Teslime Gülsen NURDOĞAN
Çocuk Dilinde Bir Yağmur Duası ''Çömçeli Gelin Oyunu''
Çömçeli Gelin oyununu anlatmak istiyorum. Çünkü kültürümüzden, özümüzden kopup gelen, içinde sadakayı, paylaşmayı, duayı da barındıran bir oyun bu. Birlik beraberliği çocuk diliyle çağrıştıran, çocuk eliyle pekiştiren bir oyun. Cenabı Rahman'a el açmaya yüzü kalmamış günahkar büyüklerin çocuklarını öne sürerek Allah'tan rahmet dilemeleridir bu oyun.
Hayal meyal düşler gibi, Uçup giden kuşlar gibi, Yosun tutan taşlar gibi........'' çocukluğumuz ve oyunlarımız.
Geçenki yazımda bir dizi kurslara katıldığımı belirtmiştim. İşte bu kurslardan 4-6 yaş grubu Çocuk Gelişimi kursundayız. Hocamız Ayşe Çanakçı hanımefendi.
Ayşe hoca bize çocuk psikolojisini anlatıyor. İri, siyah gözlü, sempatik.. cıvıl cıvıl yüzlüdür. Ana sınıfı öğretmenliği onu adeta çocuklaştırmış. Kalbinin güzelliği yüzüne de vurmuş. Upuzun saçları, siyah hırkasının üzerinden bir deniz kızının saçları gibi dökülüyor. Salonda otuz kadar İlahiyatlı hanıma 4-6 yaş çocuk psikolojisi ve gelişimini anlatıyor.
Ayşe hocayı çok sevdim ben. Bütün kursiyer hanımlar da sevdi. Çünkü o hiç kimseyi kıramayan nazik bir hanımefendi. Bu yüzden onu da anlatmak istiyorum. Daha çok anlatmak istiyorum. Böyle güzel insanlar anlatılmalı. Güzellik anlatıldıkça çoğalırmış çünkü. Güzellikler çoğalsın diye anlatıyorum.
Henüz evlenmemiş ve işini de kuramamış bir genç kız o. Hedefi bir ana sınıfı hocası olarak atanmak. Onda muhteşem bir iletişim yeteneği görüyorum. Onu çocukların içinde bir ana sınıfı öğretmeni olarak görmedim.Bir kaç okulda ücretli öğretmenlik yapmış fakat bunların hiç birisi daimi öğretmenlik değil.
Kadrolu bir hoca olduğunda eğittiği çocuklardan harika bir nesil çıkacağından eminim. İnşallah bakanlığımız bu konudaki çalışmalarını hızlandırırlar da hem atanmayı bekleyen bu öğretmenlerimize iş hem de öğretmenleriyle birlikte oynayarak eğitilmeyi bekleyen çocuklarımıza öğretmen ihtiyacı karşılanır.
Ayşe hoca derslerini anlatırken bazı çocuk oyunlarını da bize oynayarak gösteriyor. Parmak oyunlarını örneğin çok güzel yapıyor. Ya da ona yakışıyor, diyeyim. Mesela şunun gibi:
Kardeşimin bir topu var (İki elin bütün parmaklarını karşılıklı birleştirilerek top yapıyor)
Yumuşacık, yuvarlak (Parmaklarını esnetiyor))
Bir de çekici var (Bir elini yumruk yapıp sallıyor)
Borazanı düt düt.. diye
Öttürür de öttürür (Ellerini boru gibi yapıp ağzına götürüyor)
Bazen de ceee yapıp
Herkesi güldürür diyor ve iki eli ile yüzünü kapatıp açıyor.
Onun göstermeye çalıştığı oyunlar bana küçükken oynadığımız Çömçeli Gelin oyununu hatırlattı. Hocam Çömçeli Gelin Oyununu bilir misiniz, dedim ve dilimden bir çırpıda şunlar döküldü.
''Çömçeli gelin çöm ister.
Bir kaşıcak yağ ister
Yağ olmazsa un olsun
Un olmazsa tuz olsun
Tuz verenin kızı olsun
Yağ verenin oğlu olsun
Vermeyenin yüzü kar'olsun''
Aaa ne güzelmiş, dedi güzel kahkahalarıyla.
Nasıl oynanıyor bir anlatsana dedi. Anlatınca da ilgisini çekti. Bu oyunu kendisine yazıp vermemi istedi. Anlaşılan o ki ana sınıfındaki çocuklara bu oyunu öğretecek. Memnuniyetle dedim. Fakat düşündüm ki ben bunu köşeme taşıyayım. Daha kalıcı olsun.
Ve köşeme yazdım. O da burdan alacak. Şimdi size Çömçeli Gelin oyununu hatıralarımla anlatacağım. Böylece inşallah kaybolmaya yüz tutan bu oyunumuzu dile getirmiş olacağım. Belki burdan okuna okuna oynanmasına da vesile olacağım. Amacım dinimizle, inancımızla meczedilmiş bu değerlerimizi unutulmaktan kurtarmak. Nesilden nesile devamını sağlamak.
İşte size Çömçeli Gelin oyunu.
Ben on yaşlarımdaydım. Uzun zamandır yağmur yağmamıştı. Anlayacağınız bir kuraklık hakim. Köyde ekinler kuruyacak, mahsul olmayacak. Kim akıl etti bilmiyorum. Bizden epeyce büyük olanların dilinde bir çömçeli gelin oyunu alıp başını gidiyor. Ben ilk defa böyle bir şey duyuyordum. Çünkü biz bu oyunu hiç oynamamıştık.
Büyük abiler ve ablalar oyunu başlattı. Kural gereği köydeki bütün çocukların oyuna dahil olması gerekiyormuş. Öyle ki katılmayan hiç bir çocuk kalmamalıymış.
Önce büyücek bir çömçe buldular. Ha size çömçeyi tanıtayım. Çömçe kepçe demek. Ağaçtan yapılmış kepçe. Çömçenin her boyu bulunur. Düğün ve mevlid yemekleri yapılan koca kazanlar için uzun, iri çömçeler vardır. Kazanların boyu küçüldükçe çömçeler de küçülür.
Önce orta boy bir çömçe buldular. Onu bir güzel süslediler. Süslediler deyince, çömçenin de süslenecek neresi olur ki.Süslenen tahtadan bir çömçe, süsleyen de eli böyle işlere hiç yakışmayan erkek çocukları olunca...
Çömçenin başına bir kırmızı yazma bağladılar. İşte süs bundan ibaret. Köyün en büyük erkek çocuğu boynuna bir heybe geçirdi. Heybenin bir gözüne un, diğer gözüne bulgur konacakmış. Bir kişi yağ toplayıcı oldu, eline toplayacağı yağ için plastik bir kutu aldı. Ayrıyaten bir de tuzcu seçildi. Heybeli en önde ve elinde çömçe gelin. Arkada irili, ufaklı bütün köy çocukları. Çömçeyi tutan heybeli oğlan:
''Çömçeli gelin çöm ister
Bir kaşıcak yağ ister
Yağ olmazsa un olsun
Un olmazsa bulgur olsun
Yağ verenin oğlu olsun
Tuz verenin kızı olsun
Vermeyenin yüzü kara olsun''
Koro halinde söyleniyor ve kapı kapı dolaşılıyordu. Köyde çalınmadık kapı kalmadı. En son ev de dolaşıldığında, epey bir un, bolca bulgur ve yağ birikmişti. Oyunun gece oynandığını yazmayı unutmuşum. Ay ışığında köy meydanına bir ateş yakıldı. Toplanan bulgurla bol yağlı bir pilav yapıldı. Yemeği pişiren de bu çocuklardı. Bunlar hiç pilav pişirmemişlerdi ki. Sulu sulu bir pilav oldu. Yağ ve su birlikte akıyordu. Herkes pişen yemeği çala kaşık yemeye başladı. Allahım ne keyif vericiydi. Dünyanın en güzel, en lezzeti bulgur pilavıydı o.
Bir iki güne kalmadı yağmur yağdı. Köylü teyzeler gülüşerek:
Çocukların yüzü suyu hürmetine Allah rahmetini verdi, diyorlardı. Anlaşılan o ki Çömçeli Gelin çocuk dilinde bir yağmur duasıydı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.