Murat KARAKOYUNLU
ERDOĞAN'IN BRÜTÜSLERİ
Güçlü olanın, zengin olanın, kazananın en büyük eksiğidir yanındakilerin sadakatinden emin olmak. Bu durumla karşılaştığınızda kimin gerçekten inanarak yanınızda olduğunu, kimin gerçekten sevdiğini, kimin gerçekten sizin iyiliğinizi istediğini ve menfaat ilişkisi olmadığını asla bilemezsiniz. Güç sizdedir ve herkes yanınızdadır çünkü. Güç gerçekten kaybedilmemişken yaşanan küçük sarsıntılarda da sadece aptallar ayıklanır. Akıllı sahtekârlar, yine yanınızdadır. O sebeple menfaatin merkezinde olmak, her zaman risk taşır. gerçekten kaybedilmemişken yaşanan küçük sarsıntılarda da sadece aptallar ayıklanır. Akıllı sahtekârlar, yine yanınızdadır. O sebeple menfaatin merkezinde olmak, her zaman risk taşır.
Türkiye siyasetinde bu riskle karşı karşıya kalıp ciddi tecrübeler edinenlerin en başında gelir Süleyman Demirel. Kaç kez gidip geldiğinin hesabı dahi tutulamayan bir lider olarak Demirel, Türk siyasi hayatında zirveyi de çukuru da defalarca görmüştür. Bu sebeple de yanındakileri birçok defa sadakat testinden geçirmiştir. Ak Parti iktidarının başladığı 2002 yılından 2009 yılına kadar ki dönemde siyasetin bir kesimi tarafından, fikirlerine itibar edilen, yönlendirmelerinden medet umulan “bir bilen” olarak addedilmesinde, bu kazancının da elbette ki bir payı vardır.
61. Hükümetin Başbakanı ve liderlik özellikleri bakımından Türkiye Cumhuriyeti’nin ender şahsiyetlerinden biri olan Recep Tayyip Erdoğan, ustalık dönemim diye adlandırdığı bu döneminde ciddi güven ve sadakat testlerine ihtiyaç duyuyor bu kesin. 2003 yılında devraldığı Başbakanlık görevini hiç sekteye uğramadan ve sürekli kazanarak sürdürdü. Bu sebeple de olası ciddi bir güç erozyonu esnasında büyük hayal kırıklıklarına uğrayacak görünüyor. Zira Erdoğan’ın yanında, Ak Parti’nin üç dönem kuralına takılan, siyasi hırsları henüz bitmeyen milletvekilleri, tekrar seçilmek için kırk takla atan belediye başkanları, yaş itibariyle siyasete Erdoğan’ın yanında başlamış olsa da artık kendi ayakları üzerinde durabildiğini düşünen ve şimdiden değişik adaylık hayalleri kuran genç siyasetçiler var mesela. Aynı şekilde Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olma ihtimaline göre hesap yapanlar, daha iyi yerlerde olması gerektiğine inananlar, sonradan gemiye binip bir anda ciddi mesafe kat edenler var. Bitmedi, Erdoğan sonrası olası başbakan adaylarına şirin gözükmeye çalışan eski, yeni, taze siyasetçiler, Erdoğan’la yükselse de Erdoğan sonrasında dair hesaplar yaparak "risk" almamayı tercih eden bürokratlar, ticaretini bu dönemde palazlandıranlar, Abdullah Gül'ün kontenjanından aday olacağını düşünerek, ondan istikbal bekleyenler ve bunlar gibi pek çok Brütüs adayı var çevresinde Erdoğan’ın.
Aslında belediye başkanlığından düşüşü ve hapis günleri ciddi bir tecrübe idi Başbakan için. Aynı şekilde Ak Parti’ye açılan kapatma davasının yaşandığı dönemden edindiği tecrübeler de mevcut. Lakin bugün gelinen noktada Erdoğan’ın o döneminde yanında olanlarla bugün beraber yürüdüklerinin aynı kişiler olmadığı da muhakkak. İsim isim bakıldığında bu savı çürütecek pek çok argüman çıkarılabilir ama benim burada kastettiğim Erdoğan’ın yakınında olabilenler. İstişare mekanizmasını kendi menfaatleri sebebiyle törpülemeden yürütebilmiş olanlar.
Erdoğan’ı eleştirerek ayakta kalabilenleri kastediyorum.
Geçenlerde Bülent Arınç, Başbakan’ın üç çocuk tavsiyesini doğru bulmadığını ifade eden bir açıklama yaptı. Bu, Türkiye kamuoyunda ciddi ses getiren bir çıkış gibi lanse edildi. Arınç, Erdoğan’ı eleştiriyordu. Oysa Türkiye’nin yaşlanan nüfusuna bakıldığında Başbakan’ın üç çocuk tavsiyesi, çocuğu olmayan insanlar adına üzülüyorum dediğinde de Arınç’ın üç çocuk talebine karşı olan açıklaması haklı gerekçelere sahipti. Buna rağmen, karşılaştığımız sorunlara kıyasla çok basit kalabilecek bu konuda bile, eleştiri mekanizmasının işleyişi garipsendi.
Erdoğan hapse girdiğinde iki elin parmakları sayısınca kişi vardı en yakınında olan. Bu ekip ciddi bir eleştiri mekanizmasını işletiyordu. Parti kurulurken liderin kim olacağına ilişkin tartışmalar yaşandığında da bu mekanizma işlemişti. İç ve dış siyaset bu mekanizmanın istişaresine açıktı. Ak Parti ciddi anlamda özgürlükçü, reformist, yenilikçi bir parti profili çiziyordu. Avrupa Birliği ile müzakere sürecinin başladığı dönemde “batılı” CHP bile, Ak Parti’nin arkasından nal topladı. Sağlık, sosyal hizmetler, ekonomi, tarım, ulaştırma, bayındırlık alanında çok ciddi işlere imza atıldı. Türkiye gerçek bir dönüşüm içerisinde girdi. Ne var ki bugün gelinen noktada Ak Partililerden hâlâ kalfalık döneminin o takdire şayan başarılarını dinliyoruz.
Ustanın bugünkü bazı yol arkadaşları hem sadece “evet efendim, tabi efendim” şarkıları söylüyor, hem de perde ardından Brütüs hikayeleri okuyor.
Umarım Başbakan, brütüslerinin son hamlesinden önce onu ikaz edecek "sıddık"ları hala yanında barındırıyordur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.