Fransa'nın İnsanat Bahçeleri

Sevgili Dostlar, 

Hayvanat bahçelerinin tarihi, M.Ö 12. yüzyılda yaşamış olan Çin İmparatorlukları'na kadar dayanmaktadır. Kralların hayvan koleksiyonları olarak ortaya çıkan hayvanat bahçelerinin varlığı, insanoğlunun çağlar boyunca meşrutiyeti hakkında ortak bir görüşe sahip olamadıkları bir konudur. Bazı insanlar, hayvanat bahçelerinin var olması gerektiğini savunurken; birçok insan da hayvanat bahçelerine karşı olup doğal ortamlarından alınıp kafese konmuş hayvanların hapis hayatı yaşadıklarını, bu hayvanların çok mutsuz bir şekilde eziyet çektiklerini ve bu yüzden de gözlerinde hep bir hüzün olduğunu düşünerek hayvanat bahçelerine karşı çıkmışlardır. 

Bu tartışmalar devam ededursun, ben size Afrika'dan zorla ve/veya zorbalıkla getirilen insanların, etrafı dikenli tellerle çevrili hayvanat bahçelerinde teşhir edilme geleneğinden, yani “İnsan Hayvanat Bahçeleri”nden bahsetmek istiyorum. Avrupa'da milyonlarca insanın ziyaretçi akınına uğrayan bu mekanlar, insanlık tarihinin yüz karası olup Avrupa'nın üzerini örtmeye çalıştığı en büyük ayıplarından birisidir.

 

Zavallı insanlar, hayvanat bahçelerinde sergilenirken bunlar; vahşi insanlar, insana benzeyen, insanoğluna en yakın varlıklar gibi yakıştırmalarla tanımlanıyorlardı. O hayran olduğumuz (!) Avrupalı bilim adamları, “Haftalardır bunların üzerinde çalışıyoruz. Bunların akıl seviyeleri son derece geride, fevkalade saldırganlar, hiçbir hisleri yok, bunları insana en yakın vahşi örneği olarak tanımlayabiliriz." şeklinde beyanlarda bulunuyorlardı. 

 

İnsan Hayvanat Bahçesi'nin girişinde, “Lütfen yemek vermeyin, daha önce beslendiler." şeklinde levhalar asılıyordu. Bu zavallı insanların üzerindeki elbiseler çıkarılıyor, göğüsleri açık olacak şekilde teşhir ediliyordu. Bazılarına sirk maymunlarının yaptıklarına benzer akrobasi hareketleri öğretilip gösteri yaptırılıyor, bazılarına da zorla dans ettiriliyordu. Bu hayvanat bahçelerindeki insanların birçoğu; o zorlu şartlara dayanamayıp ölmüştür, birçoğu da yapılan eziyetleri insanlık gururuna yediremeyip intihar etmiştir. Bu hayvanat bahçelerinde ölen insanların cesetleri bile sergilenmiştir. 1931 yılında Paris’te, Eyfel Kulesi'nin altında açılan İnsan Hayvanat Bahçesi’ni otuz dört milyon kişi ziyaret etmiştir. Bu İnsan Hayvanat Bahçesi'nin tanıtımında, “Fransa’nın medeniyet misyonunu gerçekleştirirken nelerle meşgul olduğunu keşfedin.” yazıyordu.   

Avrupa'da bu tür vahşi kepazelikler olurken Asr-ı Saadet'ten sonra en güzel medeniyeti kuran Osmanlı topraklarında vakıflar vasıtası ile kuş evleri yapan, sokak hayvanlarına ekmek veren, onlara mera açan, halkın ve yolcuların hayvanlarına su veren, göçmen kuşları ve leylekleri koruyan ayrı ayrı vakıflar kurulmuştur. Bırakın insanları, şehrin hayvanlarını dahi koruyup gözetmişlerdir. “Yaratılanı severim, yaradandan ötürü." prensibi ile varlığını sürdüren Osmanlı'nın topraklarına gelen Hristiyan kaşifler; anılarında, “Müslüman Türk’ün şefkati, hayvanlara bile şamildir. Bu hususta vakıflar ve ücretli şahıslar vardır.” şeklinde yazmışlardır. 

Afrika topraklarını sömürge devleti yapan, Afrika insanını köleleştiren, o insanlara ait olan ne varsa yağmalayan Fransa gibi özde değil sözde demokratik ülkeler; gittikleri ülkenin masum insanlarını topraklarından ve ailelerinden koparıp Avrupa'ya getirmişler ve insan hayvanat bahçelerinde sergilemekten geri durmamışlardır. Ağızlarını açsalar adaletten, demokrasiden ve insan haklarından dem vuran bu utanmazlar ve iki yüzlüler; günümüzde bile arlanmadan diğer milletlere ders vermeye kalkmaktadır. Bugün Fransa hala Afrika'daki on dört sömürü ülkesinden her yıl beş yüz milyar dolar civarında sömürge vergisi almaktadır. İnsan olduklarına bile inanmadıkları ve hayvanlar ile eşdeğer tuttukları Afrika halkının sırtından geçinmeye devam etmektedirler. 

Aynı Fransa, karanlık tarihine ve yukarıda bahsedilen ayıbına bakmadan yüce dinimiz İslam'a ve kıymetli  Peygamberimiz'e hakaretler etmeye başlamıştır çünkü sevgili Peygamberimiz'in on dört asır öncesinden bizlere bildirilen hadis-i şerifinde, “Allah indinde en şerefliniz takvâca en ileri olanınızdır. Arabın Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyah derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvâ iledir.”(Cem’u'l-Fevâid, 1/510, hadis no: 3632) diye bildirilmiş, siyah renkli insanların da bizim kardeşimiz olduğunu vurgulamıştır. 

Siyah derili insanların sırtından geçinen, onların etinden sütünden ve derisinden faydalanan, hatta bu zavallı insanları hayvanat bahçesine koyacak kadar aşağılık bir medeniyete sahip olan insanlar; tabi ki de onların düzenine karşı çıkan, tekerine çomak sokan düzene, yani yüce dinimiz İslam'a karşı çıkacaklardır ancak biz şunu biliyoruz ki İslamiyet, güneş gibidir; üflemek ile sönmez, gündüz gibidir; gözünü kapatmakla gece olmaz…

Bir Fransız diplomat, meslektaşına sormuş, "Fransa'nın sembolü neden horoz biliyor musun?" diye. Meslektaşı cevap vermiş, "Çünkü kendi ayakları pisliğin içindeyken şarkı söyleyebilen tek hayvan horozdur da ondan." 

Öyle ümit ediyorum ki bu kendini beğenmiş horoz, İslam düşmanlığı ile şarkı söylemeye devam ederken Afrika'daki Fransız sömürüsü olan ülkeler, bu horozun "ü ürü ü"leri ile en kısa süre içerisinde uyanacak ve bu horoza hakettiği dersi verecektir. 

 

Sağlıcakla kalın efendim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum