Fatih KAPLANDERE
“EPİSTEMOLOJİK EŞİK” VE CESARETİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ…
“EPİSTEMOLOJİK EŞİK” VE CESARETİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ…
Ahmet Davutoğlu Başbakan. Bütün delegelerin oyunu almış ve resmi olarak Başbakan olmuş bir lider. Entelektüel birikimi, stratejik derinlik eseri kadar derinlikli. Bu husus sadece onu sevenlerin onayladığı bir durumda değil.
Ulusal ve uluslarası aydın ve yazarların önemli bir kısmının ortak kanaati, teorik düzeyde, kendisini ortaya koyduğu eserlerle ispatladı. Hayat onun teorik düzeydeki başarısını, pratik ve reel politik alanda da ortaya koyma fırsatını verdiği nadir insanlardan birisi.
Şüphesiz akademik alandaki başarıların yerini siyasi başarılara bırakması kolay olmasa gerek. Ancak Sayın Ahmet Davutoğlu’ nun Dış İşleri Bakanı olarak ortaya kodluğu performansın kendisini Başbakanlığa taşıdığı açık.
Emanetçi olarak ele alınabilecek birisi değil. Karizmatik ve entelektüel yeterliliği tartışmasız kabul edilen özellikleri. Halka sıcak yaklaşımları da halkın yakın zamanda etkili teveccühlerini kazanabileceğini göstermekte.
En azından seçime kadar miting’ ten mitinge koşturan bir Başbakanla karşı karşıyayız demektir. Kendisini bu yolda ispatlamak zorunda kalacağı kesin, su götürmez bir gerçek. Entelektüel derinliğinden kopmadan, halka ulaşabilme başarısını da zaman gösterecek.
Şüphesiz bu geçişte bazı eşiklerde zorlanacağı açık. “Epistemolojik” yaklaşımı da bunun göstergesi. Aydınlarımızın bile kullanmakta zorlandıkları kelime ve kavramları halka karşı kullanması bu geçişin kolay olmayacağı izlenimini vermekte.
Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “epistemolojik eşiği” aşabileceğine ve halk ile bütünleşebileceğine inancımız tamdır.
Cesaret nedir deseler size neler neler anlatırsınız kim bilir değil mi?
Cesurlukla ilgili bir sürü hikâye sıralar bazılarımız da, tarihte bir sürü örnekleri de vardır bu hikâyelerin sayfalarımızın akların da ya da karalarında.
Bin türlüsüne rastlarız hatta kendi hayatımızda da örneklerine rastlarız cesurluğun bir değil bin türlüsüne.
Aslında hepimiz, her bireyimiz ayrı ayrı yiğidiz bu hayatta. Bu vahşi kapitalizmin yaşandığı dünya da ailemiz için kendimiz için toplumumuz için ülkemiz için bu zamanlarda yaşadığımız hayat birer cesurluk abidesi değil mi?
Kendimizi her türlü kötülüklerden ve pisliklerden koruyarak çoluk çocuğumuza helal bir dilim ekmek kazanmak için yaptığımız birer cesurluk abidesi değil mi?
Peki, ülkenin son on yılında batmış bir ekonomiyi devralıp eksisi ile artısı ile bu durumlara getirmekte ki azim ve gayretlerini göz ardı etmeden Sayın Cumhurbaşkanı ve ekibinin yaptığı cesurluk değildir de nedir?
İçi timsah dolu bir havuzu itilip yüzerken bir o timsaha sarılıp, bir öbür timsaha tekme atarak diğerinin üzerine basarak havuzu geçmek istemeleri ne benzemiyor mu?
Diğer yüzücüler timsahlara atılan tekmeleri ve yumrukları meşru müdafaa görmeyip o timsahların yaptıklarını meşru müdafaa görmeleri, o savunmaları bir saldırı gibi göstermeleri, havuzun kenarında durarak ahkâm kesmeleri yüzücüye karşı yapılan en büyük haksızlık değil midir?
Acaba, bu timsah dolu havuza kendileri neden girmekten imtina ettiklerini dışarıda kalarak yâda kalmak için her şeyi yaparak bu içi timsah dolu havuzun yüzücüsüne her türlüyü saldırıyı yaptıkları oturup düşünmek lazım gelir.
Yeni Türkiye yolun da yeni bir yönetim ve yeni bir başbakanla cesaret örneği göreceğimiz çok güzel şeyler olacağını umuyorum, zannediyorum, diliyorum.
Yeter ki oyunu iyi okuyalım. Yapılan her şeye iyi demek bizim lügatimiz da yok. Kritik ve analizini yapıp bu ülke ve halkı için kazanımını en üst düzeyi oluşmuş ise yapılandan verim alınmış demektir.
Kenarda oturup ne şiş yansın nede kebap yansın en iyi yerini biz yiyelim olmaz.
Asgari ücretin azlığından yakınıp milyonlar harcıyorsanız sahanda su dövüyorsunuz demektir.
Bu ülke için kim neyi güzel yapıyorsa yapılanı överiz. Kim neyi kötü yapıyorsa yapılanı yereriz.
Akparti hükümeti bir cesaret örneği gösterip bu kadar engellemeye, saldırıya ve canlarına kastedilmesine rağmen yollarından dönmediler. Ellerinden geldiği kadar ülke için az, çok yapılması gerekeni yaptılar.
Diğerleri ne yaptılar?
Eleştirdiler, aşağıladılar, engel oldular, ülkeyi dışarıya kötü gösterdiler, dosta da düşmana da şikâyet ettiler.
Hatta üstü kapalı darbe girişimleri bile oldu.
Sonuç ne oldu?
Yüzde elli iki ile halk yine Akparti hükümetinin başbakanını bu ülkenin en üst makamına layık gördü ve o makama getirdi.
Gerçek cesurluk, gerçek cesaret budur. Ne pahasına olursa olsun, enkazı devralıp ayağa kaldırmak için ülkenin halkıyla bir olup tekrar inşa etmek.
Şikâyet edersen geride kalırsın, üzerine basılıp geçilir, ayağa kalk ve yürü sende bir omuz ver, doğru yolda doğru adım atılmasına yardım et, muhalif olacağım deyip ülkeye ve halka ihanet etmek er kişiye yakışmaz vesselam.
Birileri biraz fazla çalışacak, birileri az çalışacak, birileri oda inşa edecek, birileri mutfak herkesin görevi ve konumu farklı olacak.
Nereye gittiğin veya ne yaptığın fark etmez. Bütün hayatını aklının sınırlarında yaşarsın.
Böyle olmaz ise bu dünya imtihanının değeri ve önemi nerde kalıyor o zaman?
Ben böyle düşünüyorum.
Vesselam. Kalın sağlıcakla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.