xxx52
Fetva konusunda bir mektup
İbn Teymiyye'nin cihad fetvası ile ilgili yazımı okuyan Sayın Prof. Dr. Nuri Akkaş'ın takıldığı, endişeye kapıldığı noktalar var. Şöyle diyorlar:
"...O yüzden, hiç kısaltmadan verdiğim aşağıdaki yazısı beni çok şaşırttı. Beni şaşırtan, hatta şoke eden, cümlelerinin yanına (PARANTEZ iÇi BÜYÜK HARFLERLE) yorumlarımı, kaygılarımı, sorularımı ekledim. Sn. Karaman'ın bu yazısı -eminim onun niyeti kesinlikle bu değil- şiddet meyilli radikaller tarafindan, ufak tefek saptırmalarla, kendi amaçlarını desteklemek için kullanılabilir. En azından ben aşağıdaki yazıyı okuyunca böyle bir hisse kapıldım. Sn. Karaman gibi konunun uzmanı yazarların, yazdıklarının nerelere çekilebileceği konusunda daha titiz olmaları gerektiği kanısındayım."
Bu girişten sonra Sn. Akkaş yazıyı, notlarını ekleyerek aynen veriyor. Biz de bir iki yazıda endişelerini gidermeye çalışacağız.
"İslam ülkesini veya bir parçasını işgal eden, işgale yeltenen, ülkeye saldıran düşmana karşı eli silah tutan bütün Müslümanların karşı koymalarının farz olduğu konusu tartışmaya açık değildir; elbette karşı konacak ve saldırı geri püskürtülecektir (TÜRKİYE BU KATEGORİYE GİRİYOR MU?)".
Hayır, Türkiye bugün bir yabancı gayr-i Müslim devlet tarafından işgal edilmiş değildir. Ama Osmanlı'nın son zamanlarında böyle bir işgal vardı ve o zaman da cihad fetvaları, fermanları çıkarılmıştı.
"Saldırı bulunmadığı halde öteki devletlerle İslam devletinin ilişkisinin savaş mı, barış mı, tarafsızlık mı olacağı konusu tartışılmıştır."
"Bütün dünyada 'İslam barışını' kurmak ve yaşatmak için gerekeni yapmanın Müslümanlara vazife olduğu şeklindeki görüşe ben de katılıyorum. İslam'a göre savaş, başkalarına ait toprakları ele geçirmek veya insanları zorla İslam'a sokmak için değil, yakından uzağa doğru bütün dünyada adalet, barış ve hürriyeti sağlamak için yapılır. (İSLAM'IN HEDEFİ, YAKINDAN UZAĞA DOĞRU BÜTÜN DUNYADA (İSLAM) ADALETİ, BARIŞI VE HURRİYETİ SAĞLAMAK iÇiN SAVAŞMAK iSE, BUNU SAĞLAMAK iÇiN YAKINDAN UZAĞA DOĞRU TOPRAKLARI ELE GEÇİRMEK GEREKMEZ Mİ? BU iSE (BÜTÜN DÜNYAYI ELE GEÇİRENE DEK) SÜREKLI BİR SAVAŞ DURUMUNU VE SAVAŞ ÇIĞIRTKANLIĞINI GEREKTİRMEZ Mİ?)"
"İslam'ın hedefi... savaşmaktır" demedim, 'savaş gerektiğinde şunun için yapılır' dedim. Hedef 'hakkın yerini bulması, zulmün ortadan kalkması ve barışın sağlanmasıdır'. İslam bunu ister, bu amaca ulaşmak için savaş zorunlu hale gelirse onu da ister. Savaş zorunlu hale gelince elbette başkalarının toprakları işgal edilir; ama toprak kazanmak için savaşmak başkadır, savaş zorunlu kıldığı için bir yeri işgal etmek başkadır. Amaca ulaşınca o toprak, bir daha zulme sapmayacakları sağlanan sahiplerine bırakılır. Bütün dünyada savaşın devam etmesinin asıl sebebi haksızlıktır, zulümdür, güçlünün zayıfı ezmesi ve sömürmesidir. Uluslar arası kuruluşlar tarafsız olmadıkları, güçlüden yana tavır aldıkları için dünya bir türlü huzura, adalete ve barışa kavuşamıyor. Benim 'İslam barışı'ndan maksadım, -başka çare kalmadığında- savaşla da olsa zulmün, sömürünün, zayıfı ezmenin, haksızlığın ortadan kalktığı bir 'dünya barış ortamı'dır."
"İslam ülkesi içinde Müslümanlar gruplara ayrılıp çatışırlarsa grupların dışında kalanlar ile içinde olup da insafını kaybetmemiş bulunanlar bir araya gelirler, haklı olanın yanında yer alır, haksız olanı yola getirmek için gerekeni yaparlar. (HAKLI-HAKSIZ KARARI NASIL VERİLİR? YOLA GETİRMEK İÇİN GEREKEN, KATLİAMA KADAR GİDEBİLİR Mİ?)"
Benzeri davalarda haklıyı haksızdan ayıran kurallar, ölçütler ve bunları uygulayan kurumlar vardır. İslam'da "ehlü'l-halli ve'l-akd" adı verilen, erdemli ve alim kişilerden oluşan bir kurul vardır. Bunlar danışmalara dayalı ictihad faaliyeti de yaparlar. Bu kurul taraflı değil, taraflar üstü olur ve İslam Hukuku'na dayanır. Kurulun haklı ve haksız konusundaki hükmü bağlayıcıdır; taraflar -bunlardan bir iktidar da olsa- buna uymak durumundadırlar. Anarşinin hakim olmadığı hukuk devletinde bu işler normal yürür ve sonuç alınır; çoğu kez şiddete, güç kullanmaya gerek kalmaz. Hukukun dışına çıkarak şiddet kullanan gruplara karşı silahlı mücadele her zaman ve her sistemde meşru görülmüştür.