Recep KOÇAK
Devletimin Düzeleceğine İnancım
1987 yılında üç subay İstanbul’dan Hakkâri’ye özel bir görevle gönderilir. İçlerinden birisi harita mühendisidir. Hakkâri’nin Şemdinli ilçesine ulaştıklarında günlerden Cuma’dır. Ezanın okunmasına iki saat süre kalmıştır.
İstanbul’dan gelen üç subay Cuma namazı kılmak istediklerini söylediklerinde, kendilerine, askeri birlikte cami olmadığı için namaz kılınmadığı bilgisi verilir.
“Subaylar askeri birlik içerisinde bir mescit oluşturalım” teklifinde bulunsa da süre çok kısa olduğu için bundan vazgeçilir. Birliğin en rütbeli subayı İstanbul’dan gelen subaylara amir-komutan yaklaşımından çok arkadaş gibi davranmaktadır.
Subaylar, Cuma namazı için Şemdinli merkeze gitmek istediklerini söylerler. Birliğin komutanı yarbay buna karşı çıkar, zira bir subayın hele de resmi üniforması ile Şemdinli’de camiye gitmesi yasaktır.
Misafir subaylar komutana, “Siz kuralı hatırlattınız biz ise bütün sorumluluğu üzerimize alıp gidiyoruz” derler. Komutan, bu karlılık karşısında sesini çıkarmaz.
Üç üniformalı subay Şemdinli’nin en büyük camiine giderler. Cemaat hayret içerisindedir. Sanki başka bir gezegenden gelmiş üç yaratıkla karşı karşıya kalmışlardır.
Namaz bittiğinde cemaatten bazıları subayların elini sıkar, tebrik eder.
Cemaatten yaşlı bir adam gelir ve elini harita mühendisi subaya uzatır. Mühendis, musafaha yapmak istediğini düşünerek elini uzatır. Ne var ki durum, subayın düşündüğü gibi değildir.
Yaşlı amca eğilip çocuğu yaşındaki subayın elini öpmeye kalkar. Subay elini çeker, yaşlı amcanın öpmesine izin vermez ama birbirlerine sıkı sıkıya sarılır, sanki uzun zamandan beri görüşememiş iki akraba gibi hasret gideririler.
Yaşlı adam hem ağlar hem de genç subaya şunları söyler, “Şükürler olsun Rabbime! Sizi bu halinizle burada gördüm ya, devletimin düzeleceğine olan inancım yeniden yeşerdi!”
…
Bu hatırayı Kanal 24’teki bayram sohbetinde müzisyen, söz yazarı, besteci ve yönetmen Özhan Eren anlattı.
Özhan bey yaşlı amcanın sözlerini aktardıktan sonra şu ağır soruyu sormadan edemedi: ”Bu halk, nasıl oldu da o ruh halinden bu günlere getirildi?”
…
Bu hatırayı dinleyince, bir süre öce Ramazan Ercan Bitikçioğlu beyin anlattığı benzer bir hikâyeyi hatırladım.
O da yıllar önce, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir subayı olarak, üniforması ile Diyarbakır Ulu Camii’ne gittiğinde nasıl coşku ile karşılandığını anlatmıştı. Ulu Cami cemaati, karşılarında sanki devlet başkanı ya da genelkurmay başkanını görmüşçesine sevinmiş, Ercan beyi bağrına basmış, sarılmış, koklamış.
…
Bayram ziyaretine gittiğim Van eski Belediye Başkanı Aydın Talay beyden de çok sayıda göz yaşartıcı hatıra dinledim.
Bundan 45-50 yıl önce Aydın Bey Ziraat Mühendisi olarak Hakkâri bölgesinde çalışırken, bir köyün yakınında ıssız bir yolda jipleri arızalanmış. Jipi çalıştırmak için uğraşırken yakındaki köyden bir vatandaşımız gelmiş, selam verdikten sonra, “Jip itaat ediyor, siz isyan ediyorsunuz!” demiş.
Şoför ve Aydın Bey köylünün ne demek istediğini anlamaya çalışırken o şöyle izah etmiş demek istediğini, “Jip diyor ki, burada kalın, şu köydeki bir evde misafir olup evin bereketini artırın. Ama siz isyan ediyor, jipin dediğini duymazdan geliyorsunuz!”
Şaşkınlık içinde köylüyü dinleyen Aydın Bey ve şoförü o gece köylünün misafiri olurlar.
Ev sahibi, mütevazı ikramları ve candan tavırlarıyla misafirlerinin gönlünü fethetmiştir.
Aradan geçen bunca yıla rağmen memleketimin güzel insanlarını anlata anlata bitiremez Aydın Bey.
O da aynı soruyu soruyordu, “Bizim insanımız o günlerden bu günlere nasıl, hangi politikalarla, hangi hain uygulamalarla getirildi?”
Özhan Eren, yıllar önce Hakkâri’ye hangi zor şartlar altında gidebildiklerini anlatırken, “Ben o bölgenin her türden ‘yol’suzluk ve yoksunluğuna şahit oldum. Bugün artık çok şey değişti, değişmeye de devam edecek.” diyordu.
Merhum Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Hocaefendi Güneydoğu bölgesinden söz ederken “nakşibendistan” tanımlamasını yapardı.
Sahi hangi karanlık eller bölgeye uzandı da bölge insanının –en azından bir kısmı- devletine kırgın?
Fazla söze ne hacet! Problem de, çözüm de belli.
Ne demiş halkımız, “Yiğit düştüğü yerden kalkar!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.