xxx135
Demokrasinin sınırlarını kim belirleyecek ?
Demokrasi elbette herkesin her istediğini söylediği, her istediğini yaptığı bir rejim değildir. Kişilerin hak ve özgürlükleri başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar veremez. Bir diğer ifade ile hak ve özgürlüklerimizin sınırı diğerlerin hak ve özgürlüklerinin başladığı yerde biter. Kimse, bu memlekette demokrasi var öyle ise Başbakan'ın toplantısını basar, toplantının yapılmasını engelleme hakkını kendisinde göremez. Buna karşılık bu toplantıyı protesto etme hakkı da demokratik bir haktır. Bu hakkın kullanılmasının sınırları olayın heyecanı içinde aşılabilir. Başkalarının özürlüklerinin kullanılmasına zarar verecek bir noktaya gelebilir. Bu noktada iş emniyet güçlerine düşüyor. Hemen belirteyim ki emniyet güçlerinin işi gerçekten zordur. Her emniyet görevlisi daha mesleğe girmeden önce sinir uçlarını yakmak zorundadırlar. Çünkü çoğu zaman protestocular emniyet güçlerini tahrik etmeyi, böylece emniyet güçlerini kamuoyu önünde mahkum ettirmeyi taktik olarak deneyebilirler. Eğer bu noktada emniyet güçleri sinirlerine hakim olamazlarsa moda haline gelen 'orantısız güç kullanımı' iddiaları ertesi günkü gazetelerde ön plana çıkabilir. Göstericilerin önce emniyet güçlerine sözlü hakaretleri ardından da sopalarla saldırmış olmaları ikinci plana itilir. Bu noktada sözlü ve fiili saldırıya uğrayan emniyet güçlerinin göstericilere karşı koyuşunun ölçüsünün ne olacağına kimin karar vereceği sorusu gündeme gelir. Bununda kesin bir cevabı ve ölçüsü yoktur.
Sanıyorum kitlesel eylemlere emniyet güçleri nasıl karşı koyacakları hususunda eğitiliyorlardır. Bu arada teknolojik gelişmelerden de yararlanılacaktır. Bu konuda her türlü vasıta devlet tarafından temin edilerek emniyet güçlerine tahsis edilecektir. Toplumsal eylemlerde polisin biber gazı kullanması genellikle medya tarafından eleştiri konusu olmaktadır. Dünyadaki tüm demokratik ülkelerde toplumsal eylemlerde polisin nasıl davrandığı dikkate alınarak hem kanunsuz eylemlerin engellenmesi hem de eylemcilere karşı kanunsuz güç kullanılmaması gerekiyor. Bu da sanıldığı kadar kolay değildir.
Elbette eylemcilerin yerlerde sürüklenmesi doğru değildir. Ama eylemcilerin emniyet güçlerine karşı sopalarla saldırması, adeta düşmana karşı savaş veriyormuş görüntüsü sergilemelerinin de doğru olmadığı, böyle bir davranışın polisten karşılık göreceğini eylemcilerin daha işin başında göze alması gerekiyor. Çünkü emniyet güçlerine karşı saldırı anlamına gelen eylemlerin protesto olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Protesto sözle olur, fiili saldırı ile olmaz.
Buna karşılık kanunsuz gösteri, yürüyüş ve eylemler elbette suçtur ve bu eylemlere katılanların gözaltına alınması polisin görevleri arasındadır. Ancak bu görev yapılırken müdafaasız insanların yerlerde sürüklenmesi, coplarla dövülmesi sanıyorum orantısız güç kullanımı kapsamına girer. Eğer demokrasinin ülkemizde yerleşmesi isteniyorsa bunun için herkesin hukuk kuralları içinde kalarak haklarını kullanması gerekir. Ve kesinlikle protesto eylemlerinin bir ön izne bağlanmasını istemekten vazgeçilmelidir. Bu eylemleri yaparken sergilenen taşkınlıkların cezasının verilmesi ise olay yerinde polis tarafından gerçekleştirilmemeli, zanlılar yakalanarak adliyeye sevk edilmelidir. Bir diğer ifade ile emniyet güçleri kendilerini yargının yerine koymamalıdır. Bu ise sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü ülkemizde yıllardan beri sürüp giden uygulamalar hemen her kesimde alışkanlık haline gelmiştir. Alışkanlıkların terk edilmesi ise ciddi eğitimi, emniyet güçlerinin eylemcileri etkisiz hale getirmede aşırıya kaçmadan işlerini başarmalarını sağlayacak her türlü teçhizat ile donatılmasını gerektiriyor. Bu arada ülkeyi yönetenlerinde daha hoşgörülü olmaları demokrasinin yerleşmesinde çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki suçlunun cezasını vermek durumunda olan yargıdır. Emniyet güçlerinin görevi ise kanunsuz eylemlerde bulunanları yakalayıp adalete teslim etmektir. Efendim biz yakalıyoruz ama mahkemeler de serbest bırakılıyorlar, suçlular cezalarını görmüyorlar gibi bir savunma kimseyi haklı göstermez.