xxx33
Dünya değişmeye çalışırken biz eskisi gibi devam edebilir miyiz?
Çok partili demokrasiye geçiş, "Bizi idare edenler"in artık "Bize hizmet edenler" kategorisine geçmeleri anlamını da taşıyordu.
Neticede çok partili demokrasiye geçildikten sonraki seçimlerde hizmet edenler ya da hizmet edeceklerine inanılanlar, daha fazla oy almaya başladılar.
Hizmet etmek veya hizmete dönük proje üretmek yerine kendilerini toplumu idare etmekle görevlendirilmiş olarak görenler ise, her seçim yenilgisi ertesinde "Rejim tehlikede" diye çığlıklar atmayı siyaset etmek zannettiler.
Neticede ümidimiz önümüzdeki yerel genel seçimlerde bütün siyasi katılımcıların hizmete dönük bir yarışma içinde bulunmaları değil mi?
Ayrıca dünyanın da içine girmekte olduğu yeni dönemde, siyasetten beklenen sadece "Hizmet" de değil.
Bütün ekonomilerin içinde bulunduğu kriz ve durgunluk döneminden çıkışın yollarının açılması, yarına dönük vizyonların sunulması da bekleniyor.
Hayalcilik değil
Demokratik siyasetin karşı tarafın kalesine gol atılmasından öteye algılanmadığı uzun yılların ertesinde, siyasi kadrolardan hizmet ağırlıklı ve vizyon içerikli yeni bir meslek tarzı beklemek belki hayalciliktir.
Ancak uzun süreli bir bayram tatili ertesindeki dinlenmişlik ortamında, sorunlarını listelemiş ve bunlara alternatif çözümler üretmiş bir Türkiye özlemini seslendirmemiz de doğal karşılanmalıdır.
Cami ile kışla arasında kalmış, siyasetin en önemli sorunu olarak başörtüsünün sunulduğu bir demokrasi modeli, herhalde bu modeli temcit pilavı gibi toplumun önüne sunan kadroları da bıktırmıştır.
Global ölçekte ekonomik ve askeri gücü tartışmasız diğer ülkelerden kat kat daha fazla olan ABD bile, eski tarz yönetimle varlığını ve istikrarını sürdüremeyeceğini anlamış durumda. Bu ülkenin siyasetçileri, üniversiteleri, aydınları sürekli yeni uzlaşmaların, yeni çözümlerin arayışı içindeler.
Bu yeni döneme Türkiye'nin hiçbir şey değişmemiş gibi ve "Böyle gelmiş böyle gider" anlayışı içinde girmesi herhalde kabul edilebilir bir durum olamaz.
Bu beklentiler içinde bugünden başlayarak demokratik siyasetin topluma ümit ufukları açan bir yapıya girmesini bekliyoruz.
Yeter artık
Her salı günü yapılan siyasi parti grup toplantılarında yer alan ve kabak tadı veren liderlerin birbirlerine dönük ve düzeysiz atışmalarının artık son bulmasını, bu toplantıların çözüm projelerinin ve vizyonların seslendirildiği forumlara dönüşmesini istiyoruz.
Öncelikli sorun kriz ve durgunluk sonucu durma noktasına gelen işletmelerin yaşatılması ve geniş kitleleri bekleyen işsizlik tehdidinin bertaraf edilmesidir. Bu konuda ulusal mutabakata dayalı geniş vergi indirimleri ve hatta "Muhtasar"larda ertelemeler, ciddi biçimde ele alınmalıdır.
Bunlar bir bayram tatili ertesindeki iyimserlik içinde beklediklerimiz.
Ama eğer alışkanlıklarımızı yenemezsek ve "Deliye her gün bayram" diyerek yola devam edersek, o zaman gündemimiz çözümsüz sorunlar ve bitmeyen krizlerle dolu olur.
Neticede çok partili demokrasiye geçildikten sonraki seçimlerde hizmet edenler ya da hizmet edeceklerine inanılanlar, daha fazla oy almaya başladılar.
Hizmet etmek veya hizmete dönük proje üretmek yerine kendilerini toplumu idare etmekle görevlendirilmiş olarak görenler ise, her seçim yenilgisi ertesinde "Rejim tehlikede" diye çığlıklar atmayı siyaset etmek zannettiler.
Neticede ümidimiz önümüzdeki yerel genel seçimlerde bütün siyasi katılımcıların hizmete dönük bir yarışma içinde bulunmaları değil mi?
Ayrıca dünyanın da içine girmekte olduğu yeni dönemde, siyasetten beklenen sadece "Hizmet" de değil.
Bütün ekonomilerin içinde bulunduğu kriz ve durgunluk döneminden çıkışın yollarının açılması, yarına dönük vizyonların sunulması da bekleniyor.
Hayalcilik değil
Demokratik siyasetin karşı tarafın kalesine gol atılmasından öteye algılanmadığı uzun yılların ertesinde, siyasi kadrolardan hizmet ağırlıklı ve vizyon içerikli yeni bir meslek tarzı beklemek belki hayalciliktir.
Ancak uzun süreli bir bayram tatili ertesindeki dinlenmişlik ortamında, sorunlarını listelemiş ve bunlara alternatif çözümler üretmiş bir Türkiye özlemini seslendirmemiz de doğal karşılanmalıdır.
Cami ile kışla arasında kalmış, siyasetin en önemli sorunu olarak başörtüsünün sunulduğu bir demokrasi modeli, herhalde bu modeli temcit pilavı gibi toplumun önüne sunan kadroları da bıktırmıştır.
Global ölçekte ekonomik ve askeri gücü tartışmasız diğer ülkelerden kat kat daha fazla olan ABD bile, eski tarz yönetimle varlığını ve istikrarını sürdüremeyeceğini anlamış durumda. Bu ülkenin siyasetçileri, üniversiteleri, aydınları sürekli yeni uzlaşmaların, yeni çözümlerin arayışı içindeler.
Bu yeni döneme Türkiye'nin hiçbir şey değişmemiş gibi ve "Böyle gelmiş böyle gider" anlayışı içinde girmesi herhalde kabul edilebilir bir durum olamaz.
Bu beklentiler içinde bugünden başlayarak demokratik siyasetin topluma ümit ufukları açan bir yapıya girmesini bekliyoruz.
Yeter artık
Her salı günü yapılan siyasi parti grup toplantılarında yer alan ve kabak tadı veren liderlerin birbirlerine dönük ve düzeysiz atışmalarının artık son bulmasını, bu toplantıların çözüm projelerinin ve vizyonların seslendirildiği forumlara dönüşmesini istiyoruz.
Öncelikli sorun kriz ve durgunluk sonucu durma noktasına gelen işletmelerin yaşatılması ve geniş kitleleri bekleyen işsizlik tehdidinin bertaraf edilmesidir. Bu konuda ulusal mutabakata dayalı geniş vergi indirimleri ve hatta "Muhtasar"larda ertelemeler, ciddi biçimde ele alınmalıdır.
Bunlar bir bayram tatili ertesindeki iyimserlik içinde beklediklerimiz.
Ama eğer alışkanlıklarımızı yenemezsek ve "Deliye her gün bayram" diyerek yola devam edersek, o zaman gündemimiz çözümsüz sorunlar ve bitmeyen krizlerle dolu olur.