Emir CENGİZ
Fistüllü Nijer'liler
Fistül ,Türkiye'de tedavisi çok basit bir hastalık olmasına rağmen, parmakla gösterilecek kadar az sayıda Jinekolog'un olmasından ve teknik yetersizliklerden dolayı Nijer'de kadınların en önemli sağlık sorunlanlarından bir tanesi.
Kişi başına düşen milli geliri 500 doların altında (Türkiye'nin 9000 dolar civarında) olan Nijer, sağlıksız ve yetersiz beslenme koşulları olan bir ülke. Bu yüzden havaalanından çıktığınız andan itibaren her yerde, cami çıkışlarında, yol kenarlarında, sokaklarda çok fazla dilencinin oluşu bir süre sonra alışıldık görüntüler haline geliyor.
Ortalama ömür 40 yaş civarında. Çoğu kişi 40 yaşının altında ya da 50 yaşına varamadan ölüyor.
Başkent Niamey’de ana arterlerin dışındaki yolların tamamının toprak yol olması, şehirden çıkar çıkmaz elektrik ve su şebekesi ya da alt yapının hiç olmaması, Niamey ile Tesawa arasında 1000 km'lik yol boyunca bir tane bile fabrika binasına rastlamamış olmamız ve başkent dışındaki evlerin tamamının topraktan ya da 3-4 m2’lik saz klübelerden oluşmuş olması ülkenin genel ekonomik durumu hakkında ansiklopedilere ya da internete bakmadan bilgi sahibi olmamızı sağlayan başlıca göstergeler.
Fistül hastalığı kadınların büyük çoğunluğunun çok genç yaşta hatta çocuk denebilecek yaşta evlenmelerinden kaynaklanıyor. Fistül, yeterli fiziksel gelişimi sağlamadan evlendirilen kız çocuklarının yakalandıkları hastalıklardan sadece bir tanesi...
Deniz Feneri gönüllülerinden Orhan Kılıç'la birlikte yaptığımız Nijer yolculuklarından birinde, ziyaret ettiğimiz devlet hastanesinde, Türk doktorlar tarafından ameliyat edilen fistül hastası bir kızın 14 yaşında olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım. 14 yaşında bu hastalığa yakalanmak için herhalde 11 ya da 12 yaşında evlenmiş olmak gerekiyor.
Tesawa'daki devlet hastanesini ziyarete giderken ameliyat olup da yol parası olmadığı için hastanede mahsur kalan kadın hastalarla karşılaşacağımız hiç aklımıza gelmemişti.
Hastane büyük ihtimalle Nijer'in Fransız sömürgesi olduğu dönemde yapılmış çok eski bir binaydı. İlk olarak bizi hastane baş hekimi karşıladı. Ten rengi siyah olmasa çok rahat Çinli ya da Japon diyebileceğiniz kadar çekik gözlü, uzun boylu, enerjik bir adam olan baş hekim genel durum hakkında bilgi verdi.
Kısa süre önce bir yardım kuruluşu tarafından ameliyat edilen kadın hastaların yol paraları olmadığı için 10 gündür hastanede bekliyor olduklarından bahsediyordu. Konuştuklarını anlamadığım için tercüme yapılmasa daha çok "talk show" programlarında rastlayabileceğiniz sunucuların coşkuşusuyla ve heyecanıyla bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle konuşan bu adamın bir grup hastanın nasıl olup da mucizevi şekilde iyileştiğini anlatıyor olduğunu zannedebilirdim.
10 gündür hastane koridorunda onlarca kadın neyi bekliyordu? Türk parasıyla 2 lira ya da en fazla 5 lira olan yol paraları olmadığı için çaresiz bir şekilde hastane koridoruna çakılıp kalmışlardı. İlk girdiğimiz anda hasırların üzerine oturmuş kaderine terk edilmiş gibi görünen mutsuz yüzler, kendilerine yol parası ve bir miktar para yardımı yapılacağı söylendiğinde bir anda gülmeye başlamıştı.
Önce bir alkış tufanı koptu sonra da içerideki hava tamamen değişti. Manik depresif bir hava hakimdi içeriye. Aşırı umutsuzluk ve mutsuzluk yerini bir anda coşku ve mutluluğa bırakmıştı. Bu yüzden o hastanede çektiğimiz fotoğraflara her baktığımda mutlu haber kendilerine verildikten sonra çekim yapıldığı için gülen insanlar görüyorum.
Küçük bir parayla büyük mutluluk yaşatmış olmanın heyecanıyla o gün oradan ayrıldık. Bu yüzden Niame’ye doğru yola çıktığımızda hepimizin yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.