xxxx111
En fazla dikkatimi çeken ayrıntı
MB'nin tuttuğu notlarda en fazla hangi ayrıntının dikkatimi çektiğini sorarsınız diye şu ana kadar bekledim, bir Allah'ın kulu bile beklediğim soruyu sormadı. İş başa düştü.
En fazla dikkatimi çeken ayrıntı, medya konusu görüşülürken, bir paşanın benim adımı yanlış anması oldu... Milliyet yazarı Taha Akyol'dan sebep olduğum bu ve benzeri rahatsızlıklar için özür dilerim. Eminim, isim karışıklığından dolayı epey gadrime uğruyordur...
18 Aralık 2003 tarihli görüşme. Kara Kuvvetleri Komutanı ile, makamında yapılıyor... Bayağı uzun sürmüş bu görüşme. 100 dakika... Benim adımın geçtiği, daha doğrusu 'Taha Akyol' diye ifade edilmiş, ama üstüme alındığım bölüm, hemen başlarda...
Notlardan zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı'nın evine altı gazete girdiğini öğreniyoruz. Komutanın kendisi “Ben tümünü okuyorum” diyor; belli ki ona tam bir takım gazete sunuluyor... Emekli olunca kendi paralarıyla almaları gerekeceği için okudukları gazetelerin sayısını azaltacaklar, belki teke indirecekler; bu durum şimdiden rahatsızlık kaynağı oluyor.
Komutan, eşinin “Emekli olunca hangi gazeteleri alacağız?” sorusuna “Tabii ki Cumhuriyet” cevabını verince, karşı taraf “Yeter mi?” diye huzursuzlanıyor.
İsterseniz, ziyaretçilerinin “Olup bitenleri sizinle paylaşmaya geldik, özellikle medyayı...” diye açtıkları lâfın devamını komutanın nasıl getirdiğini, MB'nin o gün tuttuğu nottan aynen aktarayım:
“Sormayın medya bir felâket, felâket, felâket... Bir tek siz kaldınız. Karım soruyor emekli olunca hangi gazeteleri alacağız diye. Ben tabii ki Cumhuriyet diyorum. O da yeter mi diyor, ben de bizim o kadar paramız yok, diyorum. Şimdi 6 gazete okuyor. Ben burada tümünü okuyorum. İşim gereği. Ötekilerin gazetelerini okuyorum. Onlardan birkaç yazarı mutlaka okumak gerekiyor. Onların ne düşündüğünü bilmek için: Fehmi Koru, Taha Akyol, Ali Bayramoğlu, Akdoğan...”
Orada 'Taha Akyol' deniyor, ama lâfın gelişinden benim kast edildiğimi düşünmeden edemiyorum, nedense... 'Akdoğan' dediği de yine Yeni Şafak'tan Yasin Akdoğan olmalı...
'Ötekiler', 'onlardan', 'onların' diye sözü edilenler bizleriz...
Bir insan kendisiyle aynı yolları tepen, aynı ekmeği yiyen, aynı suyu içip aynı havayı teneffüs eden birinden nasıl 'öteki' diye söz eder, 'onlar' diye konuşur? Birlikte oturup hakkımızda lâfladığı kişilerden ne farkımız var bizim? Ya da kendisinden?
Mahallemde askeri okula gidip çok erken pilot rölevesi takmış bir yakın arkadaşım vardı; o üsteğmen üniformasını giymiş birlikte gezerken ne onu benden farklı görürdüm, ne de onun beni kendisinden farklı gördüğünü hissederdim. Çok genç yaşta kaybetmeseydik, o arkadaşım şimdilerde Hava Kuvvetleri Komutanı olabilirdi pekâlâ... Olsaydı, kendisini makamında ziyaret edemeyecek, lojmanına gidemeyecek miydim? Arkadaşlarıyla konuşurken, benden, 'öteki' veya 'onlardan' diye mi söz edecekti?
Bizim Celal ha!
Notlarda gördüğüm, karşısında oturan kişiler (Bunlar çoğu zaman MB ve İS rümuzlu 'gazeteciler' oluyor, ara sıra CA rümuzuyla da karşılaşılıyor) dışında birilerinden söz etmeleri gerektiğinde hep aşağılayıcı sözler sarf ediliyor. Belki de not alanın kendi tercihi bu.
Değişik ortamlarda birlikte olunan siyasilerden 'köpekleşmiş iktidar' diye söz ediliyor meselâ... Ara sıra görüştükleri Akşam gazetesinin patronu Mehmet Emin Karamehmet için uygun gördükleri sıfat 'zavallı' oluyor... Notlara göre, izzet-ü ikramda kusur ettiklerini sanmadığım başka medya patronları için de iyi düşünmüyorlar; sık görüştükleri gazeteciler için de...
Merak bu ya: Acaba MB'nin aldığı notlarda görüşülenler tarafından küçümsenen, aşağılanan, suçlanan gazete patronları ve yanlarında getirdikleri gazetecilere, aynı kişiler, MB ve İS hakkında hep sitayişkâr sözler mi sarf ediyorlardır, yoksa arkalarından onlar hakkında da atıp tutuyorlar mıdır?
Cumhuriyet dışında gazetelerden 2003 yılının KKK'sı ile görüşmüş patron ve yönetici düzeyindeki gazeteciler arasında konuştuklarını MB gibi derhal sevgili günlüğüne yazanlar var mıdır? Bilgisayarına veya sürekli yanında taşıdığı aynı zamanda not defteri gibi de kullanılan cep telefonuna kaydedenler?
Biri kendi notlarını da açıklasa da söylenenleri bu yönüyle karşılaştırabilsek...
Gazetelerin Ankara bürolarına yakın oturan dostlar, çöpe atılmış harddisk veya eski cep telefonu bulurlarsa bu amaçla bir göz atsınlar; bir bakarsınız, telâşla elden çıkartılmış küçücük bir cihaz içerisinde ne cevherler keşfedilebilir...
Hemen her ayrıntısı gözleri faltaşı gibi açmaya yarayan notlar arasından basit bir ayrıntıya saplandığım için kusuruma bakmayın lütfen.
En fazla dikkatimi çeken ayrıntı, medya konusu görüşülürken, bir paşanın benim adımı yanlış anması oldu... Milliyet yazarı Taha Akyol'dan sebep olduğum bu ve benzeri rahatsızlıklar için özür dilerim. Eminim, isim karışıklığından dolayı epey gadrime uğruyordur...
18 Aralık 2003 tarihli görüşme. Kara Kuvvetleri Komutanı ile, makamında yapılıyor... Bayağı uzun sürmüş bu görüşme. 100 dakika... Benim adımın geçtiği, daha doğrusu 'Taha Akyol' diye ifade edilmiş, ama üstüme alındığım bölüm, hemen başlarda...
Notlardan zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı'nın evine altı gazete girdiğini öğreniyoruz. Komutanın kendisi “Ben tümünü okuyorum” diyor; belli ki ona tam bir takım gazete sunuluyor... Emekli olunca kendi paralarıyla almaları gerekeceği için okudukları gazetelerin sayısını azaltacaklar, belki teke indirecekler; bu durum şimdiden rahatsızlık kaynağı oluyor.
Komutan, eşinin “Emekli olunca hangi gazeteleri alacağız?” sorusuna “Tabii ki Cumhuriyet” cevabını verince, karşı taraf “Yeter mi?” diye huzursuzlanıyor.
İsterseniz, ziyaretçilerinin “Olup bitenleri sizinle paylaşmaya geldik, özellikle medyayı...” diye açtıkları lâfın devamını komutanın nasıl getirdiğini, MB'nin o gün tuttuğu nottan aynen aktarayım:
“Sormayın medya bir felâket, felâket, felâket... Bir tek siz kaldınız. Karım soruyor emekli olunca hangi gazeteleri alacağız diye. Ben tabii ki Cumhuriyet diyorum. O da yeter mi diyor, ben de bizim o kadar paramız yok, diyorum. Şimdi 6 gazete okuyor. Ben burada tümünü okuyorum. İşim gereği. Ötekilerin gazetelerini okuyorum. Onlardan birkaç yazarı mutlaka okumak gerekiyor. Onların ne düşündüğünü bilmek için: Fehmi Koru, Taha Akyol, Ali Bayramoğlu, Akdoğan...”
Orada 'Taha Akyol' deniyor, ama lâfın gelişinden benim kast edildiğimi düşünmeden edemiyorum, nedense... 'Akdoğan' dediği de yine Yeni Şafak'tan Yasin Akdoğan olmalı...
'Ötekiler', 'onlardan', 'onların' diye sözü edilenler bizleriz...
Bir insan kendisiyle aynı yolları tepen, aynı ekmeği yiyen, aynı suyu içip aynı havayı teneffüs eden birinden nasıl 'öteki' diye söz eder, 'onlar' diye konuşur? Birlikte oturup hakkımızda lâfladığı kişilerden ne farkımız var bizim? Ya da kendisinden?
Mahallemde askeri okula gidip çok erken pilot rölevesi takmış bir yakın arkadaşım vardı; o üsteğmen üniformasını giymiş birlikte gezerken ne onu benden farklı görürdüm, ne de onun beni kendisinden farklı gördüğünü hissederdim. Çok genç yaşta kaybetmeseydik, o arkadaşım şimdilerde Hava Kuvvetleri Komutanı olabilirdi pekâlâ... Olsaydı, kendisini makamında ziyaret edemeyecek, lojmanına gidemeyecek miydim? Arkadaşlarıyla konuşurken, benden, 'öteki' veya 'onlardan' diye mi söz edecekti?
Bizim Celal ha!
Notlarda gördüğüm, karşısında oturan kişiler (Bunlar çoğu zaman MB ve İS rümuzlu 'gazeteciler' oluyor, ara sıra CA rümuzuyla da karşılaşılıyor) dışında birilerinden söz etmeleri gerektiğinde hep aşağılayıcı sözler sarf ediliyor. Belki de not alanın kendi tercihi bu.
Değişik ortamlarda birlikte olunan siyasilerden 'köpekleşmiş iktidar' diye söz ediliyor meselâ... Ara sıra görüştükleri Akşam gazetesinin patronu Mehmet Emin Karamehmet için uygun gördükleri sıfat 'zavallı' oluyor... Notlara göre, izzet-ü ikramda kusur ettiklerini sanmadığım başka medya patronları için de iyi düşünmüyorlar; sık görüştükleri gazeteciler için de...
Merak bu ya: Acaba MB'nin aldığı notlarda görüşülenler tarafından küçümsenen, aşağılanan, suçlanan gazete patronları ve yanlarında getirdikleri gazetecilere, aynı kişiler, MB ve İS hakkında hep sitayişkâr sözler mi sarf ediyorlardır, yoksa arkalarından onlar hakkında da atıp tutuyorlar mıdır?
Cumhuriyet dışında gazetelerden 2003 yılının KKK'sı ile görüşmüş patron ve yönetici düzeyindeki gazeteciler arasında konuştuklarını MB gibi derhal sevgili günlüğüne yazanlar var mıdır? Bilgisayarına veya sürekli yanında taşıdığı aynı zamanda not defteri gibi de kullanılan cep telefonuna kaydedenler?
Biri kendi notlarını da açıklasa da söylenenleri bu yönüyle karşılaştırabilsek...
Gazetelerin Ankara bürolarına yakın oturan dostlar, çöpe atılmış harddisk veya eski cep telefonu bulurlarsa bu amaçla bir göz atsınlar; bir bakarsınız, telâşla elden çıkartılmış küçücük bir cihaz içerisinde ne cevherler keşfedilebilir...
Hemen her ayrıntısı gözleri faltaşı gibi açmaya yarayan notlar arasından basit bir ayrıntıya saplandığım için kusuruma bakmayın lütfen.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.