Lütfi AYHAN
Gazlı Sazlı Bir Gün
Türkiye insanının önemli bir bölümünün günlük meseleleri arasına bu günlerde doğal gaz da girdi. İran’dan, Rusya’dan dağları aşarak, denizleri geçerek bazen yer üstünden, bazen deniz altından koca koca, kalın kalın borularla ülkemize gelen doğal gaz hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Yollar doğal gaz çukurları ile bozulurken mutfaklarda aynı değişimin etkisi ile yeniden yıkılıp yapılmakta. Onun sayesinde Şofbenciler, çeşmeciler, müteahhitler, makine mühendisleri, kepçe operatörleri iyi paralar kazanmakta. Bazı kardeşlerimizin Doğal gazla ilgili şikâyet ve sızlanmalarını bu günlerde sık sık duyuyorum. Bu duyumlar beni “GAZ” la ilgili bir deneme yazmaya yöneltti.
Şöyle bir düşündüm de insanoğlunun “gazla dansı” daha bebekken başlıyor. Bebek ağlamaya başladı mı çevresindekilerin ilk tepkisi “çocuğun gazı olmasın!” olur. İçimizdeki gaz bizi, sadece çocukken mi rahatsız eder, hayır. Karın ağrılarımızın mühim sebeplerinden biride bilindiği üzere bağırsaklarımızdaki gazlardır.
60 lı 70 li yıllarda Ülkemizin önemli bir kısmında geceleri evleri gaz lambaları aydınlatırdı. Bazıları diyorum çünkü gaz lambası kullanmak biraz lükse kaçan bir haldi o dönemde. Bazı aileler “gaz ocağı” denilen aletlerle yemek yapma lüksüne sahip olmuşlardı. O yıllarda köylü kışa girerken “gaz, bez, tuz “ üçlüsünü elde etmişse kendini şanslı sayardı.
Gel zaman git zaman devran döndü, zaman değişti elektrik, gazın tahtını salladı. Düne kadar gazı baş tacı eden millet bu sefer ondan kurtulmanın yollarını arar oldular. Elektriğe kavuşan her köy, her belde, her ilçe törenle gaz lambalarını elektrik direklerine vurarak kırdılar. Vatandaş aydınlanmada i gazdan kurtulmuştu ama mutfakta bu iş sadece ad değiştirmek şeklinde gerçekleşmişti. Gaz ocağı yerini tüplü ocaklara terk etti. Gitti gaz yağı, geldi tüp gaz.
90’ lardan sonra ise gaz da yeni bir değişim gerçekleşti. Bu seferki, inkilab daha köklü, daha radikal oldu. Doğal gaz tüm haşmetiyle ülke sınırlarından girdi ülkeye. Oradan evlere yöneldi yavaş yavaş. Doğal gaz, sadece ocaklarda değil ısınmada da,(kalorifer) temizlikte de (banyo ve mutfakta), sanayide söz sahibi oldu. Bu arada daha önce arabalarda sadece mazot ve benzin kullanılırken 90 lardan sonra LPG gazı bu konuda da söz sahibi oldu.
Geçen gün çarşıya otobüsle giderken vatandaşlar konuşuyordu kendi aralarında;” “bu sene doğal gaz bayağı pahalı olacakmış.” ” Bizim mahalleye doğalgaz yeni geldi hangi şofbeni alacağıma bir türlü karar veremiyorum.” Oh ne ala böyle giderse bizim mahalleye doğal gaz ancak birkaç sene sonra gelir.” “Valla hemşerim gaz çok rahatlık amma biraz pahalı!”
Otobüsten indim yol kenarında yolda kalmış bir arabanın etrafında toplanmış insanları gördüm. Kendi aralarında konuşuyorlardı; ”araba gaza boğulmuş hemşerim!” “Gaz verme biraz bekle!” “Ha öylemi araba da gaz mı takılı?”
Biraz yürüyüp bir hemşerinin yazıhanesinde ikram edilen çayı içerken tv den haberler geçiyordu. “Esed tıpkı Saddam'n Halepçe’ye attığı gibi gaz bombalarını atabilir. “ Rusya bu yıl doğal gaza zam yapacağını açıkladı. İran’a kullanmadığımız gazın parasını ödedik. “"Polis göstericelere biber gazı sıktı"
Yahu dedim kendi kendime bu gün bu gazdan kurtulamayacağız galiba.Tam ben bunu söylerken TVdeki konuşmacı sera gazlarından bahsetmeye başlamasın mı? Ardından yanımızda oturan bir vatandaş ;” sormayın bizim komşu geçen gün sobadan sızan karbondioksit gazından öldü.” Demesin mi? Bir başka arkadaşta ;”ya sorma dün haberlerde dinledim falan şehirdeki kömür ocağında çalışan işçiler metan gazının birikmesi ile oluşan grizü patlaması sonucu ölmüşler. Bir başka siyasetle meşgül vatandaş aldı sazı eline," Başbakan diyor ki ara sıra milletin gazını almak gerek. …”
Oradan çıkıp eve dönmek üzere durağa doğru yürürken gençler birbirleri ile konuşuyorlardı" Oğlana Gazı verdiniz verdiniz ne oldu? Osman kendini bir şey sanmaya başladı. “ Karşıya geçmek istediklerinde orada duran bir arabanın şoförüne ;”gazla hemşerim bekleme yapma!” diyerek takıldılar araba yürüyünce de aralarında gülüştüler.
Otobüse bindim, şoförün arkasına oturdum gaz yine terk etmedi beni ;” Bu araba gaz yemiyor bunun için yavaş gidiyor, Ara gazı verirken dikkatli olmak gerek…” Bir grup yolcu ise tüp gazlardan hangisinin daha kaliteli olduğu konusunda hararetli bir tartışma yapıyorlardı aralarında. Tüp gazadan LPG ye sıçrayan tartışma bu sefer benzinlikler ve onlarda satılan LPG ler üzerine yöneldi. Avcı iki arkadaş ;” geçen gün gittiğimiz gaz avında hava gazı aldık.” Derken sinema sever iki yolcudan biri diğerine ,” Ben onu bilmem yaban kazları filmi çok mükemmeldi.” Dedi. Yaşlı iki yolcu ise hastalıklaredan dem vurdular bir süre sonra biri öbürüne dert yandı ; "gazlı göle gittik bayağı faydası oldu bana." Öbürü sıhhatler olsun diye bir yandan ona cevap yetiştirriken ;" sorma yahu bizim arkadaşın karnında cerrah gazlı bez unutmuş üç yıl önce. Bizimkinin haberi üç yıl sonra olmuş." diye ekledi gülerek.
Başka bir grup yolcu ise soğukların gelmesi ile mevsimi açılan Arabaşı üzerine konuşuyorlardı; "Arabaşında en iyi et kaz eti kardeşim hatta onun tekerlemesi bile var;
“Arabaşı yapılırsa hindiden Ben gelirim ikindiden…
Arabaşı yapılırsa tavşandan Ben gelirim akşamdan…
Arabaşı yapılırsa kazdan Ben gelirim yazdan…
Arabaşı yapılırsa boyundan Ben gelirim oyundan…
Arabaşı yapılırsa tavuktan Ben gelemem soğuktan”
Yanımdaki delikanlının cep telefonunda Orhan Gencebayın;
“Kaz mezarcı kaz mezarcı
Aşkıma bir mezar kaz
Vefasızın yolundan ben artık döneceğim
Kaz mezarcı derin kaz aşkımı gömeceğim"
şarkısının ardından Nuri Sesi güzelin ;” kaz mezarcı derin kaz onu kimse görmesin” türküsü çalmaya başlayınca hemen iniş düğmesine bastım, inmem gereken duraktan önce indim. Otobüs “gazlayıp!”yola revan olurken "kazın ayağının öyle olmadığını" farkettim. Çünkü otobüsün peşinden hızla giden “Façalı” bir kamyonun arkasında şu yazıyordu;
“Şoför isen bas gaza Âşık isen vur saza” Pes dedim kendi kendime ve gözümü açmadan “Abbas’ın kör kazı gibi yürüye yürüye” eve vardım. bana kapıyı açan En küçük oğlum, " Hoşgeldin baba!" dedikten sonra, " bu gün derste Maddenin üç halinden gazları işledik Gaz, maddenin üç halinden biridir. Bu haldeyken maddenin yoğunluğu çok az, akışkanlığı ise son derece fazladır ... " diye devam edince ona ;" Ne olursun sus!" dedim. İçeri girince diğer oğlum yarınki edebiyat yazılısına çalışıyordu önündeki kitaptan gülerek şu mısraları bana okudu ve manasını sordu;
"Bir öküz boğazladım
Kakladım sere kodum
Öküz ıssı geldi der
Boğazladım kazımı"
"Bir Kaz Aldım Ben Karıdan
Boynu da uzun borudan
Kırk abdal kanın kurutan
Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz
Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz
Kaza verdik birkaç akça
Eti kemiğinden pekçe
Ne kazan kaldı ne kepçe
Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz
Kaz değilmiş be bu azmış
Kırk yıl kaf dağını gezmiş
Kanadın kuyruğun düzmüş
Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz
Kazı koyduk bir ocağa
Uçtu gitti bir bucağa
Bu ne haldir hacı ağa
Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz"
O bu mısraları gülerek okurken ben kendimi yatağa zar zor attım. Gazlı bir gün yaşamanın yorgunluğu ile uykuya vardım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.