Davutoğlu’yla iftar

Ahmet Davutoğlu’yla İstanbul’dan Brüksel’e, Brüksel’den Nahçivan’a, Nahçivan’dan da Ankara’ya yaptığımız, hem daha derin bir tanışma, hem de bolca konuşma imkânı bulduğumuz...

...keyifli seyahatten bu yana yaklaşık bir yıl geçmiş...

Arada bir ya da iki basınla sohbet toplantısı dışında pek görüşmedik...

Ama dün, zaman zaman enerjisi yüksek, neredeyse dört saate varan bir iftar yaptık...

***

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na o uzun gezimiz sırasında siyaseten kendini nasıl tanımladığını sormuştum:

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da “özgürlükler ve ekonomi konusunda liberal”, daha çok kültürel manada “Türk”, manevi olarak kendi varlığını anlamlandırma açısından da “Müslüman” olduğunu söylemişti.

Aslında bu kodlar onun oluşturduğu dış politikanın birçok şifresini veriyor.

Ben kendimi “evrensel demokrasiye ve hukuka bağlı bir dünya vatandaşı” hissettiğim için de, kendisini dinlerken ya da konuşurken görüşlerimiz epeyce farklaşıyor...

***

Örneğin, önceki gün Hrant’la ilgili kendisini eleştirdiğim yazıda sorduğum sorunun cevabı benim için çok önemli:

“Rahmetli Turgut Özal’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ‘bireysel başvuru hakkını’ hayata geçirmesinden beri Strasbourg ile Ankara hattını yakından izlemeye çalışırım...

‘Savunma’ adı altındaki skandalların haddi hesabının olmadığını da, Dışişleri Bakanlığı’nın AİHM ile muhatap olan personelinin yaklaşımı konusunda da çok şey gördüm...

Örneğin, AİHM’in 50. kuruluş yılı kutlamalarına Türkiye katılmadı... Bu, Ankara’nın talimatı olmadan büyükelçinin kişisel tasarrufu olabilir mi?

O halde bu talimat da mı gözden kaçtı?”

Davutoğlu için ise Lübnan’da Hizbullah ile İsrail arasında arıza çıktığında durumun ABD’ye bildirilmesi için aracılık etmek daha önde geliyor ve etki alanını genişletme açısından daha anlamlı...

Lübnan’a ait bilgi ediniyoruz ama AİHM’in 50. yıl dönümüne bizim oradaki Büyükelçinin neden gitmediği söz konusu bile olmuyor...

***

İçlerinden “şehit olma” arzusuyla Mavi Marmara gemisine binen ve geride toplam on yetim bırakan iki Güneydoğulu insanımız da dâhil, İsrail tarafından katledilen dokuz kişinin öldürülmesini engelleyebilecek önlemlerden söz edildiğinde de, Türkiye’nin “liberal-demokrat” bir devlete dönüştüğüne inanmamız gerektiği konusunda ısrar eden bir söylemle karşılaştık.

***

Bakan’a...

Rumca bir deyim olan ve yanlış çevrilen “çarmığa gerilmek” tanımlaması Patrik Bartholomeos tarafından telaffuz edildiğinde, kendisinin bu açıklamayı, “ben bunu arzu edilmeyen bir dil sürçmesi olarak görmeyi ümit ediyorum” şeklinde değerlendirdiğini de anımsatmadım...

Hukuku çiğneyerek kapalı tutmaya devam ettiğimiz Ruhban Okulu’nu unuttuğumuzu da...

Çünkü hayata ve olaylara bakış açımızın epeyce farklı olduğu kendimizi tanımlamamızdan da belli...

***

Dışişleri Bakanı Davutoğlu aslında bizleri “referandum” için iftara davet etmişti.

Ama ABD ile ilişkilerden Hrant Dosyası’na, ülke içinde ve dışında kanlı bir Türk-Kürt kavgası çıkartmak için tezgâhlanan Dağlıca Baskını’na...

Kudüs Büyükelçiliğimize garip bir şekilde sığınmak isteyen Filistinliden Irak’ın geleceğine kadar çok geniş, kapsamlı ve keyifli bir sohbet yaptık.

***

Türkiye’nin bölgede ağırlığı artıyor ama bunu “hangi ilkeler” açısından değerlendirdiğimizi bir türlü göremiyorum...

Etkinliği ne amaçla ve hangi ilkeler için kullanıyoruz?

O nedenle de “hayata bakış” açısı benim açımdan daha önem kazanıyor...

Öyle ki açıklamaları not etmek yerine, zihnim bu farkı netleştirmeye daha fazla eğiliyor...

***

Bu arada Dışişleri Bakanı Davutoğlu kendisine yansıttığım Türkiye’nin de kurucu üye olmasının istendiği “Uluslararası Avrupa Hukuk Üniversitesi”ne, Kıbrıs Cumhuriyet’i nedeniyle Bakanlığın bir birimi tarafından verilen olumsuz cevabı da inceleyeceğini söyledi.

Umarım Bakan’ın bölgesel ve uluslararası faaliyetlerindeki inanılmaz dinamizmini fırsat bilen ve Hrant olayındaki türden Bakan’ın duruşu ile bağdaşmayan kimi bürokratik gariplikler, bizi etkin bir rol oynayabileceğimiz bir üniversite projesinden mahrum etmez...

***

Temel vizyonun felsefi boyutlarını uzunca konuşamasak da dünkü iftar, dış politika bilgileri açısından son derece besleyici, “tahrik edildiği” zamanlarda da epeyce hararetli ve keyifliydi...

Önceki ve Sonraki Yazılar