xxx444
Galat-ı Meşhur
İşte bir kez daha gündemde, şu "Milli Güvenlik Siyaset" belgesi... Madem öyle, bu vesile ile bir galat-ı meşhuru yani yaygın-meşhur yanlışı düzeltmekle yazıya başlayayım:
Sanıldığı gibi, "Milli Güvenlik Siyaset" Belgesi...
"Kırmızı Kitap" değildir!
Bir başka deyişle, yakın geçmişte "İşte MGS Belgesi'nin içeriği" diye basında yayınlanan metinlerin "Kırmızı Kitap"a ait olması mümkün değildi.
"Kırmızı Kitap"ı...
"Gizli Anayasa" diye tarif etmek mümkündür.
*
Başbakan "Milli Güvenlik Siyaset belgesinde çok ciddi değişiklikler yapıldığını" hatırlatıyor!
Bu yıl içinde yeniden ele alınacağını da söylüyor.
Erdoğan'ın sözünü ettiği değişiklikler ne zaman mı yapılmıştı?
"Yeni MGS Belgesi" 24 Ekim 2005 tarihindeki MGK toplantısında görüşülmüş ve Bakanlar Kurulu'na tavsiye edilmişti.
O MGK toplantısının tarihi bir niteliği vardı.
Ankara'daki kapalı kapılar ardında...
2003-2006 arasında yaşanan devasa kırılmaların hayati dönüşümlerin en önemli kilometre taşı "tezkerenin reddedilmesi" ise...
İkinci sıraya pekala "MGK'nın Sivilleştirilmesi" hadisesini yerleştirebiliriz.
Bu "yapısal" bir değişiklikti.
Sadece MGK Genel Sekreteri'nin sivil bir isim olmasından ibaret değildi.
*
Erdoğan, ilk gördüğü MGS belgesini "tüyler ürpertici" olarak niteliyor. (Dünkü Milliyet'in manşeti)
Her ne kadar "MGS belgesi" dese de, Başbakan'ın kast ettiği belge "Kırmızı Kitap" olmalı!
*
Başbakan, "MGK'nın bizden önceki havası çok farklıydı" diyor.
Erdoğan, MGS belgesinde çok ciddi değişiklikler yapıldığından da bahsettiğine göre, bu durumda "çok ciddi yenilenmiş, değişikliğe uğramış bulunan" o gizli belge "Kırmızı Kitap" olmasın?!
Ankara'da son dört yıldır "devasa bir kırılma ve dönüşüm" yaşandığını uzun süredir vurguluyorum.
Yani? Statüko değiştiğine göre; "Kırmızı Kitap"ın da "kapalı kapılar ardında" dönüşüme uğramış olabileceği akla geliyor!
*
Başka?
Başbakan Erdoğan, önceki gün " EMASYA protokolünün ortadan kaldırılacağını" söyledi.
Bu çok önemli bir gelişme...
EMASYA-Ergenekon ilişkisinin 2002-2003 dönemi ile sınırlı olmadığı aşikar...
28 Şubat sürecinde inşa edilen EMASYA, "darbe planlarının altyapısı" demektir.
"Tankların geçme ihtimalini" seven ve "muhtemel tankları sempatik göstermeye çalışan" Amiral Gemisi Hürriyet'in 17 Ocak 2007'deki "Aman Sincan Sanmayın" manşetinde...
"İstanbul Çağlayan Meydanı'nda EMASYA kapsamında tankların yürüyebileceğinden" söz ediliyordu, ya...
EMASYA birliklerinin ya da tankların o günlerde Çağlayan Meydanı'ndan geçememiş oluşu bir tek anlama gelebilir:
Ergenekoncu yapının EMASYA birlikleri üzerinden yürütmek istediği darbe planları akamete uğramış, "berhava" edilmiş olmalıydı!
Buradan da, o dönemde "EMASYA yapılanmasının derin fotoğrafının çekilmiş olduğu" hususu akla geliyor.
Şayet, böyle bir resim olmasaydı; Türkiye bugün EMASYA protokolünü ortadan kaldırabilecek bir aşamaya ulaşamazdı.
Başbakan, "EMASYA'yı asker-sivil birlikte çalışıp ortadan kaldıracaklarını" vurguluyor.
*
Erdoğan, son dönemdeki darbe iddialarının üzerine Genelkurmay Başkanı ile birlikte gittiklerini söylerken de "Paslaşmamız olumlu bir şekilde gelişiyor" diyor!
Bu sözler üzerine...
Hem "Kurumlar arasında çatışma var, devlet krizi yaşanıyor" iddiasındaki siyasilerin yaygarasını hatırlayalım...
Hem de, Başbakan'a "Genelkurmay Başkanı'nı görevden al" diye akıl veren (veya Başbuğ'un istifasını isteyen) kimi meslektaşlarımızın düştükleri durumu gözümüzün önüne getirelim!
*
"Ben olsam Başbuğ'u görevden alırdım" diye ısrarla demeç veren parti lideri kim?
Siyaset dünyamızın "Erol Taş"ı Deniz Baykal!
Varsayalım, Baykal'ın arzusu yerine gelseydi, böyle bir sonuçtan kim istifade edecekti?
Daha önce yazdım: Ergin Saygun ve Hasan Iğsız!
Bu ikili "İhbar Mektubu"nda "önde gelen iki cuntacı komutan" olarak anılıyordu.
*
Baykal "Ben olsam Başbuğ'u görevden alırdım" diyor ya...
Hangi Baykal bu?
"Ergenekon'un avukatı" olduğunu her fırsatta gururla söyleyen Baykal!
Peki, Deniz Baykal'ın ısrarcı demeçlerini birbirine bağladığımızda ortaya çıkan nedir?
"Ergenekoncu cephe Başbuğ'dan rahatsız" veya...