Naim ÖZGÜNER
EVLİLİKLERDEKİ SIKINTILAR
Aynı inancı, duygu ve düşünceyi paylaşmak önemlidir evliliklerde. Asgari müşterekler dediğimiz ortak noktalar fazla olmalı ki fikirlerin kesiştiği yerlerde salimen problemler çözülebilsin. Anlayış, ortak nokta eksikliği, kafa ve kalp bütünlüğü az ise sıkıntıların oluşma ihtimali vardır demektir. Hayat tarzı, anlayış farklılığı, yetişme tarzı, evlilikleri etkileyen faktörlerdir. Daha ilk adımda açık açık konuşulmalıdır bunlar. Sonradan ortaya çıkacak farklı huy ve düşünceler, evliliği olumsuz yönde etkileyecektir. Daha ilk başta başlayan tartışmalar, ortak verilemeyen kararlar, her şeye yapılan itirazlar, güveni sarsan davranışlar, her şeye sinirlenmeler, her şeyim olsun havasında gitmeler, el alem ne der baskısından kurtulamamak, evliliğin sağlıklı olmayacağını gösterir.
Evlilik hayatlarında büyünün tesirleri vardır. Kıskanan insanlar, çekemeyenler, intikam almak isteyenler, kendine bağlamak isteyenler, başkasıyla evlenilmesine gönlü razı olmayanlar, genelleme olmamakla beraber büyü yaptırmaktadırlar. Büyücüler, her zaman muska yazarlar, büyü yaparlar, ama azı tutsa da çoğu tutmaz. Allah izin vermedikçe büyü tutmaz. Tesir gücü Allaha aittir. Büyünün en büyük tesiri ruh üzerinedir. Ahlakı bozar, kişiliği değiştirir, hayat altüst olur, fikirler değişir. Bu açıdan bakınca büyünün tesirinden kurtulmak için ve ya yakalanmamak önemli durumdur. Hele yeni evlenecek olan, yeni yuva kuracak olanlar için daha da önemlidir. Çünkü büyüler daha çok yeni evlenecek olan çiftler için yapılmaktadır. Her şeyden önce Allaha sığınmalı, ihtimal verilen en küçük şüphelerden bile kaçınılmalıdır. Yani yememeli, içmemeli, giymemeli gibi. Cinler var, cinleşmiş insanlar da var. Şeytanlar var, şeytanlaşmış insanlar da var.
Evliliklerde geçimsizlikler, sıkıntılar baş gösterince ilk sorulan soru ‘görücü usulüyle mi evlendin’ oluyor. Acaba görücü usulüyle yapılan evlilikler farklı bir evlilik mi? Bütün evlilikler görücü usulüyle yapılmıyor mu? Yani görmeden mi evleniliyor? Gelin ve damat düğünün ilk gecesinde ilk defa mı birbirlerini görüyorlar? Altı ay, bir yıl, iki yıl flört yaptıktan sonra evlenip altı ay bile barışık kalamadan boşanmaların olduğu bir gerçek. Adına görücü usulü evlilik dedikleri türden yapılan evliliklerde boşanma oranları diğerlerine göre daha azdır. Demek hata usulde değildir. Görücü usulü görmez usulü mü oluyor? Herkes görücü usulüyle evleniyor. Birbirlerini görerek, ölçerek tartarak evleniyor. Evlilerin sıkıntılarını, geçimsizliklerini, kavga ve gürültülerini ‘görücü usulüyle yapılan evlilik’ diye gayr-i meşru bir durum gibi gösteriliyor. Hata şuradadır: Adayların doğru konuşması, birbirlerini iyi araştırmaları, birbirlerinden bir şeyler saklamamaları, büyüklerin görüşlerini almaları, ortak paydaların neler olduğunu bilmeleri, fikir, kalp, düşünce, maneviyatta birliğin oluşturulması, mal ve mülkler açısından, eğitim ve kültür açısından denkliğin olması gerekir.
Evlenecek her insanın hayalinde biri vardır. Çoğu zaman hayalindeki biriyle evlilik gerçekleşmez. Çünkü hayalindeki eş adayı çok mükemmeldir, kusursuzdur. Ama bu durum gerçek hayatla pek örtüşmez. Gerçeklerden de kaçamayız. Bazen mantık bazen de kalp devreye girer. Kalbin sevdiğini mantık kabul etmez, mantığın kabul gördüğünü kalp onaylamaz. Kalp seviyorum der. Mantık olmaz der. O zaman akıl mı kalp mi diyoruz. Hayaldeki ideal eşi kalp arzulamasına rağmen, akıl olmaz der. ‘Olmayacak duaya amin deme’ der. Her zaman da mantıklı olunamayabilir. Kalbe ait bir durum olunca da durum Mecnun ve Leyla’ya dönüyor. Yani kavuşamama oluyor. Bazen fiziki güzellik öne çıkar, bazen de karakter öne çıkar. Kalp yüz güzelliğini arzularken akıl ruh güzelliğini istemektedir. Gönül ister ki her iki güzel özellik de olsun.
Bazı eşler birbirlerine mükafat’ dır. Hanımın güzelliği ve ya düzgün karakter oluşu erkeğe mükafat iken, erkeğin düzgün oluşu, eşine ve evine sahip oluşu da kadına mükafattır. Tarihte bir hikaye anlatılır: Güzel bir kadın, çirkin bir erkeğin eşi olmak nasip olur. Kadına sorarlar ‘sen bu güzelliğe sahipken nasıl oldu da böyle çirkin kocaya gittin!’ Kadın şöyle cevap vermiş: “Belki eşim Allah katında çok makbule geçen bir iyilik yaptı da beni ona mükafat olarak nasip etti, ya da belki ben Allahın katında O’nun kabul etmeyeceği bir kötülük yaptım da onu bana ceza olarak verdi.” Belki bir hikayedir, ama hisse alınacak tarafı olabilir. Gerçek olan şudur ki kadın ve erkek birbirlerinin parçalarıdır, birbirlerini tamamlarlar. Ve kadınlar erkeklere verilen bir emanettir. Emanete sahip çıkmaktır önemli olan. Kadın da bu emanet vasfını su-i istimal etmemelidir.
Mutlu yuva kurmak için insanlar birbirlerini hazırlayacaktır. Kurulan yuvanın mutlu olarak devam etmesi için, saksıdaki çiçeğin çürümemesi ve kurumaması için nasıl ki belirli aralıklarla sulamamız gerekiyorsa, kurulan yuvanın da huzurlu ve mutlu devam etmesi için sevgi suyuyla mutad aralıklarla sulanması gerekir. Her iki tarafta evliliğe kilitlenecek, ellerinden geldiği kadar ölçülü, kararlı ve sağlıklı biçimde evlilik ağacını ayakta tutmaya çalışacaklardır. Ara sıra mutsuzluklar olsa da, nedeni araştırılarak teşhis ve çaresi konulmalı ve mutluluk hedef kılınmalıdır. Geçmişten sadece ders çıkartılmalı, hatalar devamlı koz kullanılmamalıdır. Hedef mutluluksa, ona kilitlenmelidir. Sağa sola bakmak değil, her daim öne ve ileriye bakarak kimsenin rahatsız edici söz ve tavırlarına muhatap olmamak gerekir. Kıskananlar, çekemeyenler, art niyetli olanlar olacaktır. Mutsuz anne-babanın evlatları mutlu yuva kurabilir. Ailelerinin mutsuzluklarından çıkaracakları ders ile kendilerine mutlu yuva kurabilirler.
Dozunda ve tadında tartışmak doğrudur. Ama haksız iken haklı çıkmak için tartışmak hiçbir zaman haklı çıkarmayacaktır. Daha da huzursuzluğa sebep olacaktır. Hem haklı olan tartışmaz ki! Ve haksız olan da tartışmaz. Demek ki tartışmak doğru bir şey değildir. Sinirlenmek insanı ölçüsüz hale getirir. Kalbi kırılan bir insan kolayla sizi affetmez. Bu eşiniz dahi olsa böyledir. Sebebini, neden ve niçinlerini bilmeden tartışmaya girmek, evde huzursuzluğa ve mutsuzluğa neden olur. Anlayışlı olmak, empati yapmak, sabırlı olmak, çabuk sinirlenmemek, her iki taraf için de olması gereken bir tavırdır. Erkek bütün hakları kendinde görmemelidir. Kızmaya, sinirlenmeye, bağırıp çağırmaya hakkı varsa erkeğin, kadının da hakkı vardır o zaman. Şimdi ne yapalım o zaman! İki tarafa birbirine bağırıp çağırmaya mı başlasın? Kuvve-i gadabiyye dediğimiz kızgınlık sinirlenme gücü aklı örttüğünden insan sinirlenince ölçüyü kaçırıyor, ne dediğini bilmiyor. Sonuç pişmanlıkla bitiyor. Neye yaradı? Cezaevleri, hastaneler, mezarlıklar, bu tür pişmanlık yaşayanlarla dolu. Hepsi de bir an kızgınlığının neticesi olarak kaza yaptıklarını ifade edeceklerdir. Onun için sinirlenmeden önce düşünelim. Sonra zaten sinirlenmememiz gerektiğine karar vermek daha da kolay olacaktır. Düşmeden düşünseydin, düşünce düşünmezdin diye bir söz vardır. Sonradan düşünmemek için önceden düşünelim.