Asiye BİLGİN
Erdoğansız Türkiye projesi!
Hangi uluslararası yayın organına göz atsanız, Başbakan Erdoğan ve Türkiye’deki operasyonla ilgili yorum, analiz haber okumanız mümkün. Türkiye’de olanların bu kadar yakından takip edilmesi Başbakan Erdoğan’ın bölgedeki siyasetinin dikkatle izlendiğinin göstergesi.
17 Aralık operasyonunun etkileri uluslararası ses getirmişken, Başbakan Erdoğan’ın dış bağlantılara atıf yapmasını küçümser tavırla komplo teorileri üretmek ve yargıya müdahale olarak değerlendirmek toplumu yanıltmayı hedeflemekte. Toplumsal algı yönetimi bu süreçte titizlikle sürdürülmekte. Batı Medyası özellikle Mavi Marmara sürecinden sonra Başbakan Erdoğan’a ait resimleri özenle seçerek kullanmaya başladı. Başbakan’ın otoriter göründüğü resimler tercih edilir oldu. Medyanın bu tutumu Gezi Parkı olaylarında devam ettirildi. Batı medyasının bu haber yapma tarzına camianın 17 Aralık’tan bu yana uyguladığı itibarsızlaştırma projesi de eklenince bu algı daha fazla hissedilmeye başlandı.
Yargı operasyonu ve sonrasındaki gelişmeler ayrıntılı değerlendirme gerektirmekte. Yolsuzluk davasının devam etmesine ve varsa suçluların cezasını çekmesine Başbakan dahil kimsenin itirazı bulunmamakta. İtiraz, operasyonun adeta yargı eliyle siyasi iradeye darbe girişimine dönüşmüş olmasına.
Gezi sürecinin devamı olarak algılanan bu operasyon ile medya ve yargı üzerinde oluşturulan karamsar atmosferde Basbakan’ın meşruiyeti tartışılmak istenmekte.Bakan çocuklarının yolsuzluk ile anılmasıyla beraber, Başbakan’a itibar kaybettirme operasyonuna start verildi.
Tam bu noktada bu operasyonun kimlere ve neye hizmet ettiğini sorgulamak, her Türkiye vatandaşının asli sorumluluğudur.
Operasyonun yapılmasından sadece dış mihrakları sorumlu tutmanın eksik kaldığı gibi, bu operasyonu yolsuzluk davasına indirgemek de aynı şekilde yanlış ve eksik kalır. Türkiye bölgesindeki stratejik dengeleri kendi çıkarları doğrultusunda yönetmeye çalışırken ABD ve İsrail çıkarları ile zaman zaman ters düşmekte.
Gezi olayları sonrasında uluslararası medya üzerinden üretilen “otoriter Erdoğan” imajının daha sonraki süreçte “Diktatör Erdoğan” imajına evrilmesi ve nihayetinde bugün “İslamcı Erdoğan” algısının yaratılması, Başbakan Erdoğan yönetimindeki Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırma politikasının bir parçası. Bu algıya hizmet eden camianın yayınlarını görmemezlikten gelmek, Türkiye dışındaki algının zamanla yerleşmesine yol açar ki, bu çok tehlikeli. Özellikle Today’s Zaman'da AK-Partinin El-Kaide ile ilişkilendirilmesi bu yayınlara karşı tepkiyi büyütmekte. Ortadoğu toplumlarının, Türkiye halkı dahil, ortak hatası Batı ülkelerini kurtarıcı olarak görmektir. Sanıyorum 20. Yüzyılın başlarından bu yana Batı hayranlığının temelinde de bu yanlış varsayım yatmakta. Yakın zamanda cereyan eden Mısır askeri darbesi gösterdi ki, başta halk iradesinin yanında olduğunu iddia eden Batı, daha sonra ekonomik ve stratejik çıkarlarını gözeterek askeri darbenin yanında pozisyon aldı. Demokratik seçimle gelen Cumhurbaşkanı Mursi’nin devrilmesine seyirci kaldığı gibi cunta yönetimi tarafından uygulanan şiddete de duyarsız kaldı. Burada tek ölçü, ülkelerin ulusal, ekonomik ve stratejik çıkarları. 30 Mart 2014 seçimleri Millet olarak ulusal çıkarlarımız ve bağımsızlığımız önündeki engellerin nasıl aşıldığının göstergesi olacaktır!
Türkiye’de 17 Aralık’tan bu yana olup biteni yabancı dilde analizler ile dünyaya anlatanlar aynı hataya düşmekte, kurtarıcı beklemekte. Türkiye’yi yolsuzluk davası kisvesi altında siyasi ve ekonomik kaosa sürüklemek, orta ve uzun vadede Türkiye’deki her kesime zarar verecektir. Yapılması gereken, yolsuzluk davası devam ederken yasama, yürütme ve yargıyı itibarsızlaştırmanın aksine doğal sürecinde işlemesini sağlamak. Engeller çıkartarak, antidemokratik uygulamalar ile ortamı bulandırmak ve güvensizlik oluşturmak demokrasiye katkı sağlamanın aksine zarar vermekte.
Muammer Akkaş gibi Cumhuriyet Savcılarının yazılı açıklama ile kamuoyunu yönlendirmeleri demokratik ülkelerde görülmüş uygulama değildir. Bu olayın vuku bulma şekli dahi Türkiye’de hangi aciliyetle hukuk reformunun yapılması gerektiğini göstermekte. Savcıların toplumun bir kesimi tarafından “kahraman” ilan edilmesi gerçekleşen operasyonun siyasi boyutunun kanıtı niteliğinde.
Geçmişte, Ak Parti kapatma davası örneğinde olduğu gibi yargının siyasi aktör olarak hareket etmesi yeni bir fenomen değil. Yeni olan yargının dini cemaat etkisinde olduğu iddiası. Bu yöndeki iddialar ilk defa bu kadar aşikar her kesim tarafından tartışılır oldu. Cemaat çevrelerinin bu iddiaları ısrarla red etmesi, camianın ve medyasının yolsuzluk operasyonuna can simidi gibi sarılmış olduğu gerçeğini değiştirmemekte. Yazı ve söz ile ortaya konulan talepler, operasyonun yolsuzluk boyutunu çoktan aştığını göstermekte.
Bu operasyonun dış bağlantılarını dile getirmeyi “komplo teorisi” üretmek olarak değerlendirenlerin, uluslararası medyanın yapmış olduğu analizleri takip etmeleri önerilebilir.
Analizlerin merkezinde 2 opsiyon bulunmakta. Öncelikli opsiyon Başbakan Erdoğan’ın seçimleri kaybetme olasılığı. Bu olasılığın gerçekleşmesi halinde Başbakan Erdoğan’ın hapis yatma ihtimali dahi dile getirilmekte. Bu analizler operasyonun siyasi boyutunu ve beklentileri deşifre etmekte. İkinci opsiyon ise seçimlerin kazanılması. Erdoğan’ın bu süreci zarar görmeden atlatması durumunda Türkiye demokrasisinin kaybedeceğini iddia eden Analistler, her halükarda operasyon sonunda beklentilerin Erdoğansız Türkiye olduğunu göstermekte.
Erdoğansız Türkiye destekçileri, Erdoğan sonrası Türkiye’de oluşacak istikrarsızlık ve ekonomik krize, sekteye uğrayacak çözüm sürecine, Kürt politikasındaki çözümsüzlüğe, Türkiye’de bulunan Suriyeli göçmenlerin oluşturacağı yeni sorunlara dikkat çekse de, bu projeyi desteklemekten geri kalmamaları manidar.
17 Aralık’tan bu yana Türkiye üzerinde yazılmayan senaryo kalmadı. Bu saatten sonra Türkiye’de istikrar ve demokrasiden yana olan herkes sürecin etkilerini bir kez daha düşünmeli ve Milli irade karşısında alternatif darbe yöntemlerine tavizsiz karşı durmalı.
Demokratik ülkelerde hükümetler seçim yoluyla gelir, zamanı geldiğine Milletin takdiri doğrultusunda, seçim yoluyla gider. Demokrasinin temel ilkesi olan Millet iradesini artık her kesim kabullenmeli!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.