Cinayet, uyuşturucu, kirli para: Bakın bu ülke nasıl yönetilmiş!

Afganistan'dan New York'a uzanan uyuşturucu hattı üzerine araştırmalar yapan bir ABD'li gazeteci; “Türkiye'nin dış borcu ne ki, bu hattan kendi payına düşenle bu borç çok kolay ödenebilir” diyordu. Trafikle bağlantılı çevrelere ilişkin çok önemli bilgiler aktarıyordu. Bizce son derece meşru kabul edilen kişi, kurum ve çevreleri bu trafiğin içinde görmek beni şok etmişti. Söz konusu hat üzerindeki bütün bölgelerde istikrarsızlıkların olması, terör sorunu bulunması, etnik gerilim yaşanması dikkatimi çekmişti. Tabi krizlerin hepsinin görünürde anlaşılabilir nedenleri başkaydı!

Pakistan, İran, Türkiye'den istihbarat bağlantılı birimlerin, FBI'ın, Kuzey Irak'taki otoritenin, PKK'nın, İsrail ve Batılı ülke istihbarat çevrelerin bu büyük trafikte üslendikleri rolü, pastanın büyüklüğünü, yaşanan paylaşım kavgasını ya da işbirliğini görünce paniklediğimi hatırlıyorum. Bu yüzden bazı şeylerin beni artık şaşırtmadığını belirtmeliyim.

“ABD Avrasyası: Uyuşturucu trafiği ve terör finansmanı” başlığı altında, Afganistan'dan ABD'ye uzanan uyuşturucu hattını kimlerin yönettiğini, mesela Kosova'nın bu trafikte nasıl bir rol üslendiğini, terörle savaşıyor gözükenlerin terörü nasıl finanse ettiğini sorgulamıştım. Bugün Yeni Şafak'ta okuyacağınız haber, işte bu trafiğe ilişkin çok önemli bilgiler içeriyor. Devletler, güçler, istihbarat çevreleri, mafya, terör grupları arasında nasıl bir alış veriş olduğuna dair ürkütücü detaylar içeriyor.

Ergenekon tartışmaları kapsamında bu ilişkiler gibi, hepimizi korkutan karanlık başka ilişkilerleri de tartışma fırsatı buluyoruz. Türkiye'yi kamplara ayıran faili meçhul suikastler, “İslamcı terör”ün keşfi kullanılması, nükleer kaçakçılık, trilyonlarca dolarlık kara para üzerindeki kavga, Irak'ın kırk milyar dolarlık mal varlığının kaçırılması gibi. İçerideki iktidar/siyasi mücadele olarak gördüklerimizin çokuluslu boyunu anlamadan hiçbir şeyin çözülemeyeceğini de anlıyoruz.

Örnekler vereyim:

ABD, İran, İsrail, Türkiye, Pakistan bağlantılı bir başka şebeke var. İçinde saygın isimlerin bile bulunduğu. Nükleer karaborsa şebekesi. “ABD'nin nükleer sırlarını İsrail ve Türk istihbaratçıların pazarlaması, ABD yönetimindeki bazı unsurlarla 11 Eylül saldırılarını yapmakla suçlanan örgütler arasındaki ilişkinin varlığı, bu trafiğin küresel ölçekli uyuşturucu kaçakçılığı ile bağlantıları, istihbarat teşkilatlarının rolü, trafikten elde edilen devasa miktarda paranın paylaşımı” gibi iddialar ortada. Büyük suikastlerin, iç çatışmaların, terör finansmanının, silah ticaretinin iç içe geçtiği bir trafik. Bu trafik için uçaklar düşürüldü, insanlar kaçırıldı, devlet adamları öldürüldü.

“Pakistan-Türkiye-İran-İsrail-ABD arasındaki nükleer/uyuşturucu trafiğine, terörle mücadele-El Kaide-PKK-istihbarat “şirketleri” ilişkisine bakabildiğimiz zaman, dünyayı kana bulayan bu kirli trafiğin kahramanlarını isim isim göreceğiz…. Sadece demokrasi nutukları yetmiyor” notu düşmüştüm “Nükleer karaborsa ve Türk casuslar” başlıklı yazıda.

“Bu dosya aydınlanırsa yer yerinden oynar” derken şu soruların cevabını aramıştım: Beyaz Saray-CIA-silah tüccarları-para transferi-istihbarat teşkilatları, kukla yönetimler arasında nasıl bir işbirliği var? Devlet ihaleleri, kayıp silahlar, özel yazışmalar, gizli anlaşmalar, deşifre olan sözleşmeler, video kayıtları hakkında neden susuluyor? Bağdat-Kuzey Irak-Mersin-Beyrut'tan, ABD-İran-Hindistan-Ürdün-İsrail-Ukrayna ve Çin'e kadar esrarengiz ilişkilerle dolu nasıl bir trafik var? Irak'ın füzeleri kime verildi? Kirli trafikten elde edilen gelirle kimler, hangi örgütler ve savaşlar finanse ediliyor?

2005 yılından bu yana, İsrail'den Kuzey Irak'a, oradan da Türkiye'ye, Anadolu'nun belli bölgelerine silah ve patlayıcı sevkiyatını yazıyorum. Türkiye'deki her saldırıdan, patlamadan bu silahlar, patlayıcılar çıkıyor. Sordum: Sık sık İsrail'e giden bazı kişilerle Türkiye'deki saldırılar, suikast hazırlıkları, bombalı saldırı senaryoları arasında ne tür bir bağlantı var? Kuzey Irak'tan Türkiye'nin bazı şehirlerine nakledilen patlayıcı ve silahlarla ilgili trafiği bu kişiler mi yönetiyor? Ve bu patlayıcı ve silahlar hangi saldırılarda kullanıldı? Sadece Ankara'ya değil, Anadolu'nun bir çok köşesine benzer sevkiyatlar var. Neden kimse ses çıkarmıyor? İsrail'den Kuzey Irak'a nakledilen silahlar, patlayıcılar ve füzelere güvenlik sağlayan Türkiye'ye mensup bazı unsurlar hangi amaç için çalışıyor? K. Irak'tan Silopi'ye gelip Afyon'a ulaşan, oradan da Ankara, İstanbul ve başka bölgelerine sevkedilen yüzlerce kiloluk patlayıcılar, C-4'ler hangi amaç için nerelerde stoklanıyor? Bu sevkiyat sırasında şehirlere gönderildiği söylenen Stinger füzeleri nerelerde kullanılacak? O tarihlerde, İsrail'den Kuzey Irak'a haftalarca sevkiyatı yapılan, füzelerin, yakın muharebe silahlarının, anti-tank mayınlarının, topuk mayınlarının, termal kameraların, gece görüş dürbünlerinin, A-3, A-4 ve C-4 patlayıcılarının ne kadarı bu ülke topraklarına girdi? Sadece Ankara'ya bir seferde 750 kilogram C-4'ü kimler götürdü ve nerelerde depoladı?

Sormuştuk o zamanlar. Hiçbir cevap alamadık. Alamayacağımızı biliyorduk. Yine soralım: Bu trafiği kimler yönetiyor? İçinde yer alan resmi görevliler kimler? Trafiğin Türkiye tarafından hangi güçler yer alıyor? Türkiye'deki ortakları hangi çevreler? Hangi taşeron çeteleri kullanıyorlar? Bu çokuluslu örgütlenmenin kodları ne kadar çözülebilir? Ergenekon, faili meçhuller, uyuşturucu, terörle işbirliği… Yine düşünelim. Ergenekon operasyonuyla başlayan tartışmalar bu karanlık noktaların aydınlanması için fırsatlar oluşturuyor. Cesaretle bu soruların cevabı aranmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar