xxx33
Ezanı güzel sesli müezzinler okusa daha doğru olmaz mı?
Sezen Aksu İzmir Fuar Açıkhava Tiyatrosu'ndaki konserinde yakındaki bir camide ezan okunmaya başlayınca konsere ara verip "Bu müezzinde de ses olsa bari" demiş.
Varlığı, ürünleri, neşesi ve kederi ile kültür ve sanat dünyamızı yıllardır renklendirip aydınlatan sevgili Sezen Aksu, Sabah'ın haberine göre sözlerine şöyle devam etmiş:
- Bence ezan okumak, o ilahiyi söylemek apayrı bir şey. Devleti yönetenlere sesleniyorum: Camilere doğru dürüst müezzin bulsunlar. Bunları söylemekten çekinmiyorum. Çünkü bu memlekette başımıza ne geldiyse, korkmaktan geldi. Sizi dolduruşa getirmek istemem ama bu müezzinin sesini beğenmedim.
Benim de sık sık aklımdan geçen düşünceler bunlar.
Din kültürün bir parçası. Bu bizim için de böyle, dünyadaki diğer toplumlar için de böyle.
Bir Sinan camiini veya bir Katolik katedralini gezer ve incelerken de hissedersiniz bunu, Dede'nin Mevlevi Ayini'ni veya Bach'ın bir dini bestesini dinlerken de duyarsınız.
Rahmetli Turan Güneş Milliyet'in Cağaloğlu'nda bulunduğu yıllarda beni hep "İkindi" vaktinde ziyaret ederdi.
Sırf Cağaloğlu müezzininin ezanını dinlemek için o vakte denk getirirdi.
Kapının önüne çıkar ve ezan'ın bu eşsiz güzellikteki icrasını dinlerdik.
Sadettin Kaynak'ın ezanı
Benim İpod'umun belleğinde Sadettin Kaynak'ın okuduğu hem Arapça hem Türkçe ezanın kayıtları var.
Onları çaldığım zaman bir konserdeki seçkin icraları dinlermiş gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Münir Nurettin Selçuk'tan "Tekbir"i ve "Salatı Ümmiye"yi hiç dinlediniz mi?
Bestesi Itri'nin olan bu Segah eser, dini musikinin şaheserlerindendir.
Ve bunu Münir Nurettin söyleyince, bestenin çapına daha da fazla hayran olursunuz.
Veya bir iftar saatinde Burhan Çaçan'dan ezan dinleyince, olayın sanatsal yönünün ağırlığını da hissetmez misiniz?
Ama Sezen Aksu'nun da söylediği gibi, bu günlerde pek aldıran yok estetiğe, sanata, güzelliklere.
Eline mikrofonu alan, amplifikatörü sonuna kadar açıyor.
Neden çok yüksek
"Sesi güzel" mi, "Detone mi" veya "Hoparlörle aksıra tıksıra ve bet bir sesle bağıra çağıra namaz vaktini hatırlatmakla ezan okumak aynı şey midir" sorusunu, kimse kendi kendine sormuyor.
Madem minarenin şerefesine çıkıp ezan okumak artık çağdışı.
Madem insan sesini katlayarak büyüten elektronik aygıtları, oturduğunuz yerden kullanmak mümkün.
Bu durumda güzel sesli müezzinleri bulmak imkansızsa, iyi bir ezan kaydı neden teypten çalınıp, hoparlöre yansıtılmaz?
Ayrıca meskun mahallerde, insanların uykuda oldukları saatlerde, amplifikatörün sonuna kadar açılması şart mıdır?
Neticede ezan bir vakit uyarısıdır.
Namaz kılmak için kalkmayacak insanların uyandırılması, bebeklerin çığlık çığlığa ağlatılması ne kadar doğrudur?
Suudi modeli
İşte bütün bunlar, AK Parti iktidarının ve genel olarak Türkiye'nin "Görüntüsü"nü de ilgilendiriyor.
Suudi Arabistan'da, Mekke'yi, Medine'yi ziyaret edenler bilir. Namaz vaktinde çarşıda dolaşırsanız, yeşil cüppeli "Din polisi" (Mutavva) ellerindeki sopalarla bacaklarınıza vurup sizi camiye yönlendirirler. Açık dükkan varsa camlarını bile kırarlar.
Türkiye de, Türk İslamı da böyle değil.
Üstelik bütün bu durumları ve ezanın okunuş biçimini de Diyanet İşleri düzenliyor.
İslam'da madem ruhban sınıfı yoktur.
Ve madem din kültürümüzün bir temel öğesidir.
Bu durumda güzel sesli ve müzik bilgisi olan müezzinlere ezan okutmak imkânsız mı bu ülkede?
Varlığı, ürünleri, neşesi ve kederi ile kültür ve sanat dünyamızı yıllardır renklendirip aydınlatan sevgili Sezen Aksu, Sabah'ın haberine göre sözlerine şöyle devam etmiş:
- Bence ezan okumak, o ilahiyi söylemek apayrı bir şey. Devleti yönetenlere sesleniyorum: Camilere doğru dürüst müezzin bulsunlar. Bunları söylemekten çekinmiyorum. Çünkü bu memlekette başımıza ne geldiyse, korkmaktan geldi. Sizi dolduruşa getirmek istemem ama bu müezzinin sesini beğenmedim.
Benim de sık sık aklımdan geçen düşünceler bunlar.
Din kültürün bir parçası. Bu bizim için de böyle, dünyadaki diğer toplumlar için de böyle.
Bir Sinan camiini veya bir Katolik katedralini gezer ve incelerken de hissedersiniz bunu, Dede'nin Mevlevi Ayini'ni veya Bach'ın bir dini bestesini dinlerken de duyarsınız.
Rahmetli Turan Güneş Milliyet'in Cağaloğlu'nda bulunduğu yıllarda beni hep "İkindi" vaktinde ziyaret ederdi.
Sırf Cağaloğlu müezzininin ezanını dinlemek için o vakte denk getirirdi.
Kapının önüne çıkar ve ezan'ın bu eşsiz güzellikteki icrasını dinlerdik.
Sadettin Kaynak'ın ezanı
Benim İpod'umun belleğinde Sadettin Kaynak'ın okuduğu hem Arapça hem Türkçe ezanın kayıtları var.
Onları çaldığım zaman bir konserdeki seçkin icraları dinlermiş gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Münir Nurettin Selçuk'tan "Tekbir"i ve "Salatı Ümmiye"yi hiç dinlediniz mi?
Bestesi Itri'nin olan bu Segah eser, dini musikinin şaheserlerindendir.
Ve bunu Münir Nurettin söyleyince, bestenin çapına daha da fazla hayran olursunuz.
Veya bir iftar saatinde Burhan Çaçan'dan ezan dinleyince, olayın sanatsal yönünün ağırlığını da hissetmez misiniz?
Ama Sezen Aksu'nun da söylediği gibi, bu günlerde pek aldıran yok estetiğe, sanata, güzelliklere.
Eline mikrofonu alan, amplifikatörü sonuna kadar açıyor.
Neden çok yüksek
"Sesi güzel" mi, "Detone mi" veya "Hoparlörle aksıra tıksıra ve bet bir sesle bağıra çağıra namaz vaktini hatırlatmakla ezan okumak aynı şey midir" sorusunu, kimse kendi kendine sormuyor.
Madem minarenin şerefesine çıkıp ezan okumak artık çağdışı.
Madem insan sesini katlayarak büyüten elektronik aygıtları, oturduğunuz yerden kullanmak mümkün.
Bu durumda güzel sesli müezzinleri bulmak imkansızsa, iyi bir ezan kaydı neden teypten çalınıp, hoparlöre yansıtılmaz?
Ayrıca meskun mahallerde, insanların uykuda oldukları saatlerde, amplifikatörün sonuna kadar açılması şart mıdır?
Neticede ezan bir vakit uyarısıdır.
Namaz kılmak için kalkmayacak insanların uyandırılması, bebeklerin çığlık çığlığa ağlatılması ne kadar doğrudur?
Suudi modeli
İşte bütün bunlar, AK Parti iktidarının ve genel olarak Türkiye'nin "Görüntüsü"nü de ilgilendiriyor.
Suudi Arabistan'da, Mekke'yi, Medine'yi ziyaret edenler bilir. Namaz vaktinde çarşıda dolaşırsanız, yeşil cüppeli "Din polisi" (Mutavva) ellerindeki sopalarla bacaklarınıza vurup sizi camiye yönlendirirler. Açık dükkan varsa camlarını bile kırarlar.
Türkiye de, Türk İslamı da böyle değil.
Üstelik bütün bu durumları ve ezanın okunuş biçimini de Diyanet İşleri düzenliyor.
İslam'da madem ruhban sınıfı yoktur.
Ve madem din kültürümüzün bir temel öğesidir.
Bu durumda güzel sesli ve müzik bilgisi olan müezzinlere ezan okutmak imkânsız mı bu ülkede?