xxx43
Devlet Büyüklerimizin Zevceleri
İsmet İnönü'nün muhterem annesi Cevriye hanım siyah uzun mantolu, siyah başörtülü, son derece dindar, namazını kılan, orucunu tutan bir hanımefendiydi. Allah ona rahmet eylesin. Uzun yıllar yaşadı, Çankaya köşkünde, onun korkusundan, İsmet Paşa Ramazanlarda açıkta oruç yiyemezmiş diye duymuştum.
İsmet Paşa'nın eşi Mevhibe hanım da fazla ortada görünmeyen bir kimseydi.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında (1939-45) bir defasında Ankara'dan İstanbul'a şu meşhur Beyaz Tren ile geldiğinde, bu haberi birinci safyada değil de üçüncü sayfada verdiği için Tasvir gazetesinin kapatılması, Mevhibe hanımın baskısıyla değil, Birinci Ordu Kumandanı'nın gayretkeşliğinin neticesidir sanırım.
Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın eşi Reşide hanımefendi kendi halinde, çok sade, kibar, devlet işlerine karışmayan bir kimseydi.
Celal Bayar'ı sevmem. İttihadçı zihniyetli, devrimler konusunda acımasız ve tâvizsiz, inatçı bir kimseydi. Onda komitacılık ruhu vardı. Rivayete göre Adnan Menderes 27 Mayıs darbesinden önce istifa etmek istemiş, Bayar bırakmamış. Böylece hem Menderes'in, hem ülkenin, hem halkın, hem de devletin sarsılmasına sebep olmuştur.
Adnan Menderes'in zevcesi Berrin hanım, kocasının on yıllık iktidarı boyunca gölgede kaldı, pek görünmedi.
Cumhurbaşkanlarının, başbakanların zevceleri siyasete, devlet işlerine, politika entrikalarına kesinlikle karışmamalıdır.
Turgut Özal'ın eşi Semra hanım karıştı da iyi mi oldu?
Devletin tepesindeki zatların hanımları giyim kuşamlarına çok dikkat etmelidir.
Çok şatafatlı, parlak, janjan kumaşlardan uzak durmalıdır.
Ülkenin en pahalı, en lüks mağazalarından alış veriş etmemelidir.
Kılık kıyafetleriyle, elbiseleriyle, renkleriyle zengin fakir bütün halka örnek olmalıdır.
Mümkün olduğu kadar, kocalarıyla birlikte siyaset sahnesinde arz-ı endam etmemelidir.
Onlar neler yapmalıdır:
1. Her ay, önceden haber vermek şartıyla fakir veya ortahalli bir aileyi ziyaret etmelidir. Onların çayını içmeli, kurabiyesini yemeli, çocuklarına, yaşlı ninelere hediye vermelidir.
2. Yetimlere, düşkünlere, fakirlere, felâketzedelere yardım derneklerine üye olmalı ve onların faaliyetlerine katılmalıdır.
3. Ayda bir kere bir halk hastahanesine gidip kimsesiz ve çaresiz bir hastayı ve hastaları ziyaret etmelidir.
4. Geleneksel sanat ve zenaatleri himaye etmeli, bunların öğrenilmesi, yaşaması için çalışmalı, fakir halkın bu sahada üretim yapmasını teşvik etmelidir.
5. Kendi erkek çocuklarının, halk çocukları gibi uzun müddet askerlik yapmasını istemeli, onları kısa askerlikten, çürük raporu almaktan uzak tutmalıdır.
6. Büyük devlet adamlarının eşleri çevrecilik, ekoloji, evcil ve vahşi hayvanları koruma, betonlaşmayı önleme, ormanların tahribine karşı çıkma, sahillerin tabiîliğini muhafaza gibi sahalarda öncülük yapmalıdır.
7. Üç ayda bir köşkte, konutta, devlethanede on fakir temiz halk kadınına ziyafet vermeli, onlarla sohbet etmeli, yemekten sonra diş kiraları ve hediyeler dağıtmalıdır.
8. Güvenlik bakımından büyük bir sakıncası yoksa yine üç ayda bir, bir semt pazarına gitmelidir.
9. Her hâl ü kârda lüksten, şatafattan, debdebeden, ihtişamdan, israftan, alaca bulaca frapan (çarpıcı) renklerden, âlâyı vâlâ tenezzühlerden, halka tepeden bakmaktan, zâdegânca yaşamaktan uzak durmalıdırlar.
10. Dekorasyon konusunda millî sanatlara, millî kimliğe çok önem vermeli; resmî köşkleri, konutları, şahsî meskenlerini, yazlıklarını, kışlıklarını otantik bir Türkiye evi gibi dayayıp döşemeli, ülke zenginlerini ve halkı böyle yapmaya teşvik etmelidir. Bu gibi mesken ve mekanlarda Türk şömineli ocaklar, işlemeli ahşap tavanlar, harika sedirler, yastıklar, Türk işi sedef mobilyalar, şerbetlikler, Türk sanatına uygun âvizeler, Süleymaniye mangalları, Osmanlı işlemeleri; vitrinlerde cam, porselen, bakır, tunç, seramik, toprak, tombak eserler, kütüphânelerde Osmanlı usulü miklepli harika ciltli kitaplar, yazma eserler, duvarlarda kıymetli gravürler, tezhipler, hüsnühatlar, gülabdanlar, tik ağacından paravanlar ve bunlara benzer millî sanat ve zanaat eserleri bulunmalıdır.
Bu konuda daha yazacak çok şey var. Şimdilik bu kadarı yeter.
* (ikinci yazı)
ONLAR
1. Onlar Siyonistlerle anlaşmışlardır.
2. Onlar Papalık ile anlaşmışlardır.
3. Onlar Evangelistlerle anlaşmışlardır.
4. Onlar devlet içinde devlet olma yolundadır.
5. Onların yıllık geliri, küçük bir devletin bütçesinden fazladır.
6. Onlar kendi topluluklarını İslâm ile özdeşleştirmiştir.
7. Onlarda Ümmet şuuru ya yoktur ya da çok zayıftır.
8. Onların itikadında temele, usûle, esasa ait büyük bozukluklar vardır.
9. Onlar, İslâm düşmanlarıyla işbirliği yapmaktadır.
10. Onlar, İslâm'dan başka hak ve doğru dinler olduğu konusunda çok bozuk bir inanca sahiptir.
11. Onlar doğru ve haklı da olsa tenkit ve uyarmaları kabul etmez; yanlış ve yalan da olsa övgülere açıktırlar.
12. Onlar sevad-ı azam dışına çıkmıştır.
13. Onlar cumhur-i ulemâya muhalif bir yoldadır.
14. Onlarda meşreb taassubu vardır.
* (üçüncü yazı)
SÜNNÎ ÇALIŞTAYI DA YAPILSIN
Alevi çalıştayı yapılmış, bildiriler okunmuş, teklifler getirilmiş, tartışmalar olmuş, hattâ kapanmadan önce üstad Hatemî bey bizzat inşad buyurdukları gazeli okumuş, alkışlanmış. İktidar, bir Alevî Açılımı yapıyormuş.Hayırlı olsun derim...
Alevî kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın hakları konusunda çalıştaylar yapılırken şu Sünnî çoğunluğun din, inanç, inandığı gibi yaşamak hakları da bir gözden geçirilse iyi olmaz mı?
1. Lâik devletin resmî bir Diyanet dairesi var. Bu doğru mudur?
2. Ülkedeki seksen bine yakın cami lâik devletin sıkı kontrolü altındadır. Böyle din hürriyeti olur mu?
3. Devlet hem lâik, hem de din işlerini kendisi idare ediyor. Böyle lâiklik olur mu?
4. Devlet Evkaf-ı İslâmiye'ye el koymuştur. Lâik devletin dinî vakıflara karışmaya ve onları idare etmeye hakkı var mıdır?
Sünnî bir Müslüman olarak Sünnîler için aşağıdaki hakları, hürriyetleri talep ediyorum:
1. Müslümanlara gerçek din okulları açmak hürriyeti verilmelidir.
2. İcazetli din âlimi, fakih, müftü, müfessir, muhaddis yetiştirmek üzere medaris-i islâmiye açılmasına izin verilmelidir.
3. Müslümanların devletten bağımsız bir İmamet-i Kübra müessesesi ve teşkilâtı kurmalarına izin verilmelidir.
4. İslâm vakıfları Müslümanlara iade edilmelidir.
5. Alevî kardeşlerimiz, bir tür tekke olan Cem Evleri'nde nasıl toplanıp semah yapabiliyorsa, Sünniler de kendi tekke, zaviye, dergahlarında toplanabilmeli, zikrullah yapabilmeli, olgun insan yetiştirebilmelidir.Başta Mevlevilik olmak üzere bütün tarikatların tekkeleri açılmalıdır.
6. Dinî kıyafetlerin ve serpuşların giyimine izin verilmelidir.
7. Sünnî Müslümanların diline, yazısına karışılmamalıdır.
8. Din hürriyeti elbette var, lâkin benim koyduğum sınırları aşamazsın; İslâm'ı benim anladığım gibi anlayacak ve uygulayacaksın saçmalıklarına son verilmelidir.
İtirazları hazırdır: Din sömürüsü olabilirmiş.
Sanki şimdi yokmuş gibi...
Din sömürüsünü önlemenin yolu, bağımsız din teşkilâtından geçer.
Bağımsız din teşkilâtı kurulursa birbirine rakip cemaatler birbirine girermiş...
Müslümanları "Böl, parçala ve hükm et" siyasetiyle sizler bu hale getirmediniz mi?
Evet biz Sünnîler de gerçek ve geniş din hürriyeti istiyoruz.
Lâiklerin hayran oldukları Fransa, Almanya, İsveç, Norveç ve İngiltere'de olduğu gibi...
Sabataycıların ve kendilerine benzettiklerinin Sünnî çoğunluğa baskı yapmaya hakları yoktur.