xxxx111
Döndüm baba, döndüm işte, oh be!
Tayyip Erdoğan'ın partisinin büyük kongresinde yaptığı konuşmada 'bizi biz yapan değerliler' içerisinde adını saydığı sanatçılar arasında Cem Karaca da bulunuyordu. Tayyip Bey'in samimiyeti buram buram üstünde "Cem Karaca bu ülkenin hasretini çektiği kadar, bu ülke de Cem Karaca'nın hasretini çekti" cümlesi içimi ürpertti.
Almanya'nın Köln kentindeki mütevazı evinde 1987 yazında görüştüğümde Cem Karaca ülkesine dayanılmaz bir hasret duyuyordu. "Bir insan bu kadar mı ülkesini sever?" diye düşüncelere beni gark eden o hisleri, Zaman'ın manşetinden "Vatanıma dönmek istiyorum" başlıklı bir dizi-röportajla insanlarımıza iletmiştim.
Röportaj Zaman'da 1987 yılının 14 Haziran'ında yayımlanmaya başladı, sanatçı, Başbakan Turgut Özal'ın davetiyle 27 Haziran'da ülkesine döndü. Daha önce Köln'e geldiğinde görüştüğü Turgut Bey'in röportajım üzerine aradığını ve "Artık gel" davetini yaptığını kendisinden öğrenecektim.
Sonraları 'Ceviz Kabuğu' programına katıldı Cem Karaca; Hulki Cevizoğlu, bana, "Senin de programda yer almanı istiyor" derken biraz şaşkındı. Belli ki, sanatçının Türkiye'ye dönüş sürecinde küçük de olsa bir payım bulunduğunu hatırlamıyordu.
Sanatçının kendisi ise bunu hiç unutmadı.
Hayatının en verimli dönemini ülkesinden uzakta geçirmek zorunda kalmış bir sanatçı olarak Cem Karaca geçmişini ve yaşadığı günleri oldukça sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tutmuştu.
Gelecekten umutluydu Cem Karaca. Şunları söylemişti bana: "Türkiye'yi her halükârda daha sağlıklı bir durumda görüyorum. Bir takım şeyler tartışılıyor, konuşuluyor. (..) Ben bugün Türkiye'de her şeyin konuşulmasından, tartışılmasından, ama tabancalara, toplara, tüfeklere sarılmadan konuşulmasından yanayım. Türkiye'de 141, 142, 163 gibi maddelerden arınmış, soyunmuş ve bu maddelerin kalkmasıyla beraber yeni doğan örgütlenme özgürlüğünden yararlanmış partilerin olmasından yanayım."
Yasaksız Türkiye'yi askeri darbelerin panzehiri görüyordu Cem Karaca.
"Ben çocukluğumdan hatırlıyorum" demişti bana, "Babam beni alıp bayramlara götürdüğünde, askerlerin geçit resmi yaptıklarını gördüğümüzde vücudumuz diken diken olurdu. 'Ah' derdik, 'Ordu resmi geçitlerde falan görünsün, biz de ona güvenelim, bizi koruyor' diyelim. (..) Kışlasında kalsın. Devlet işlerini siviller, ordu işlerini askerler idare etsin. Bunlar bir temenni. (..) Temenni etmek de vergiye tabi değil."
TCK 141, 142 ve 163 Cem Karaca'nın bu sözlerinden dört yıl sonra kalktı. Yıl 2009, aylardan ekim, biz hâlâ "Ordu kışlasında mı kalsın, müdahaleler bitsin mi?" konulu tartışmayı sonlandırmış değiliz.
Ülkesiyle bağlarının haksız yere koparıldığına inanıyordu Cem Karaca ve durumun düzeltilmesi için herkesle görüşebileceğini, ama kimseye yalvarıp yakarmadığını söylüyordu. Buna rağmen, bazılarının, "Turgut Özal'la görüşmüş" diye kendisini eleştirmeleri çok canını sıkıyordu. "Ne yani, vatandaşlıktan haksız yere atılmışım, ülkemin başbakanıyla görüşmeyecektim de Gorbaçov'la mı görüşecektim? Reagan'la mı görüşecektim?" diye sormuştu bana.
Bu arada farklı insanlar da tanımıştı: "Bundan altı-yedi yıl önce birbirimize -Allah saklasın- kurşun sıkabileceğimiz insanlarla bugün ne kadar dost olabildiğimi, ülke sevgisi söz konusu olduğunda aynı fikirlerden yola çıkarak benzer çözümler, benzer sonuçlar üretebildiğimizi gördüm. Bu da bana üzüntü vermiyor, tam tersine sevinç veriyor, tad veriyor, mutlu ediyor."
Bu sözleri söylerken mutluluğu yüzüne de vuruyordu.
Cem Karaca TC vatandaşlığından bir medya kumpası sonucu çıkartılmıştı...
1970'lerin sonunda ülkede tırmanan terör sanatçıyı bir karara sürüklemişti: Ekmeğini yurtdışında çıkaracaktı... Bu sebeple 'ikinci Türkiye' gibi olan Almanya'ya yerleşti. 12 Eylül darbesinden çok önce. Orada ve civar ülkelerde konserler vererek geçiniyordu.
"12 Eylül'den altı ay sonra bir bulvar gazetesinde yapılan yayın sonrasında 'yurda dön' çağrısına maruz kaldım; yurtdışında Türkiye aleyhinde faaliyette bulunma gibi çok ağır bir suçlamayla üstelik..."
'Bulvar gazetesi' dediği, Çetin Emeç'in yönettiği 'Hafta Sonu' adlı magazin gazetesiydi. Gazete "Cem Karaca gizli hesaplar peşinde" başlıklı bir haberde, sanatçının yurtdışında bir örgüt kurduğunu ileri sürüyor ve bunun kanıtı olarak da bir fotoğraf yayımlıyordu.
"Oysa" diyordu Cem Karaca, "Fotoğraf iki yıl önce Münih'te yapılan 1 Mayıs töreninde çekilmişti. 1979 yılı 1 Mayısı'nda. Darbeden çok önce. Yanımda sanatçı arkadaşım Selda da vardı; gitti, teslim oldu o, tutuklu yargılandığı davadan beraat etti. Onun beraat ettiği konuda beni vatandaşlıktan attılar."
Almanya'nın Köln kentindeki mütevazı evinde 1987 yazında görüştüğümde Cem Karaca ülkesine dayanılmaz bir hasret duyuyordu. "Bir insan bu kadar mı ülkesini sever?" diye düşüncelere beni gark eden o hisleri, Zaman'ın manşetinden "Vatanıma dönmek istiyorum" başlıklı bir dizi-röportajla insanlarımıza iletmiştim.
Röportaj Zaman'da 1987 yılının 14 Haziran'ında yayımlanmaya başladı, sanatçı, Başbakan Turgut Özal'ın davetiyle 27 Haziran'da ülkesine döndü. Daha önce Köln'e geldiğinde görüştüğü Turgut Bey'in röportajım üzerine aradığını ve "Artık gel" davetini yaptığını kendisinden öğrenecektim.
Sonraları 'Ceviz Kabuğu' programına katıldı Cem Karaca; Hulki Cevizoğlu, bana, "Senin de programda yer almanı istiyor" derken biraz şaşkındı. Belli ki, sanatçının Türkiye'ye dönüş sürecinde küçük de olsa bir payım bulunduğunu hatırlamıyordu.
Sanatçının kendisi ise bunu hiç unutmadı.
Hayatının en verimli dönemini ülkesinden uzakta geçirmek zorunda kalmış bir sanatçı olarak Cem Karaca geçmişini ve yaşadığı günleri oldukça sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tutmuştu.
Gelecekten umutluydu Cem Karaca. Şunları söylemişti bana: "Türkiye'yi her halükârda daha sağlıklı bir durumda görüyorum. Bir takım şeyler tartışılıyor, konuşuluyor. (..) Ben bugün Türkiye'de her şeyin konuşulmasından, tartışılmasından, ama tabancalara, toplara, tüfeklere sarılmadan konuşulmasından yanayım. Türkiye'de 141, 142, 163 gibi maddelerden arınmış, soyunmuş ve bu maddelerin kalkmasıyla beraber yeni doğan örgütlenme özgürlüğünden yararlanmış partilerin olmasından yanayım."
Yasaksız Türkiye'yi askeri darbelerin panzehiri görüyordu Cem Karaca.
"Ben çocukluğumdan hatırlıyorum" demişti bana, "Babam beni alıp bayramlara götürdüğünde, askerlerin geçit resmi yaptıklarını gördüğümüzde vücudumuz diken diken olurdu. 'Ah' derdik, 'Ordu resmi geçitlerde falan görünsün, biz de ona güvenelim, bizi koruyor' diyelim. (..) Kışlasında kalsın. Devlet işlerini siviller, ordu işlerini askerler idare etsin. Bunlar bir temenni. (..) Temenni etmek de vergiye tabi değil."
TCK 141, 142 ve 163 Cem Karaca'nın bu sözlerinden dört yıl sonra kalktı. Yıl 2009, aylardan ekim, biz hâlâ "Ordu kışlasında mı kalsın, müdahaleler bitsin mi?" konulu tartışmayı sonlandırmış değiliz.
Ülkesiyle bağlarının haksız yere koparıldığına inanıyordu Cem Karaca ve durumun düzeltilmesi için herkesle görüşebileceğini, ama kimseye yalvarıp yakarmadığını söylüyordu. Buna rağmen, bazılarının, "Turgut Özal'la görüşmüş" diye kendisini eleştirmeleri çok canını sıkıyordu. "Ne yani, vatandaşlıktan haksız yere atılmışım, ülkemin başbakanıyla görüşmeyecektim de Gorbaçov'la mı görüşecektim? Reagan'la mı görüşecektim?" diye sormuştu bana.
Bu arada farklı insanlar da tanımıştı: "Bundan altı-yedi yıl önce birbirimize -Allah saklasın- kurşun sıkabileceğimiz insanlarla bugün ne kadar dost olabildiğimi, ülke sevgisi söz konusu olduğunda aynı fikirlerden yola çıkarak benzer çözümler, benzer sonuçlar üretebildiğimizi gördüm. Bu da bana üzüntü vermiyor, tam tersine sevinç veriyor, tad veriyor, mutlu ediyor."
Bu sözleri söylerken mutluluğu yüzüne de vuruyordu.
Cem Karaca TC vatandaşlığından bir medya kumpası sonucu çıkartılmıştı...
1970'lerin sonunda ülkede tırmanan terör sanatçıyı bir karara sürüklemişti: Ekmeğini yurtdışında çıkaracaktı... Bu sebeple 'ikinci Türkiye' gibi olan Almanya'ya yerleşti. 12 Eylül darbesinden çok önce. Orada ve civar ülkelerde konserler vererek geçiniyordu.
"12 Eylül'den altı ay sonra bir bulvar gazetesinde yapılan yayın sonrasında 'yurda dön' çağrısına maruz kaldım; yurtdışında Türkiye aleyhinde faaliyette bulunma gibi çok ağır bir suçlamayla üstelik..."
'Bulvar gazetesi' dediği, Çetin Emeç'in yönettiği 'Hafta Sonu' adlı magazin gazetesiydi. Gazete "Cem Karaca gizli hesaplar peşinde" başlıklı bir haberde, sanatçının yurtdışında bir örgüt kurduğunu ileri sürüyor ve bunun kanıtı olarak da bir fotoğraf yayımlıyordu.
"Oysa" diyordu Cem Karaca, "Fotoğraf iki yıl önce Münih'te yapılan 1 Mayıs töreninde çekilmişti. 1979 yılı 1 Mayısı'nda. Darbeden çok önce. Yanımda sanatçı arkadaşım Selda da vardı; gitti, teslim oldu o, tutuklu yargılandığı davadan beraat etti. Onun beraat ettiği konuda beni vatandaşlıktan attılar."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.