Hakan ALBAYRAK
Entegrasyon, entegrasyon…
-Sayın Hollandalı yetkililer; İslam düşmanlığını meslek edinen Geert Wilders'in Özgürlükçü Parti'sine verilen desteği ve genel olarak da toplumunuzun Müslümanlara duyduğu tepkiyi entegrasyon sorunlarına bağlıyorsunuz. En büyük entegrasyon sorunu nedir, söyler misiniz? - En büyük sorun tabii ki dil sorunu. Türkler, Araplar, dilimizi öğrenmekte isteksizler. - Üçüncü nesilde dilinizi layıkıyla konuşmayan kimse var mı? Olabilir mi? - Hayır. - Ben Almanya'daki Türklerin ikinci neslindenim ve Almanya'dan ayrılalı neredeyse 30 sene olduğu halde Almanca'yı hâlâ pek çok Alman'dan daha iyi bilirim. Buradaki ikinci nesil Türkler ve Araplar da herhalde dilinize vakıftırlar. Öyle mi? - Öyle. - Demek ki sorun sadece birinci nesil. Onlar da şimdi 60'lı ve 70'li yaşlarda. Allah bilir, 20 sene sonra birinci nesilden kimse kalmaz. Bunca entegrasyon edebiyatı, bunca entegrasyon projesi, bunca entegrasyon bütçesi, 20 senelik bir sorun için mi? Bana öyle geliyor ki, mesele, milyarlarca avroyu bulan entegrasyon sektörünün bekası için, olduğundan daha büyük gösteriliyor. - (Bir süre sessizlik) Ama… Ama… Evlilik yoluyla yeni gelenler oluyor. - Evet? - Burada yıllarca yaşadıkları halde dilimizi doğru dürüst öğrenemiyorlar. Öğrenseler bile aksanlarını düzeltemiyorlar. Bu da toplumun tepkisini çekiyor. - Niye ki? Bizde de Türkçe'yi aksanlı konuşan, hatta bozuk ve yarım yamalak konuşan milyonlarca insan var. 500 yıldır bizimle beraber yaşayan Yahudiler ve çok daha uzun süredir bizimle beraber yaşayan Ermeniler ve Rumlar arasında da hâlâ kendilerine mahsus bir Türkçe konuşanlar var. Bu bizi hiç rahatsız etmiyor. Hatta biz bunu çok sevimli buluyoruz. Hollanda toplumu evlilik yoluyla gelen Türklerin yahut Arapların bozuk Flamancalarını niye o kadar korkunç buluyor, hiç anlamıyorum. - Bakın, sorun sadece dilden ibaret değil. Ciddi bir mantalite sorunu da var. Karılarını, kızlarını evden çıkarmayan Türk ve Arap erkekleri var. - Kaç kişi bunlar? - Sayı veremeyiz, ama çok. - Beni bir tanesiyle tanıştırabilir misiniz? - Şimdi mi? - Evet şimdi. - (Bir süre sessizlik) Olmaz. - Peki, isim ve adres verin, ben gidip tanışayım. Karısını, kızını evden çıkarmayan bir Türk veya Arap görmek istiyorum. Almanya'da 12 sene yaşadım, o zaman zarfında Fransa, Hollanda ve Belçika'ya da birkaç kez gittim, sayısız Müslüman aileyle muhatap oldum, ama böyle bir şeye hiç şahit olmadım. - Siz şahit olmadıysanız da var. - Peki, Batı toplumunu sarsacak kadar büyük bir sorun teşkil ediyorlar mı? - Onu geçelim şimdi… İslam fundamentalizmi sorununa ne diyeceksiniz? - Siz "Kur'an'ın bazı bölümlerini yırtıp atmak lazım"a kadar varan anti-İslam fundamentalizmi hakkında ne diyeceksiniz? Müslümanlara nefret kusan faşistleri, farklı olana saygı duymayı öngören demokratik toplum anlayışına entegre etmek için ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz? - O konu fikir ve ifade hürriyeti bağlamında ele alınması gereken bir konudur. - Öyleyse İslam fundamentalizmi dediğiniz şeyin en uç örneklerini de o bağlamda ele alacaksınız. - Ama şiddet kullanıyorlar! Adam öldürüyorlar! - Kaç adam öldürdüler? - Theo Van Gogh'u öldürdüler. Yetmez mi? - Bu hadisenin önemini yadsımıyorum, ama şunu söylemeden geçemeyeceğim: Bir kişinin öldürülmesi üzerine -hatta onu bile beklemeden- devletiyle-milletiyle anlı şanlı toleransını bırakıp Müslümanlarla hesaplaşma havasına giren Hollanda, Türkiye'nin güneydoğusundakine benzer bir şiddet furyasına maruz kalsaydı, herhalde demokrasiyi tümüyle rafa kaldırırdı. *** UĞURLAR OLSUN FARUK Gerçek Hayat dergisinin gencecik yazı işleri müdürü Faruk Yücel, uzun bir süre kanserle boğuştuktan sonra, geçen Pazartesi gecesi aramızdan ayrıldı. Acımız öyle büyük ve derin ki, ailesinin acısını tasavvur bile edemiyoruz. Rahman ve Rahim Allah, aziz kardeşimize ganî ganî rahmet eylesin, ailesinin üzerine sabır yağdırsın. Amin. Kaynak: Yeni Safak Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.