Recep KOÇAK
Ekrem Pakdemirli ve Özal’lı Yıllar
Turgut Özal, sadece vefatının yıl dönümlerinde hatırlanmakla geçiştirilecek bir siyasi kişilik değil. Yaptıkları ve yapmaya çalıştıklarıyla çok fazla güç odağının husumetini üzerine çekmiş bir şahsiyet.
Özal’ın ölümüne dair ciddi şüpheler izale olmadı. Özal’ı ve dönemini daha uzun yıllar konuşulacağız.
Özal akıllı, zeki, birikimli ve hedefleri olan bir siyaset ve devlet adamıydı. Memleketi için gerektiğinde risk almasını hatta ölmesini bilen cesur bir kişilikti.
Askerlerin üzerine çok geldiği bir dönemde, “Benim iki gömleğim var; biri bayramlık biri idamlık demiş”, o günden sonra askeri kanat Özal’a baskıyı azaltmıştı.
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Türkiye’nin bugünlere gelmesinde büyük emeği olan bir kişilik. Türkiye’deki sistemi dönüştürmeye çalışırken belki de canından oldu. O, mevcut sistemi en iyi tanıyanlardan biriydi.
Dünyaya kendisini kapatmış bir Türkiye’nin dönüşmesi ve ilerlemesi mümkün değildi. Özal, kısa sayılabilecek politik hayatına çok cesur kararlar ve icraatlar sığdırdı.
Turgay Yavuz’un hazırladığı ve geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan “Anılarıyla Ekrem Pakdemirli, Özal’ın Mirasi” kitabında, Pakdemirli’yi ve Özal’ı daha yakından tanımamıza yardımcı olacak önemli bilgiler mevcut.
Pakdemirli de Özal gibi renkli ve cesur bir kişilik. O da Özal’a çok yakın isimlerden birisi olarak alışılmamış işlere imza attı. O işlerin yapılması gerekiyormuş ki, bugünlere gelinebilsin.
Şu günlerde dünya çapındaki başarılarını konuştuğumuz THY Özal’lı yıllarda ne durumdaydı? Neler değişmeye başladı;
“THY askerin arka bahçesiydi. Komutanlara bunu söyledim. Komutanlar küplere bindiler, bize dediler ki uçakta hiç sivil pilot olur mu? Neden dedik. Asker disiplinlidir, disiplini sayesinde uçağı düşürmez. Uçak düşerse ne olacak? dediler bize. Aslında dünyanın hiçbir yerinde pilotlar bizdeki gibi seçilmiyordu. Hava Kuvvetleri nerede alkolik bir pilot varsa hepsini THY’ye gönderiyordu. Bu asker pilotlar önce alkol tedavisi görüyorlardı. Ondan sonra sivil uçak kullanım dersleri alıyorlardı. Bu aşamalardan sonra THY’de pilot oluyorlardı. Bütün bu süreçlerden sonra adamların yaşları 50’yi buluyordu. Dolayısıyla enerjileri bitmiş, şahsiyetleri oturmuş oluyordu. Sonra uçakları Hava Kuvvetleri’ndeki gibi kullanıyorlardı. Mesela uçak piste inerken piste vururdu. Çünkü askeri uçaklar böyle inerdi. Genelkurmay Başkanı’na bu işlerin artık böyle gitmeyeceğini anlattım. THY’nin böyle ilerleyemeyeceğini söyledim…”
Pakdemirli, Ulaştırma Bakanı olduğu o dönemde sadece “Bu işler artık eskisi gibi gitmeyecek” dememiş, gereğini yapmış;
“Aldığımız kararlarla Türk Hava Yolları’nın önünü açtık. Hava Kuvvetleri’ne muhtaç olmadan 50 bin dolara pilot yetiştirdik. Bunu nasıl yaptık? Türkiye’de bir simülasyon merkezi kurduk. Bu merkezde kimya, elektronik, inşaat mühendisi bir grup arkadaşı aldık, onları 6 ay Türk kuşunda eğittik. Bu süreçten sonra bu pilotları hemen yurtdışına gönderdik. O dönemde Yugoslavya bu işleri çok ucuza mal ederek yapıyordu. Çünkü dövize ihtiyacı vardı. Biz de bu pilot olacak arkadaşlarımızı Yugoslavya’ya gönderdik. Orada bu arkadaşlarımız 1,5 yıl kaldılar.
Çok iyi pilot olarak yetiştiler. Her uçağa 3-4 tane pilot lâzımdı. THY’de insan unsuru problemini böyle çözmeye çalıştık.”
Pakdemirli hem cesur bir bakan hem de iyi bir pilot. O, TSK içindeki eski alışkanlıkları da değiştirmeye çalışmış;
“Ulaştırma Bakanı olduğum dönemde Manisa Akhisar Askeri Havaalanı’na inmek istedim. Askeri Havaalanı’na inecek, oradan da Manisa’ya geçecektim. Askerler bana dedi ki askeri hava alanına inmeniz mümkün değil. Onlara siz bunu bana nasıl söylersiniz, o havaalanı babanızın malı mı? O havaalanı hazinenin malıdır, şimdi ben uçağa binip Akhisar’a gidiyorum, gücünüz yetiyorsa inişimi engelleyin dedim. Bu tepki üzerine benim uçağıma iniş izni verdiler.”
Özal’ın askeri teamülleri değiştirme adımlarından birisi Öztorun Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olmasını engellemesiydi;
“Necdet Üruğ Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığından ayrılma süreci başlamıştı. Kendi vaktinden önce Haziran ayında emekliliğini istedi. Normal emeklilik döneminin biteceği güne kadar görevde kalsa Necdet Öztorun da emekli oluyordu. Kendince Öztorun Paşa’nın önünü açıyordu. Necdet Öztorun ile Necdet Üruğ aynı zamanda teyze çocuklarıdır.
Eğer hükümet Necdet Öztorun’u tayin etmezse emekli olacaktı. Bu sırada Necdet Üruğ ile Necdet Öztorun görev teslim davetiyelerini dağıtmışlardı. Turgut Bey bu süreçte Cumhurbaşkanına çıktı. Bu süreci anlattı.
Bakanlar Kurulu toplantısı vardı. Herkes toplantı salonunda kendi arasında konuşuyordu. Turgut Bey geldi. Özel kaleminin TRT’yi çağırmasını istedi. Bize de vermem gereken bir beyanat var, onu verelim, haberlere yetişsin, sonra biz toplantıya devam ederiz dedi. Benim bu ortamda hiçbir şeyden haberim yoktu. Biraz sonra TRT geldi, Özal, TRT’ye hükümetimiz Genelkurmay Başkanlığı’na Necdet Öztorun’u düşünmemektedir diye demeç verdi. Ben böyle bir demeç beklemiyordum.
Ben Özal’a ağabey biz ne yaptık? dedim. Bana davetiyeyi uzattı. Altında Öztorun’un Genelkurmay Başkanı olarak ilan edildiğini gördüm.
Özal bana dönerek bize rağmen Genelkurmay Başkanı mı olacaktı?dedi.”
Özal’a yapılan suikastın üzerindeki sır perdesi de henüz aralanmadı ama önemli ipuçları var;
“18 Haziran 1988 günü Anavatan Partisi Olağan Genel Kurulu’nda, Başbakan Özal konuşmak için kürsüye çıktığında Kartal Demirağ adlı saldırgan Özal’a iki el ateş etmiş, kurşun Özal’ın önünde bulunan mikrofon demirinden sekerek Özal’ın sağ el başparmağını yaralamıştı. (…)
Özal suikastının arkasında bazı siyasiler, basından bir grup, servetlerini kaybetmiş bazı iş adamları, yabancılar ve kaçakçılar var olabilir. Yani Özal suikastı tek bir grubun işi değil, bir koalisyonun işiydi diyebiliriz. Çünkü Alman istihbaratı Turgut Ağabey’i Amerikancı olarak görüyordu.”
Kitaptan bir cümle; “Ekrem Pakdemirli anlattıklarıyla Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutmakla kalmıyor. Yakın tarihin önemli kişi ve kişiliklerine yeni analizlerde bulunuyor.”
Pakdemirli Hoca’yı tebrik ediyoruz bu tanıklığı ve ülkemize hizmetlerinden ötürü. Turgay Yavuz’u ve ona destek veren herkese de teşekkür ediyoruz, bu çok önemli dönemin sır perdesinin bir nebze aralanmasına yardımcı oldukları için.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ekibinin 2002 yılından bu yana nasıl bir mücadele içinde olduklarını, kaç ayrı cephede kavga verdiklerini anlamanın yolu, Özal dönemini doğru analiz etmekten geçiyor.
Kitap buna hizmet ediyor. Kitabı okuyunca Özal dönemine dair merak daha da artıyor. Dönemin tanıklarından konuşmayanlar, yazmayanlar geç kalmamalı.
Allah, ülkemizin siyasi, ekonomik ve zihinsel her türlü prangadan kurtulması için çalışan herkesten razı olsun.
gumuslale@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.