Erol BATTAL
'DÜN GECE' LER ANLATILMADI
Soner Yalçın, “Efendi-
Bu soruyu ben de, karşılaştığım bazı ilginç durumlarda kendime sordum. En son Kazım Karabekir’in kızı Timsal Karabekir’i bir TV. programında dinlerken sormuştum; Nasıl olurda, envai çeşit sıkıntılar çekmiş bir babanın kızı bu kadar Kemalist olur diye? Bu kadıncağız babasının kitaplarından bîhaber mi? Babasının çektiklerini bilmez mi? Evleri aranırken, annesinin sızlamalarını, yaşı küçük olsa da, duymadı mı? Babasının yazdığı bir kitabın, el konulamayan beş nüshasının bulunabilmesi için, evlerinin nasıl darmadağın edildiğini ev halkının nasıl zorlandığını görmedi mi? Yine Ahmet Hamdi Akseki’nin kızı İngilizce Öğretmeni Naciye Akseki Öncül’ü okurken de, aynı soru zihnimi kurcaladı. Naciye Hanım, ailesinin yaşadıklarından hiç haberdar olmadı mı? Bu soruyu en çok da, Alevilerin sisteme bağlılıklarında, CHP’liliklerinde sordum. Evet, bu ülkede 50-60 yıl önce yaşananların ayrıntıları bilinmez, ancak bu yaşananlarla ilgili; asla unutulamayan, asla saklanamayan, gizliden gizliye, kulaktan kulağa anlatılagelen hikayeler vardır ve bu hikayelerin kahramanlarının bir kısmı hala hayattadır. Ben Dersim olayını ilk kez, çocukken, köyümüzde o dönem, orada askerlik yapmış olan Ahmet Dayı’dan duymuştum. Olayların ürkütücülüğünden, tüylerim diken diken olmuştu. Ahmet Dayı pişmanlık duymuyor, kasaturasıyla öldürdüklerini kahramanlıkla anlatıyordu. Sonrasında Dersimlilerin yaşadıklarını, bazı hatıra kitaplarına yansıyan kırık dökük şekliyle okudum; “Mağaralara sıkılan gazlarla, fareler gibi ölmüşlerdi” gibi. Ya da kaçırılan ve subaylara zimmetlenen bir kısmı hala hayatta olan veya izleri kaybolan kız çocukları meselesi.
Sorulması gereken soru şu: Hangi travmadır, olayın kurbanlarını müsebbiplerine bu kadar yaklaştıran. Ben çocukluk dönemim sonrasında, Ahmet Dayı’nın pişmanlık duymamasını yadırgamıştım. Son olayla birlikte, Ahmet Dayı’ya haksızlık ettiğimi düşünüyorum. Çünkü er asker Ahmet Dayı’da da; büyük elçi, milletvekili Onur Öymen’de de görülmesi gereken nokta; demek ki, sistemin koruyucularının mantığı, bu yönde çalışıyor: ‘Eğer bir ulus devlet oluşturuyorsanız, onun dinini de, dilini de, kültürünü de, mezhebini de, halkını da dizayn etmelisiniz. Ve bu dizayn esnasında ortaya çıkabilecek bütün çıkıntılar rendelenmelidir.’
Bilmiyorum, Timsal Hanım, Naciye Hanım; kendilerini korumak adına ebeveynleri tarafından hangi telkinlerle ilkokula gönderildiklerini hatırlıyorlar mı? Ya Aleviler, dindarlar, gayr-i müslimler veya Kürtler. Hülasa sistem için, bütün ötekiler? Evet, her birimize, daha ilkokula başladığımız gün; iki yüzlülükler, yalanlar ebeveynlerimiz tarafından, çeşitli belalardan korumak adına, ezberletilirdi. Kimi seveceğimiz, kimden nefret edeceğimiz, padişahların hainliği, Osmanlının geriliği. Daha birçok mühim mesele.
Türkü söylemenin, sanat müziği dinlemenin bile yasak olduğu bir ülkede, neler ezberletilmezdi ki. Sahi, ben bu olaylardan niye hep dünmüş gibi bahsediyorum ki, bugün hala o komiklikler birçok yasamızda kayıtlı değil mi?
Bize, okullarda, Amerika’nın bütün eyaletlerini, sürüngenlerin sindirim sistemini, Şuppiluliuma’nın karısını, Mısır piramitlerinin taş sayısını, Cengiz Han’ın atının rengini, Macellan’ın yelkenini şişiren rüzgarın yönünü ezberlettiler; ancak kendi yüzyılımızda, kendi ülkemizde yaşananları kitaplardan asla öğrenemedik.
Biz, Cumhuriyet dönemi ayaklanmalarını; mesela Şeyh Sait olayının başlangıcını, aktörlerini, bastırılış biçimini, zayiatlarını hatta sebebini bile hainler, satılmışlar sövgülerinin dışında öğrenemedik. Bilemedik, bu bir Kürt ayaklanması mıdır yoksa gerici bir kalkışma mıdır? Menemen olayının ayrıntısına hiç vakıf olamadık. Hart Şeyhleri isyanına hiçbir kitapta rastlayamadık. Ne kadar insan nasıl öldürüldü, bilemeyiz. Her halde bunları bilmek için de kimileri için bir gaf, kimileri içinse bir zihniyetin ifşacısı olan bir Onur Öymen gerekecek. İstiklal mahkemelerinde ne kadar insan dar ağaçlarına gönderildi? Bu mahkemelerin reisleri kimlerdi ve bunlar nasıl tespit edildi? Kaç tanesi hukukçuydu? Şapka Kanunu’na muhalefetten kaç kadın idam edildi? Ya diğer inkılaplar? Millet bu inkılapları “hoş gelmiş, sefalar getirmiş” edalarında mı karşıladı? İzmir Suikastı tam bir muamma? Halbuki biz Cumhuriyet dönemini ve Atatürk İnkılaplarını, ilkokuldan üniversite bitene kadar, mecburi okuyoruz, okutturuyoruz. Osmanlı padişahlarını, ‘hainlikleri’ dışında; dindarları, ‘satılmış cahillikleri’ dışında asla öğrenemedik. Bir Şükrü Kaya fenomeni hakkında kimin ne kadar bilgisi vardır ki? Bize, en çok sevmemiz, bilmemiz gerektiği ezberletilen Mustafa Kemal Atatürk ne kadar bilinir ki?. Bugün bile, hala üniversitelerimizde bir Atatürk Araştırma Enstitüsü yok. Çok istenmesine rağmen bir Mustafa Kemal filmi çekilemiyor, hatta doğru dürüst bir biyografisi yazılamıyor. Sansürlenerek yazılanlar bile aforoz ediliyor. Can Dündar’ın “Mustafa” sı aynı komikliği barındırmasına rağmen “tu kaka” ilan edilmedi mi? Atatürk’ün “Nutku”, “söylev”leştirilirken, sansürlenmedi mi?
“Çankaya” kitabının giriş kısımlarında Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’e bir önerisini anlatır: “Paşam, sizin hayatınızı, hep yabancılar anlatıyor; emir buyursanız da, içerden yani biz, Yakup Kadri’yle birlikte yazsak.” Mustafa Kemal, “dün geceyi yazabilecek misiniz?” diye sorunca, “Olur mu” cevabını alır. Bunun üzerine de “Öyleyse içeriden ya da dışarıdan ne fark eder ki”
Yakın dönemi bilemememizin sebebi, herhalde, yazılamayan “dün gece” durumlarıdır. Bunu anlayabiliyorum. Yukarıda sıraladığım konuların tamamında da bir “dün gece” durumu vardır. Bu yazının konusu, zaten bu “dün gece” durumlarını merak değildir? Burada merak edilen, yukarıda da söylediğim gibi, “hangi travmadır, Alevileri, CHP’li, sistem müdafii yapan? Ne diyordu yazının başında: Sabetaistler, tekke kurup, şeyh oldular.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.