu " çıkarılınca bazı medreseler din görevlisi yetiştirmek amacıyla ilk okula dayalı 4 yıllık İmam- Hatip Okullarına dönüştürülmüştü.
İlk açılışlarında sayıları 29 olan İmam-Hatip Mektepleri Dar-ül Fünun ( o zamanki üniversite) gibi gerekli ilgiyi göremedi. Çünkü bu okullardan mezun olanlara devlet maaş vermiyor ve iş bulamıyorlardı.
Bu okullara tayin edilen öğretim görevlilerinin baş görevi öğrencileri okuldan,dinden , ibadetten soğutmaktı.
Her geçen yıl öğrenci sayısı azaldı. 1924 -25 de 26 ya düşen okul sayısı 1925-26 da 20'ye 1926-27 de ise 2'ye düştü.
Kalan 2 okul da 1931-32 öğretim yılında tamamen kapatıldı.
1932-33 Yılında da Dar-ül Fünun İlahiyat Fakültesi kapatıldı.
Böylece Türkiye Cumhuriyeti Devletinde din görevlisi yetiştiren bir tek okul kalmamış oluyordu.
1931 Yılında Öğretmen Okullarının tamamında din dersleri kaldırıldı.
1933 Yılında Türk Milli Eğitiminde artık din eğitimi ve öğretimi kalmadı.
1937 Yılının 1 Kasım’ında Kamâl Atatürk Meclis açılış konuşmasında buna son noktayı koyuyordu .
Gazeteci ve “Mustafa “ filminin yapımcısı Can Dündar : Atatürk dinin “ÖZÜNE” değil, “eskimiş kurumlara” karşıydı" derseniz, tarih bunu yalanlar.
Bandın kayıt tarihi: 1 Kasım 1937...
Atatürk, TBMM'nin 5. dönem, 3. yılının açılışını yapmak üzere Meclis kürsüsüne geliyor. Yapacağı konuşmanın,
O'nun "son açılış konuşması" olacağını, kimse düşünemiyor.
Büyük tezahüratla çıktığı kürsüde Atatürk önce "Kamutay arkadaşlarıyla yeni çalışma yılında buluşmaktan duyduğu sevinci ifade ediyor."
Sık sık alkışlarla kesilen uzun konuşmasında, o kısık ve ince ses tonuyla rejimin tamamen yerleştiğini belirtiyor.
Sonra da ülkenin temel sorunlarına değiniyor. Konuşmasının bir yerinde CHP'den söz ederken diyor ki:
"Aziz milletvekilleri... Dünyaca malum olmuştur ki bizim devlet idaresindeki ana programımız CHP programıdır.
Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlarıdır. Fakat bu prensipleri,
GÖKTEN İNDİRİRLDİĞİ SANILAN KİTAPLARIN DOĞMALARI ile asla bir tutmamalıdır. Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil,
doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz."
Bu karanlık dönemde ( cemaati olmadığı mazeretiyle kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya olan ) Süleymaniye Camiine bile imam bulamayınca üç beş sûre bilen mahalle bekçisini imam tâyin eden zamanın İstanbul Müftüsü evine gelince ağlamıştı. Müezzinler , açık kalabilmiş üç beş harap camiin minarelerinden tam 18 yıl (1932-1950)“Tanrı uludur” diye bağırdılar ama cemaat toplayamadılar. Ben on yaşında iken (yıl 1951) İstanbul’un göbeğinde Cerrahpaşa Çavuşzade Camiinde bir ihtiyar,ben ve küçük kardeşimden oluşan bir cemaatle Cum’a namazı kıldığımızı bilirim .
1933-1949 Yılları arasındaki 16 yıl laik TC devletinde din eğitimi ve öğretimi yapılmamıştır. Din adına ne bir hizmet ve ne de olumlu bir hareket görülmeyen bu dönemlerde biraz konuşanlar ve kıpırdayanlar , en küçük söylem ve eylemde bulunanlar anında “şiddetle” bastırılmıştır.
Cumhuriyet'in ilk 20 yılında devlet eliyle -bir kişi olsun- din adamı yetiştirilmemiştir. Halka yararlı olacak eskiden kalma din adamları da hapis,sürgün,dayak ve şiddet ile susturularak özel dahi olsa ders vermeleri yasaklanmıştır. Kur’an öğrenmenin ve öğretmenin en hafif cezası Kur’an-ı Kerîm’lerin toplatılması ve jandarma sopasıydı. Binlerce cami satıldı ve maksatları dışında depo olarak kullanıldı.
İsmi Fenerbahçe stadına konan CHP’li Şükrü Saraçoğlu 1946 yılındaki Meclis konuşmasında “Din zehirdir. Bu toplumdan dini yok edebilmek için 30 yıla daha ihtiyaç vardır” diyordu.(Meclis Zabıtları)
İkinci Dünya Savaşının bitmesi, küresel dengelerin değişmesi ve ABD’nin zorlamasıyla demokrasi talebine karşı koyamayan Millî Şef (!) C.Bşk. İsmet İnönü ve emrindeki CHP kadroları 1946 yılında yapılan hileli seçimle bir dört yıl daha kazanınca yolun sonu belli olmuştu.
1950 Yılında yapılacak seçimler öncesi, halkın şikayet ve tepkileri sonucu 1949 yılında Ankara'da bir İslâm Enstitüsü ile yine Ankara ve İstanbul'da İmam-Hatip yetiştirmek üzere 10 ay süreli 2 İmam-Hatip Kursu açıldı.
1950 Yılında seçimleri kazanan Demokrat Parti’de Başbakan olan Adnan Menderes halka verdiği sözü tutarak ezanın orijinal (Arapça şekliyle) okunması için kanun çıkarıyor fakat yasa Çankaya’da “ Atatürk’ü sevmek ibadettir” diyen C.Bşk.Celal Bayar’a takılıyordu. Menderes istifa mektubunu masaya koyunca yasa istemeyerek imzalanıyor ve minarelerden yankılanan ezan sesleri halkın hıçkırıklarına karışıyordu.
1951 Yılından itibaren, Adnan Menderes'in Başbakan olduğu Demokrat Parti ( ki aslında CHP nin B takımı) döneminde halkın büyük bir desteğiyle İmam-Hatip Liselerinin açıldığını ve resmi Kur'an Kurslarının başladığını görürüz.
İlk defa Menderes Hükümeti , 1956 yılında ortaokullara din dersi koyuyordu.
Daha 1990’lı yıllara kadar Türk Ceza Kanunun bir 163 ncü maddesi vardı ki binlerce Müslümanı mahkeme koridorlarında ve zindanlarda süründürdü. Bu maddeye göre “ Sucuklarımız İslami usullere göre yapılmıştır” demek dahi suç sayıldı.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti, dinsiz (laik) kadroların yönetiminde müthiş bir “dinsizleştirme” süreci geçirmiştir.
Rejim karşıtları her türlü zulüm ve baskıyla sindirilip susturulurken , müslümanlar ve müslümanlığın yakın takibe alınıp ÖLDÜRÜLDÜĞÜ,SÖNDÜRÜLDÜĞÜ ve BOZULMASI için mücadele edildiği bu karanlık dönemi, merhum Mehmet Akif hicran dolu sözlerle iki büklüm olarak şöyle yansıtır :
" Hayâ (utanma) sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde "
" Ne çirkin yüzleri örtermiş meğer o incecik perde "
"Vefa yok, ahde hürmet (verilen söze saygı) hiç , emanet ; lafz-ı bi medlûl(anlamsız bir söz)
"Yalan râyiç (geçerli), hıyanet mültezem(gerekli), her yerde hak meçhul"
" Ne tüyler ürperir Ya Rab ; ne korkunç inkılâb (devrim) olmuş"
"Ne din kalmış, ne iman ; din harab (yıkık), iman serab olmuş "
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.