xxx654
'Dost medyacı' niye telaşlandı?
Geçen gün başyazar kılıklı 'baş-yazmaz'ı iş üstünde yakaladık: "Ergenekon örgütlenmesi" ile " Cumhuriyet'e bomba atılması ve Danıştay saldırısı " arasındaki bağı kesmeye çalışıyordu.
Bu makaslama çabası niye? Niye dikkatleri o ilişkiden uzaklaştırmak istiyorlar?
Anlatmaya çalışayım.
Bu makaslama çabası niye? Niye dikkatleri o ilişkiden uzaklaştırmak istiyorlar?
Anlatmaya çalışayım.
Ama önce bir kıyaslama:
Kapatma iddianamesini okudunuz mu? Başsavcı diyor ki: "İddianamemde 'delil' olarak öne sürdüğüm olay ve sözlerin hiçbiri ' suç' olmayabilir. Ancak bunların bir araya getirilmesi, partinin ' laikliğe aykırı eylemlerin odağı' olduğunu gösterir."
Yani delillerinin, aslında ' delil olmadığını' açıkça kabul ediyor. Peki, durum buysa, Anayasa Mahkemesi (AYM) nasıl karar verecek?
Cevap kolay: Başsavcı, AYM'nin kanıya, izlenime göre karar almasını istiyor. Üyeler, ' galiba', ' olsa olsa', 'bende uyanan intibaa göre' diyerek oy kullanacak.
Sonuçta parti kapatılsa da, kapatılmasa da kimse ikna olmayacak.
Ergenekon davası ise farklı: İddianamenin 2445 sayfa (artı 441 klasör) olmasına bakarak şunu söyleyebiliriz:
Ergenekon savcıları ortaya 'somut deliller' koymaya çalışıyor. Ne tür deliller?
Mesela: Bombaların seri numaraları, suikast silahları, parmak izleri, dinlenen konuşmalar, izlenen telefon trafikleri, itiraflar, fotoğraflar, krokiler, vb.
TV'deki ' CSI Miami' türü polisiye dizileri izleyenler, bunun anlamını gayet iyi kavrar: Delilden hareketle suçluya ulaşma çabası .
Bir benzetme ile özetlersek: Bir davada ' edebiyat' yapılıyor, diğerinde 'matematik'!
Kapatma iddianamesini okudunuz mu? Başsavcı diyor ki: "İddianamemde 'delil' olarak öne sürdüğüm olay ve sözlerin hiçbiri ' suç' olmayabilir. Ancak bunların bir araya getirilmesi, partinin ' laikliğe aykırı eylemlerin odağı' olduğunu gösterir."
Yani delillerinin, aslında ' delil olmadığını' açıkça kabul ediyor. Peki, durum buysa, Anayasa Mahkemesi (AYM) nasıl karar verecek?
Cevap kolay: Başsavcı, AYM'nin kanıya, izlenime göre karar almasını istiyor. Üyeler, ' galiba', ' olsa olsa', 'bende uyanan intibaa göre' diyerek oy kullanacak.
Sonuçta parti kapatılsa da, kapatılmasa da kimse ikna olmayacak.
Ergenekon davası ise farklı: İddianamenin 2445 sayfa (artı 441 klasör) olmasına bakarak şunu söyleyebiliriz:
Ergenekon savcıları ortaya 'somut deliller' koymaya çalışıyor. Ne tür deliller?
Mesela: Bombaların seri numaraları, suikast silahları, parmak izleri, dinlenen konuşmalar, izlenen telefon trafikleri, itiraflar, fotoğraflar, krokiler, vb.
TV'deki ' CSI Miami' türü polisiye dizileri izleyenler, bunun anlamını gayet iyi kavrar: Delilden hareketle suçluya ulaşma çabası .
Bir benzetme ile özetlersek: Bir davada ' edebiyat' yapılıyor, diğerinde 'matematik'!
Peki, bu matematik bizi nereye götürür?
Onu da anlayabilmek için şunu bilmek gerek: Amacına şiddet yoluyla ulaşmaya çalışan örgütler, önce yandaşlarına saldırır!
Mesela kendilerinden birini öldürür ama suçu karşı tarafa atarlar.
Böylece olup biteni anlamayan ama potansiyel yandaş olan kitlede bir dayanışma, birlik ve beraberlik ruhu yaratmaya çalışırlar. Tam bu noktada dost medya devreye girerek, zihinleri kurcalayan, " Acaba Danıştay'a kim, niye saldırdı " sorusuna cevap verir: " Olay Türkiye'nin 11 Eylül'üdür ."
Demek ki " Danıştay'a radikal İslamcılar saldırmıştır. Cumhuriyet ve laiklik tehlikededir ."
Yandaş kitle uyandırılmıştır. ' Ne malum' diye sormaz. Elde bayrak sokağa dökülür, "karşı tarafı" lanetler. Hatta ordudan koruma ister.
" Laiklik gidiyor, şeriat geliyor " öcüsüne inandırılmış kitlelerin ( ki inanmaya da hazırdırlar ), yukarıda anlattığım tezgahı fark etmesi, gerçeği görmesi ve kabullenmesi kolay değildir.
İşte Ergenekon iddianamesinin matematiği bu denklemi çözmeye çalışacak.
Eğer iddianame Ergenekon ile Danıştay bağlantısını somut delillerle ispatlarsa, gerisi çorap söküğü gibi gelir.
Yandaş kitle işte ancak o zaman ikna olur ve kendisini kandıranları yerle bir eder.
Onu da anlayabilmek için şunu bilmek gerek: Amacına şiddet yoluyla ulaşmaya çalışan örgütler, önce yandaşlarına saldırır!
Mesela kendilerinden birini öldürür ama suçu karşı tarafa atarlar.
Böylece olup biteni anlamayan ama potansiyel yandaş olan kitlede bir dayanışma, birlik ve beraberlik ruhu yaratmaya çalışırlar. Tam bu noktada dost medya devreye girerek, zihinleri kurcalayan, " Acaba Danıştay'a kim, niye saldırdı " sorusuna cevap verir: " Olay Türkiye'nin 11 Eylül'üdür ."
Demek ki " Danıştay'a radikal İslamcılar saldırmıştır. Cumhuriyet ve laiklik tehlikededir ."
Yandaş kitle uyandırılmıştır. ' Ne malum' diye sormaz. Elde bayrak sokağa dökülür, "karşı tarafı" lanetler. Hatta ordudan koruma ister.
" Laiklik gidiyor, şeriat geliyor " öcüsüne inandırılmış kitlelerin ( ki inanmaya da hazırdırlar ), yukarıda anlattığım tezgahı fark etmesi, gerçeği görmesi ve kabullenmesi kolay değildir.
İşte Ergenekon iddianamesinin matematiği bu denklemi çözmeye çalışacak.
Eğer iddianame Ergenekon ile Danıştay bağlantısını somut delillerle ispatlarsa, gerisi çorap söküğü gibi gelir.
Yandaş kitle işte ancak o zaman ikna olur ve kendisini kandıranları yerle bir eder.
Telaşlarının sebebi de bu:
Ümraniye (ya da Eskişehir ) ile Cumhuriyet (ve Danıştay ) arasında bir ilişki olmadığını ispatlamaya çalışıyorlar ki ' karşı taraf' zan altında kalmaya devam etsin. Tersi olduğunda, yaşayacakları travmayı hayal edin.
Devasa bir ideolojik depremle sarsılacaklar: " Bazı Kemalistler, bazı Kemalistleri, Kemalizm adına öldürmüş " demek zorunda kalacaklar!
Bunlar zeki adamlar. Başlarına neyin geleceğini gördükleri için direniyorlar. Yalan, saptırma, karartma, makaslama, sulandırma gırla. Çabalarını anlıyor ama elbette saygı duymuyoruz.