xxx65566
Devlet, Öcalan ile anlaşma mı yaptı?
Güneydoğu illerindeki sivil toplum kuruluşlarının ısrarlı silah bırakma çağrıları sonrasında PKK, 20 Eylül'e kadar ateşkes ilan etti. Ateşkes bu çağrıların etkisiyle alınmışsa ilk kez sivil direnç somut sonuca ulaşmış oluyordu. Böyle olması Türkiye için, Kürt sorununun çözümüne yönelik girişimlerin başarıya ulaşmasına dair umutlar için çok önemliydi. Şüphesiz, eğer bir çözüme ulaşılacaksa, benzer sivil girişimlerin bütün Türkiye'ye yayılarak ortak bir tavra dönüşmesiyle, siyasetin önünü açmasıyla ya da işini kolaylaştırmasıyla mümkün olacaktır.
Referandum'a karşı alınan boykot kararının, özellikle kırsal kesimlerde etkili olduğu söyleniyor. Ama yine de; 12 Eylül döneminde yaşanan ağır işkence ve baskılara rağmen Anayasa değişikliğine karşı durmak, bu tabandan beslenen bir siyasi yapı için tam bir açmazdı. BDP'nin bunu kendi tabanına anlatmasının, "hayır"a ikna etmesinin zorluğu ortada. Ateşkes, işte bu noktada, BDP'nin siyasi duruşunun tıkanma noktasında geldiği anda ilan edildi.
İşte tam bu sırada, Murat Karayılan'dan o şok açıklama geldi: "Devlet ile Öcalan arasında sağlanan temaslar sonucu ateşkes ilan ettik. Artık açıklanmasında bir sakınca görmediğimiz diğer önemli bir gelişme de devletin, önderliğimizle geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunmasıdır. Aslında önderliğimiz aradan çekilmişti ancak, talep üzerine yeniden devreye girerek, çağrıları ve devletten doğru gelen istemi de dikkate alarak, bir kez daha barışa şans tanınması için hareketimize bir mesaj gönderdi." Karayılan ateşkes talebinin devletten geldiğini iddia ediyordu.
Açıklamanın hemen ardından BDP Başkanı Selahattin Demirtaş'ın sözleri geldi. Demirtaş; bir yandan "PKK eylemsizlik kararı aldı diye biz boykot çalışmalarımızdan vazgeçmeyiz" derken aynı konuşmada; "Şartlar değişirse referandumda oyumuz evet olur. Hükümet taleplerimizi karşılamaya yönelik ciddi adımlar atarsa müzakere süreci başlar, biz de yeni anayasayı destekleriz" diyor. PKK'nın bir kararıyla yerle bir olan BDP, şimdi bunun üzerinden bir siyasi gündem inşasına çabalıyor. Hem kendini bu tıkanma noktasından çıkarıyor hem de bir pazarlık masası kuruyor.
Demirtaş'ın sözlerinden çok Ahmet Türk'ün sözlerine kulak vermenin daha isabetli olduğu ortada. Kulak vermenin ötesinde, üzerinde ciddi olarak düşünülmesi, çözüm arayışlarında yararlanılması gereken düşünceler bunlar:
"Kırılma noktasındayız" diyen Türk'ün sözlerine bakalım:
"Bu süreç bir fırsat, doğru kullanılmalı. Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşme imkânı tanınırsa çok yararlı olacak."
"Hiçbir sorun tek taraflı iyi niyetle çözülmez. Karşılıklı olarak neler yapılabileceğini konuşmak gerekiyor."
"Kürt sorununun çözümü ertelenemez noktada. Erteleyerek çözüm üretilmez. Bir barış stratejisi oluşturulmalı. Türk ve Kürt halkını rencide etmeden bir plan hazırlanmalı."
"Biz Kürt sorununu iç dinamiklerimizle çözebilir, barışa çevirebiliriz. Tabii ki sancılar olacaktır. Bu sorunun temelini görmeden sürekli erteleyerek çözüm bulunamayacağını son 25 yılda hepimiz gördük."
"Artık Türkiye bu sorunları çözecek irade göstermeli. Bu noktada uzlaşma zemini yaratırsak referandum tartışmasının da hiçbir önemi kalmaz. Ortak aklı ortaya koyacak mıyız? Önemli olan bunun yanıtı."
STK'ların barış çağrılarını tüm Türkiye'ye yaymak ve Ahmet Türk'ün sözlerini önemsemek... Çözüme yönelik şu an elimizde olan en değerli iki şey bu.
Ancak Karayılan'ın "Devlet'le Öcalan anlaştı" açıklaması bütün hesapları altüst edici nitelikte. Bu açıklamanın sonuçlarını şu an için kestirmek elbette zor. Ama şu tahminlerde bulunabiliriz;
1- Referandum oylamasında çok ciddi oy kaymalarına neden olabilir. Özellikle Batı illerinde milliyetçi oyları ciddi şekilde etkileyebilir.
2- Bazı ülkelerin istihbarat teşkilatlarının kontrolündeki unsurlar ateşkesi uygulamayabilir. Dağlıca benzeri terör saldırıları yaşanabilir. Ve bizler bu saldırıları "PKK saldırıları" diye not ederiz. Oysa çokuluslu bir organizasyon, Türkiye'ye yeni bir acı yaşatabilir. Bunun örneklerini yaşadık, biliyoruz.
3- Uzlaşma arayışları ya da ateşkesten razı olmayan Türkiye içinde bazı unsurlar, referanduma kadar endişe verici bir kriz programı uygulayabilir. İç güvenliği sarsabilecek, bu sarsıntının siyasi bedelini hükümete ödetecek ağır operasyonlara girişebilir...
Yoksa Karayılan, bu açıklamasıyla bir yerlere çağrı mı yapıyor!