xxxx65
Değişim kaçınılmaz Bir halk devriminin analizi
Tunus, Cezayir, Lübnan derken dalga dalga yayılan halk ayaklanmaları bütün Ortadoğu ve Balkanları etkilemeye başladı. Nasıl sakin veya durgun bir suya bir taş atılınca küçükten, büyüğe birçok daire meydana gelir, her daire bir sonrakine sebep olur ve oluşan her daire bir öncekinden daha geniş ve büyük olur, işte bu sosyal dalgalanmalar da aynı tarzda hareket etmektedirler. Sonunda bu hareketlenme hiç umulmadık mesafe ve yerlere kadar ulaşabilir. Bu tip birbirini tetikleyen ve etkiliyen olaylara siyaset dilinde "domino etkisi" adı verilmektedir. Tunus'ta başlayan halk ayaklanması ve bunun iç ve dış etkileri de aynen böyle bir etki meydana getirmiş bulunmaktadır.
Tunus'taki bu halk hareketinin henüz ortada belli bir lideri görülmemektedir. Lakin 26 yaşında bir üniversite mezunu, işsiz işportacı genç, elinden son ekmek teknesi de polis tarafından gasp edilince, haksızlığa ve ümitsizliğe dayanamayarak kendini öldürmüştür. Tunuslu Mohammed Buoazizi adlı bu genç Mağrip'deki halk ayaklanmalarının sembolü ve canlı kıvılcımı olarak tarihe geçmiştir. Kendini müthiş açılar içinde yakıp, yok eden bu çaresiz ve ümitsiz genç, milyonların "sözcüsü" ve "acılarının sembolü", onların "çaresizliğinin feryadı" olmuştur. Sonuç ise tahmin edilmeyen bir çabuklukla rejimin çöküşü ve diktatörün ülkeden kaçışı ile neticelenmiştir.
Halk devrimleri analizinden çıkan sonuçlar:
1- Artık Ortadoğu'nun genelinde yani Mağrip, Levan ve Suudi Arabistan yarım adası ile Basra Körfezi'nde yer alan ülkelerdeki TEK ADAM idare ve yönetimlerinin adı ne olursa olsun, dönemlerinin sonuna gelmiş bulunmaktadır.
2- Bu bölgenin sosyal ve siyasal yapısının adeta ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olan rüşvet, irtikab, yolsuzluk ve haksızlık gibi olayların artık tahammül sınırlarını aşmış olduğu ve bundan böyle değişimin, olmazsa olmaz şartlardan biri haline gelmiş olduğudur. Bu İÇ SÖMÜRÜ'nün son aşamasına gelinmiştir.
3- Bu gelişme ve gittikçe büyüyen dalgalanmalardan ders alamayan liderlerin yakın bir gelecekte YOK OLMA, YOK EDİLME durumuna girecekleri açıkça görülmektedir.
4- Bu bölge devletlerinde yaşayan halkların, başlarındaki TEK ADAMLARIN meydana getirdikleri yeni ve açgözlü zenginler ve haris sömürücüler kitlesine artık tahammül edemedikleri de en gürültülü şekliyle ortaya çıkmış bulunmaktadır. Kısacası, "Nepotizm" denen, "akraba, amca , ahpap, dost kayırma" sisteminin artık tahammülleri aştığı ve patlama noktasına ulaştığı bir gerçektir.
5- Ortadoğu bölgesinin bunca yeraltı ve yerüstü zenginlikleri (petrol, doğalgaz, uranyum, altın, bakır, gümüş ve su kaynakları) bulunmasına rağmen, idarecilerin açgözlülüğü ve beceriksizliği sebebiyle bu kaynaklar, ya hâlâ dış güçler tarafından sömürülmekte veya içerdeki işbirlikçiler tarafından "iç sömürü" ile yine dış pazarlarda satılıp, kazançlar dış bankalara yatırılmaktadır. Ülkelerin sahibi olan halklar ise işsiz ve fakir bırakılmaktadır.
6- Bu halkların büyük bir çoğunluğu için "eğitimsizlik" esastır. Eğitim ve iş eğitimi gibi önemli konular ülkelerde eksik olup, büyük kitleler cahil bırakılmıştır.
7- İş güvencesi diye bir anlayış yoktur. "İş ve makamlar" rüşvetle adeta satılmaktadır. İş bulunsa bile garantisi yoktur. Daha çok "ödeyen" biri çıkınca o işin, yeni sahibine verilmesi an meselesidir.
8- Son on yılda hayli artan nüfus ve özellikle genç nüfus boş gezmektedir, eğitim alamamakta, iş bulamamakta ve her geçen gün "ümitlerini" de kaybetmektedir. Bu duruma "üçlü öldürücü" adı da verilebilir Toplumları dinamitleyen "üçlü ve güçlü öldürücü". (Sonuç ve etkileri Tunus ve Cezayir'de net bir şekilde görülmüştür.)
9- Çaresiz Kitleler Sendromu Doğu Akdeniz ve Mağrip ülkelerini etkilemeye başlamış olup, dalga, dalga Balkanlara ve diğer ülkelere de ulaşmaktadır.
10- Bu durumda olan toplumlarda dış mihraklı müdahaleler son derece kolay olup, ülkeler için ölümcül sonuçlar meydana getirmektedir. Bugün mağripte görülen de budur. Bu karışık ve bunalımlı yörede, bir Avrupa-Amerika üstünlük ve etkinlik çekişmesi yer almaktadır.
Özelinde, Tunus olaylarından çıkarılacak Dersler:
u Her ne kadar Tunus ve Cezayir olayları kendiliğinden oluşan halk ayaklanmaları olarak sınıflandırılsa da bu öfke kıvılcımlarının çakılmasından sonra kitleleri içerden düzenleyen, yönlendiren ve çeşitli şehirlere yayılmasını sağlayan iç güçlerin mevcudiyeti bilinmektedir. Bunlar işçi sendikaları, baro gibi meslek kuruluşları ve siyasi partilerdir. Dışardan bakanların sadece toplumdaki STK (Sivil Toplum Kuruluşları)nın demokratik gelişimde etkili olduklarını düşünmeleri hatalı bir analiz olur. Asıl güç diğerleridir.
u Artık özgürlüklerin de, gıda ve yiyecek kadar önemli hale geldiği ve kitlelerin sadece fiziki olarak karın doyurmak kadar, kafa ve ruh doyumunu sağlayacak özgürlüklere de önem verdiği, hatta daha çok önemsediği ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu dikkatlerden kaçmamalıdır.
u Batı devletlerinin, Avrupa ve ABD dahil olmak üzere, Ortadoğu'daki tek adam rejimlerinin baskıcı ve zalim idarelerine hiç bir tepki vermemeleri, tamamen sessiz kalmaları ve gizlice o hükümet ve otoriteleri desteklemeleri dikkat edilecek çok önemli bir husustur.
u Tüm baskı ve kısıtlamalara rağmen, kitlelerin ilelebet baskı altında tutulamayacağı da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Baskı ve zorbalık çoğu zaman "zaafın işareti" olup, muhalefeti susturamamıştır. Bu da önemli bir konudur. Düşünceler ve özgürlük arzusu hapsolunamaz güçlerdir.
Şimdi mağripteki en kritik konulardan bazıları ise ülkedeki aydınların, daha önce ülkeyi terk etmiş olan diğer aydınların dönüşünü nasıl kabullenecekleri ve bilhassa Tunus'ta 53 yıldır uygulanan katı laiklik rejimine karşı ne gibi tepkilerin olacağı hususudur. Bu ülkeleri zorlu bir süreç beklemektedir.