ERDOĞAN'A POSTMODERN DARBE

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, onun kurucusu olduğu Ak Parti ve o partinin ana taşıyıcısı muhafazakar kesim, yeniden hararetli bir tartışmanın göbeğinde. Aslında tüm bu tartışmalar, “Sağlam İrade”nin, bıkmadan, usanmadan, dik durmasından mütevellit oluşan, yeni yeni konjektörel durumun, anlaşılma çabası olarakta yorumlanabilir. Dolayısıyla, umulurki, en sonunda bu ekşi gündemden(!) hayırlar zuhur edecektir.

Temelde muhafazakar kesim içerisinde yer tutupta, son 15 yılda, en azından üç-dört kere, Ak Parti ve tabi Tayyip Erdoğan’a oy vermeyen neredeyse yok gibidir. Buna, Ülkücüler ve Milli Görüşçüler bile “kahir ekseriyetle” dahildir. Ama, dik durularak aşılan her siperden sonra, mücadelenin şekillerinin evrimleşmesi, devamı, ve bu devamlılığın muhteviyatı noktasında, ciddi tartışmalar yaşanmakta ve bu tartışmalar zaman zaman yol ayrılıklarına sebep olmaktadır. Erkan Mumcu ve Abdullatif Şener’le başlayan süreç devam etmektedir.

Bülent Arınç’ın “CNN Anti Türk” kanalında yaptığı açıklamalar ve onun etrafında kopan gürültüde bu meyanda seyredecek gibi görünüyor. Sorun şu ki, Bülent Arınç’ın maksadı ne olursa olsun, bu açıklamalardan, maşeri vicdanın ne anlayacağını bilmediğini söylemek, hem Arınç’a hakaret olur, hemde olayın gerçek boyutunu perdeler. Dolayısıyla, bu kopan gürültü hesapsız ve rasgele değildir. Bülent Arınç bu tartışmaların yapılmasını isteyerek bu demeci vermiştir.

Ha, bir kısım eleştirilerin, elbette ciddi bir haklılık kaidesi üzerine oturtulduğu bu düzlem, “Dolambahçe Mutabakatı” gibi netameli bir konunun sarmalına hapsolduğu için Cumhurbaşkanı Erdoğan, beklenenin çok çok üzerinde bir tepki vermiştir. Çünkü, tamda bugünlerde, haşhaşi yapılanması, Dolma Bahçe Mutabakatı üzerinden, oldukça cüretkar bir meydan okuma ile Cumhurbaşkanı’na idam sehpasını göstermektedirler. Afyoncu takımının son arzusu Erdoğan’ı ipe çekmektir!

“O zat” nitelemesi ile beraber, medyadaki ve sosyal medyadaki Erdoğancılar’ın anladığı şey, artık Bülent Abiye vurmanın, serbest değilse bile yasakta olmadığıdır! Arınç’ın üzücü ve rencide edici “Troliçe” çıkışı ile başlayan karşılıklı etiketlemeler, malesef çok yaralayıcı bir niteleme olan “Manisalı Lawrens” yaftasını zuhur ettirerek aks-i seda bulmuştur. Açıkçası ne acı bir durumla karşı karşıyayız.

Herkes diline mukayyet olsa ne iyi olur...

Daha henüz pes etmemiş, ettirilememiş Gülen Cemaati’nin, bizzat muhtereminin ağzından “Cennetin, kılıçların gölgesinde olduğunu, savaş halinde kılıcın hakkını vermek gerektiğini” ilan ettiği ve hemen akabinde, Saman Gazetesi(!) yazarı Ali Bulaç’ın, “Zorbalar kılıç kullanır da mazlumların kılıç kullanma hakları yok mu?” diye açıktan, bile isteye askeri cunta devrimine meyyal, yeni ve var gücü ile bir huruç hareketine contaları yaktığı günlerde, sayın Arınç’ın açıklamalarının, bu hazırlığın bir parçası olarak anlaşılması, malesef, gayet normaldir. Öyledir demek istemem ama öyle anlaşılması gayet normaldir. Bunu en iyi bilenlerden biriside, Türkiye’nin, bilinen en iyi siyasi hatiplerinden biri olan “Abi Arınç”tır.

Eğer, bu bir zamanlama hatası ve kaderin kötü bir cilvesi ise bunu; açık, net ve en ufak bir muğlak anlaşılmaya sebep vermeyecek şekilde çıkıp izah etmek, Bülent Abi’nin boynuna milli ve manevi bir borçtur. Değilse, Ak Parti ve çevresinde “Erdoğancılar ve ötekiler” olarak ayrıştırılabilecek iki grup arasında çıkacak kavga, adeta bir iç savaşı andırırcasına, sert ve geçmişin hukukunu tarumar edecek kadar kirli olacaktır. Tıpkı Gülenciler’le olan kavga gibi. Sonra, gelsin Abdulhak Hamid’den “her yer karanlık..!”

Savaş kötüdür ama inanın iç savaş daha kötüdür..! Bunu hemencecik atılıveren manşetlerden anlayabilirsiniz. Star gazetesi “Maske Düştü Arınç Göründü” başlığını atarken, Güneş gazetesi “Cübbeli Bülo” gibi yakışıksız bir manşeti uygun gördü! Meselenin can damarını adeta zortlatarak işaret eden ise Akşam gazetesinin attığı “Paralel Yapının Ağzıyla Konuştu” manşetidir. Burda böyle bir şey gerçekten var mıdır yok mudur ayrı bir konu. Ama siyasal pazarın satın aldığı, böyle bir bilinçaltı korku, gerçekten vardır.

Star Medya Grubu’nun kavgaya tutuştuğu Kanal 7 grubu, pozisyonunu yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için yeniden dizayn etmeye çalışırken, Yeni Şafak gazetesinin adeta kulağının üstüne yatarcasına fırtınanın dinmesini bekler tutumuda ayrıca not edilmeli. Belkide, kardeşlik hukukunu tarumar etmemek için en doğru olan davranışda budur. Çünkü herkes biliyorki, sonu siyasal iç savaşa varma istidadı taşıyan muhafazakar kesim içerisindeki cephesel kırılma, herkesi yıpratıp yoracak ve oldukça haşin geçecektir. Muhafazakarlık kökenli çatışmaların tamamı böyledir dünya tarihinde. Sert, hoyrat, acımasız ve geçmişin hatırlanamayacağı kadar toz duman!

Kimsenin niyet okuyuculuğunu yapmak, kimseyi rencide etmek ve yaftalamak istemem ama muhafazakar sağın maşeri vicdanı, Bülent Arınç’ın açıklamalarını, “Uzun Adam’ın yeni bir uluslararası postmodern komplo ile karşı karşıya olduğu” şeklinde algılayacaktır. Zira, Cemil Bayık denilen enternasyonel kukla, PKK’ın yurtdışındaki yayın organı Yeni Özgür Politika’ya yazdığı yazıda, “Bülent Arınç sadece malumun ilamını yapmıştır. AKP sözcüsü ve İmralı görüşmelerini yakından takip eden Bülent Arınç’ın söyledikleri tabii ki doğrudur.” diyerek, Tayyip Erdoğan’a karşı kalkışma olarak gördüğü çıkışa hemen omuz vermiştir. Milliyetçi ve muhafazakar kesimin özgül ağırlıklı simalarından eski siyasetçi Hasan Celal Güzel’in Twitter hesabından, "Bülent Arınç'ın çıkışı, II. Abdullatif Şener vakasıdır. diye olaya dahil olması, muhafazakar sosyolojik katmanların damarının ne yönde atacağının önemli bir işaret fişeğidir. Hasan Celal Güzel’in bu ikazının, bir dost tavsiyesi olarak okunması için ne kadar dua etsek azdır.

Bu derin ve çetrefilli konuyu, tek bir köşe yazısına sığdırmak niyetinde değilim. Süleyman Demirel gibi çok şey söyleyip, hiç bir şey söylememe derdinde de değilim. Yani hem suya, hem sıcak suya, hem soğuk suya, hemde sabuna dokunmaktan çekinecek değiliz. Ama, abilerimizin hukukunu gözetmek zorundayız. En azından, eskiden de saygı duymadığım bazıları hariç, hareketimizin abilerine saygımı kaybetmiş falanda değilim. Ama kuru kuruya ve körü körüne olmayan, rasyonel bir “Reisçilik” var damarlarımızda dolaşan. Ve tabi, davamızın liderine, abilerimiz tarafından saygı duyulmasını beklemekte en doğal hakkımız. Uzun Adam’ın uzun yolunda, onun yanında, sebatla ve metanetle, sağlam bir irade göstermekten çekinmeyeceğiz tabiki. Cürmümüzü soranlara cevabımız, bizimkisi karınca misali, safımız belli olsun.

Uluslararası sistemin, Tayyip Erdoğan belasından(!) kurtulmak için, azgınlaşan terörden ve uzun mücadelelerden bunaldığını varsaydıkları muhafazakar Türkiye kamuoyunu, çomak ve havuçlama konsepti(!) ile pes ettirerek, irade gaspı için şeytanı sağımızdan yanaştırma niyetlerini okuyabilecek çaptayız elhamdulillah.

Bütün bu gürültünün, “Sağlam İradeli Uyanık bir Uzun Adam”ın, bütün uyuyanları uyandırma gayretinden kaynaklandığını, çok iyi biliyoruz.

Esas diyeceklerimiz bir sonraki yazıya kalsın...

E Mail : akpinartahsin@hotmail.com

Twitter: @akpinartahsin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.