Salim YILMAZ
FAS GEZİ NOTLARI 3- KAZABLANKA
Sabah kahvaltımızı erkenden yaptıktan sonra kadim Fes şehrine veda ederken Kazablanka’ya doğru yola çıktık. Fas deyince aklımıza ilk gelen şehir Kazablanka oluyor. Bu şehirde İslam medeniyeti ile Batı medeniyetinin kültürle, sanatla, ticaretle karışımı var. İsmini bir filme dahi vermiş olan Kazablanka; beyaza bürünmüş sokaklarıyla konuklarını yani bizleri ağırlıyor.
Kısaca Kazablanka tarihi hakkında bilgi vermek gerekirse Atlas Okyanusu kıyısında tepeye kurulan bir Berberi köyü olarak 12. yüzyılda Berberiler tarafından kuruluyor. 15. yüzyılda Portekizlilerin yerleşim yeri haline geliyor ve Portekizce “Beyaz Saray” anlamına gelen “Casa Branca” adını alıyor. 1755 yılındaki büyük depremden sonra boşaltılan kent, 18. yüzyılda Sultan Sidi Muhammed bin Abdullah tarafından tekrar kuruluyor. Avrupalıların ve İspanyol tüccarların şehre yerleşmesi ile bugünkü adını alan Kazablanka, 1907 yılında Fransızların işgaline uğruyor, 1956 yılında ise bağımsızlığını geri kazanıyor. Avrupalıların işgal ettikleri bölgelerin tarihi miraslarını kendi ülkelerine kaçırdıklarını söylememe gerek yok sanırım.
Günümüzde Kazablanka, Fas’ın ticaret ve sanayi başkenti olarak iki bölümden oluşuyor. Medina adı verilen eski şehir ve Modern binaların oluşturduğu Villa Nouvelle adıyla tanınan yeni şehir.
Kazablanka Medina yani eski şehirde 19. yüzyıldan kalma eski binaların sıralandığı labirenti andıran dar sokakları boyunca geleneksel ürünler satan esnaf dükkânları sıralanıyor. Turistik bir Pazar yerinden farklı olarak hayatın doğal akışının her noktasında hissedildiği bir yerleşim alanı görüntüsündedir.
Sokak aralarında mahalli kıyafetler, el işi deri ürünleri, ünlü Fas ayakkabıları, otantik enstrümanlar satan dükkânlar, mis gibi kokan ekmekler yapan fırınlar, pastaneler ve hediyelik eşya dükkânları kısaca aklınıza ne gelirse hepsinin bulunduğu işyerlerinde vitrinlere uzaktan bakıyoruz. Sokak aralarında top oynayan, koşuşturan çocuklar, başında kalabalıkların toplandığı ilginç yerel ürünler satan sokak tezgâhları, öylesine bir arada toplanıp gelip geçeni izleyen yaşlılar… Derken kendimizi 100 yıl öncesinin şehirlerinde hissediyoruz. . Medina bizi kuşatıyor, kendimizden bir iz, bir parça buluyoruz bu şehirde. Genelde öyle değil mi? Modern diye tabir edilen ve içinde zerre sevgi olmayan mimari yapılar ilgimizi çekmiyor hiçbir yerde. Dünyanın neresine gidersek gidelim, ayaklarımız bizi kadim medeniyetlerin inşası olan eski yapıların olduğu yerlere götürüyor. Bunun nedeni, bu yapıların sevgi ile inşa edilmiş olması olabilir mi?
Fas'a yolculuk yapmayı isteyen herkesin ziyaret etmek için can attığı Kazablanka filminin çekildiği mekânı görmek için gezi grubundaki arkadaşlar küçük gruplar halinde sokakları arşınlıyorlar. Günümüzde Bar olarak işletilen mekânı görünce “Aaa demek filmin çekildiği mekan burasıymış” diyerek bir müddet izledikten sonra geri dönüyorlar. Mekânın filmdeki görüntüsü ile gerçek görüntüsü bir değil elbet. Mekân hakkında bilgi vermek gerekirse Amerikalı eski bir diplomat tarafından 2004 yılında açılan Ricks Cafe Casablanca filminden esinlenerek dekore edilmiştir. Kemerli kapıları, mozaik zeminleri ve Fas lambalarıyla hoş bir atmosferi olan kafede kahvenin yanında yemek ve içecek çeşitlerlide mevcuttur.
Şehirler zaman içerinde kimliklerini oluşturan özellikler kazanır. İleriki dönemlerde kazanılan özellikleriyle tanınır. Kazablanka da böyle bir şehirdir. Şehrin kurulduğu dönemlerden 1980’e gelinceye kadar sadece coğrafi olarak güzel bir şehir olarak anılırken, günümüzde farklı bir yönüyle anılmaktadır. Dünyanın en büyük ibadethaneleri arasında yer alan 2. Hasan Camii Kazablanka’ya bu özelliği kazandıran bir yapıdır. Hasan Camii Atlas okyanusu kıyısında Fransız Mimar Michel Pinseau tarafından tasarlandı ve deniz doldurularak1980 yılında yapımına başlanmıştır. Cami inşasına1980 senesinde eski Fas kralının 60. Doğum gününe (1989) yetiştirilmek üzere başlanmış; ancak 1993 yılında açılışı gerçekleştirilmiştir. Kral Hasan Camisinin yapımında 800 milyon dolar harcanmıştır.
Şimdilik dünyanın en uzun minaresine sahip cami 25.000 kişiyi kapalı alanda, 80.000 kişiyi cami dış duvarları içerisinde hizmet verebilir. Bir diğer özelliği de 2. Hasan Camii Kuzey Afrika'nın en büyük ve dünyanın 3. en büyük İslami ibadet mekânı olmasıdır. 1993’te ibadete açılan ve minaresi, kubbeleri, avlusu, çinileriyle İslam kültürünü yansıtan cami dikdörtgen yapıdadır. Bildiğimiz klasik Osmanlı - Selçuklu mimari tarzında yapılan camilerden farklı bir mimarisi vardır. Mimarının Fransız olmasının etkisi büyüktür diye düşünüyorum. Caminin büyüklüğünün yanında çok büyük bir bahçesi de olan şadırvanda abdestlerimizi tazeleyerek akşam namazı için camiye giriyoruz. Kral 2. Hasan Camii’nin mozaikleri, misafirlerini büyülü bir atmosfere taşırken binden fazla kişinin aynı anda namaz kılabildiği bir alana sahip olan mimarisi ve büyüleyici etkisiyle, sanki bin yıl önce Avrupa'ya ışık saçan Endülüs medeniyetinin içinden fırlayıp karşımıza çıkmış izlenimi veriyor.
Akşam ezanı okununca hemen namaz kılınmıyor. Yaklaşık 20 dakika sonra Faslı Müslümanlarda yavaş yavaş camiye geliyor. Akşam namazını yaklaşık 150 ye yakın cemaat ile eda ediyoruz. Namaz sonrası cami cemaati ile muhabbet ediyoruz. Türkiye’yi seviyorlar. Selam gönderiyorlar. Dünyanın neresine giderseniz gidin iki Müslüman karşılaştığı zaman önce gülümsüyor, tokalaşıp sarılıyor ve bir birine sevgisini gösteriyor. Dünyanın bir çok ülkesine seyahat etmiş biri olarak bu karşılaşma ve muhabbetleri görüyorum. Tabi ki çok mutlu oluyorum. Bu durum, sevgili peygamberimizin bizlere tavsiyesidir. Bildiğimiz gibi “müminin mümine tebessümü sadakadır” buyuruyor sevgili peygamberimiz. İslam kardeşliği böyle bir şey işte ve dünyanın neresinde olursanız olun, sanki yıllardır tanışıyor gibi hemen bir birimize kanımız ısınıveriyor
Kral Hasan Camii ziyareti sonrası kalacağımız otelimize gidiyoruz. Akşam yemeği sonrası bazı arkadaşlar tekrar otel yakınındaki sokakları keşfetmeye çıkarken diğer arkadaşlarda dinlenmeyi tercih ediyor.
Sabah kahvaltısı sonrası otelden ayrılınca Kazablanka’nın modern yapılarının olduğu 5. Muhammed bulvarı başta olmak üzere şehri panaromik olarak geziyoruz. Rehberimiz Ali Bey’in anlatımıyla Muhammed meydanında bulunan Güvercin çeşmesi etrafında insanlar devamlı kalabalık oluyor. Meydan etrafında Adalet Sarayı, Valilik Binası, Büyük Tiyatro, Postane Binası mimari yapılarıyla ilgimizi çekiyor.
Daha sonra deniz kenarında uzaktan Kral Hasan Camiine bakıyoruz. Toplu ve bireysel fotoğraf çektiriyoruz. Deniz kenarındaki yoldan otobüsümüz Marakeş şehrine doğru yol alırken Kıyı şeridini izliyoruz. Kendimizi Fas’ın Atlas okyanusu kıyısı yerine Akdeniz kıyısında turistik bir bölgede hissediyoruz. Sahilde insanların kimi yürüyüş yaparken kimi de sörf yapıyor. Kafelerin bahçesi güneşli havanın etkisiyle nane çayını yudumlayan ailelerle dolup taşıyor. Kısa şehir turundan sonra rotamız Marekeşe doğru yola çıkıyoruz. İleriki zamanlarda tekrar gelmek üzere elveda Kazablanka şehri.
Meraklısına Not: Kazablanka’nın ana dili Arapça olsa da çoğu yerde Fransızca konuşuluyor. Yukarıda belirttiğimiz gibi şehir, çok da uzun sayılmayacak bir zaman diliminde Fransız sömürüsü olarak yönetildi. Medeni batı, insanlara ana dilini unutturuyor. Oysa ecdadımızın 500 – 600 yıl idaresinde kalan milletlerin kendi dillerini rahatlıkla konuştuklarını tüm dünya biliyor.
Halk pazarlarından alışveriş yapacaksanız esnaf ile pazarlık yapmanız gerekiyor.
Kazablanka’ya gitmeden önce yanınıza yeterince Fas Dirhem’i almalısınız. Şehirde dövizler genellikle düşük kurdan bozduruluyor ve birçok yerde kredi kartı geçmiyor.
Çok fazla turist gibi gözükmemeniz özellikle Eski Şehir bölgesinde sizi yankesicilikten koruyacaktır. Kültürel yozlaşma burada da var ve bir Müslüman beldede yankesicilik ciddi bir problem. Bu sebeple gezerken yanınızda çok fazla para taşımamanız da öneriliyor.
Kazablanka Katedrali, Ligue Arabe Parkı ve Kraliyet Sarayı gibi çok sayıda tarihi yapı ve turistik nokta da Kazablanka’yı ziyaret eden gezginlerin ilgi gösterdiği yerler arasındadır.
Son olarak Kazablanka’da ziyaret edebileceğiniz yerlerden birisi de Abderrahman Slaoui Müzesidir. Sanata olan düşkünlüğü ile tanınan ve koleksiyoner olan işadamı Abderrahman Slaoui tarafından Mayıs 2012’de açılan müzeyi de ziyaret edebilirsiniz. Müzede Berberi mücevherleri, seramikler ve el yapımı mobilyaların sergileniyor. Eğer bizim gibi grup gezisi değil de gezgin iseniz zamanı hesap etmeksizin yürüyerek bölgeyi keşfetmek en iyisidir diye tavsiyede bulunuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.