Teslime Gülsen NURDOĞAN
!..Ferîdüddin Attar konuğum oldu..!
''Rabia ider: Bir gün Peygamber aleyhisselamı düşümde gördüm.
-Ya Rabia! Beni sever misin? buyurdu. Eyttim (dedim):
-Ya Resulallah seni kim sevmeye. Lakin Hak sevgisi beni şöyle kaplayıp durur ki hiç dostluk, düşmanlık yeri kalmayıp-durur.''
''Bayezid bir gün elindeki elmaya 'ne latif elma!' dedi. Hatiften bir avaz iştti ki,
-Ya Bayezid utanmaz mısın ki adımı yemişe takarsın? Bayezid and içti ki;
-Nice diri olam Bistam yemişini yemeyem, dedi.''
Ferîdüddin Attar'ın Tezkiretü-l Evliya kitabından bu hikayeler. Rahmetullahi aleyh M. Zahid Kotku hocaefendi ve Es'ad Coşan hocaefendi de bu kitabı okumayı tavsiye etmişlerdir.
Ferîdüddin Attar, son iki yazımın konuğu olmuştu. Mantıku't-tayr eseri hakkında konuşmuş ve Simurg-Anka hikayesini anlatmıştık. (konuşmuştuk, anlatmıştık) ifadeleri garibinize gitmesin çünki benim için yazmak da konuşmak gibidir. Ve siz değerli okuyucularımın da yazılarımı samimi bir şekilde okuyup değerlendirdiğinize inanıyorum. Bu yazımda da Ferîdüddin Attar ve eserlerinin üslubu, gibi konulardan da bahsederek onu biraz daha tanıyalım.
Horasan'ın en önemli dört şehrinden biri olan Nişabur'da 1119'da doğmuş, 1220'de (bazı rivayetlerde doğum ve vefat tarihleri bir kaç yıl farklı verilmektedir.) Moğollar tarafından şehit edilmiştir. Hekim ve eczacı olmasından dolayı attar olarak anılmaktadır. Attarlık mesleğiyle uğraşırken bir taraftan da ilimle meşgul oluyordu. Mesleğine duyduğu ilgi ve saygıdan dolayı eserlerinde Attar mahlasını kullanmıştır.
Derviş bir hayat yaşayan Attar'ın eserlerinde üstün bir akıcılık, incelik, nasihatlerinde büyük bir tesir, arifane sözlerinde akılları hayrette bırakacak bir hal vardır. Mevlana Celaleddin Rumi de onun eserlerinin tesiri altında kalmış, ''Attar, aşkın yedi şehrini gezdi de biz ancak bir sokağının dönemecindeyiz'' demiştir. Mevlana on yaşlarındayken Attar'la görüşmüştü. Ferîdüddin Attar Mevlana'yı görür görmez onun dehasını fark etti ve bunu onun babasına söyledi. Mevlana da onu ilk üstadı olarak kabul etti. Attar'ın kendisine hediye ettiği Esrarname'yi ömür boyu yanından ayırmadı.
Rivayete göre Kâdıl-Kudat Yahya b. Muaz'ın oğlu vefat eder. Halk, Kadıl-Kudat'ın oğlunun Feridüddin Attar'ın kabrinin ayak ucuna gelen yere gömülmesini ister. Kâdıl- Kudat oğlunun, efsane anlatan bir ihtiyar olarak düşündüğü Ferîdüddin Attar'ın yanına gömülmesini istemez. O gece rüyasında Attar'ın kabri başına tüm veli, evliya ve kutupların tazim ve hürmet içinde toplandığını görür. Utanarak ordan uzaklaşmak isterken oğlu: ''Babacığım, ne yaptın? Beni velilerin bereketinden mahrum eyledin'' der. Bunun üzerine Kâdıl-Kudat oğlunu Attar'ın ayak ucuna gelen yere gömdürür ve Attar'ın kabrinin üzerine bir türbe ve yanına bir imarethane yaptırır.
Mevlana, Şeyh Galip ve diğer mutasavvıflar tarafından oldukça övülen Attar, çoğu günümüze kadar gelen bir çok eser bırakmıştır. Tezkiretü'l-Evliya kitabı şiir olarak yazılmayan tek eseridir. Diğer eserleri şiir şeklindedir. Anadolu Selçukluları devrinden itibaren eserleri memleketimizde zevkle okunmaktadır. Esrarname, Muhtarname, Musibetname, İlahiname, Pendname, Mantıku't-tayr ve Tezkiretü'l- Evliya muhtelif zamanlarda Türkçe'ye çevrilen eserlerindendir.
Hikayeli anlatımın iyi bir metod olduğu söylenir. Akılda kalıcılığı kolaydır. Sohbeti daha keyifli hale getirir. Ferîdüddin Attar gibi bazı mutasavvıflar hikaye yolunu seçmişlerdir. Şeyh Şadii Şirazi'nin Bostan ve Gülistan'ı da böyle bir hikaye kitabıdır nitekim. İran kültüründe hikaye anlatımı oldukça meşhurdur. İslam'ın doğuşu sırasında da Araplar, özellikle İran hikayelerini dinlemekten zevk alırlardı.
Ben en çok Mantıku't-tayr adlı eserini merak ediyordum. Çocukluğumda ''Kaf dağlı ''masal ve hikayeler çok ilgimi çekerdi. O zaman Simurg hikayesini de okumuşumdur muhtemelen fakat bu hikayenin yazarı Ferîdüddin Attar'ı o kadar iyi tanımıyordum. Bir çok eseri okuruz da kimin yazdığına o kadar dikkat etmeyiz bazan. Fakat o nefis eserleri bize sunan bu değerli zâtları tanımamız da lazım.Ne dersiniz dönüp bir bakalım mı dedelerimizden beridir okunagelen bu hikayelere?.. Fakat daha önemli bir şey var; Kur'an'ı okuyup anlamadan, Resulullah sallallahü aleyhi vesellem efendimizi tam manasıyla tanımadan bu hikayeleri de gerçek anlamıyla anlayamayız sanıyorum. Çünki Kur'an geçmişin ve geleceğin bilgilerini tamamen ihtiva eden bir kitaptır. Ondan daha tatlı, daha leziz bir eser yeryüzünde de gökyüzünde de bulunmamaktadır. İnsanlığa rehber, müminlere şifadır. Öyle çok okuyalım ki, başucu kitabımız olsun. Evimizde, işyerimizde, arabamızda, çantamızda hep Kur'an bulunmalı.
Kur'an bilen herşeyi bilir çünki. Yunus Emre. ''Kim ki Kur'an bilmedi, Sanki dünyaya gelmedi'' diyerek Kur'an'ı okuyup anlamadan bu dünyadan göçenin maalesef hiç bir şeyden haberi olmadan göçüp gittiğini dile getirmiştir. Efendim her yazım gelip Kur'an'a dayanıyor. Çünki O'ndan daha leziz, O'ndan daha ruhlara berraklık veren, kişiyi huzur denizinde yüzdüren ve en önemlisi geçmişin ve geleceğin bilgilerini ihtiva eden başka bir kitap yok. Sizlere hayırlı okumalar diliyorum. Dünya ve ahiret günleriniz binbir gece masalları gibi olsun. Gökten üç elma düşsün. Biri sizin başınıza, biri sevdiklerinizin başına, biri de sizi sevenlerin başına...
Esselamün aleyküm...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.