Tahsin AKPINAR
CHP ve Seçim Sonuçlarını Oku/ya/ma/mak!
Zamanın SHP İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Profesör Dr Nurettin Sözen seçim akşamı sonuçlar açıklandığında şok olup kalmıştı. Çünkü seçimi önde götürüyordu! Umutla bekledi geç saatlere kadar ancak gecenin ilerleyen saatlerinde tüm umutları tükenmiş ve İstanbul’un yeni belediye başkanı seçilmişti.
Evet, yanlış okumuyorsunuz...
Hemen telefona sarıldı ve zamanın SHP Genel Başkanı Profesör Dr. Erdal İnönü’yü aradı. Gayet sitemkâr bir ses tonuyla şöyle dedi:
- Erdal Bey, hani kazanma riski yoktu..?
Evet...
Nurettin Sözen’e İstanbul Anaket Belediyesi için SHP’den belediye başkan adaylığı teklif edildiğinde hoca bu teklife gayet soğuk bakmış ancak SHP Genel Başkanı Erdal İnönü kendisine “Merak etme hocam. Kazanma riski yok!” demişti. Ve bunun üzerine SHP, kazanma riskinin olmadığını düşündüğü İstanbul’da, Nurettin Sözen Hoca ile adetten olsun diye yarışa girmişti.
Ancak, her şeyi yanlış hesaplamakla meşhur bu matematik profösörleri vaatlerin ölçüsünü ayarlayamamış ve “Yalana, Talana, Dalana Son” gibi oldukça popularist bir sloganla yarışa katılmışlar ve her türlü vaadi vermekten çekinmemişlerdi. “Ekmek için Ekmelettin” populizminin o günkü versiyonu vizyona sürülmüştü.
Nede olsa, anketlerde zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Anap İBB Belediye Başkan Adayı Bedrettin Dalan’ın seçimi kazanmasına kesin gözüyle bakılıyordu. O zaman seçim vaatlerinin çıtasını yüksek tutmakta ve sallamakta her hangi bir beis yoktu.
Istanbul’da kayda değer bir yerel yönetim başarısı göstererek o zamanlarda esmekte olan Anap rüzgarının da etkisiyle şiştikçe şişen ve sonucu çantada keklik gören özelde Dalan, genelde Anap kadroları ise başka şeyler derdindeydi!
Iktidar nimetlerinden devşirilecek pay üzerinde ve makam mevki kapma kavgasında odaklanan Anap adayı ve kadroları seçim gecesi en az Nurettin Sözen ve SHP kadar şok geçiren ikinci karagâhın adresiydi.
Şaka değil gerçek...
Komik ama traji komik bir tablonun Türk siyasetini nasıl kuşattığının muazzam bir resmiydi yüzlere vuran şok dalgası.
Neyse uzatmayalım...
Tabi kazanma riski olmadığını düşünerek seçime giren, olmadık bin bir türlü vaat ve karapropaganda ile seçimi kazanan SHP ve kadroları, kısa sürede İstanbul’da bataklığa saplanmıştı. Istanbul kısa sürede suların akmadığı, çöplerin toplanamadığı, çöp dağları patladığı için 40 kişinin öldüğü, Avrupalıların Altın Boynuz dediği Haliç’in adeta çamur deryasına döndüğü ve çözüm olarak basında ve karar noktalarında, Haliç’in toprakla doldurulup kurutulması tavsiyesinin ön plana çıktığı tarihin utanç günlerini yaşamıştı İstanbul.
Kusura bakmayın ama bu yeni yetme Gezi Parkı zibidileri bunları bilmezler tabi. Işte bu yeni yetme gençliğin abdestsiz(!) temelleri de İstanbul’un gusul abdesti almaya su bulamadığı bu dönemde atıldı!
Sokakları uyuşturucu dükkanına çeviren ve hiç bir kutsal değeri bulunmayan, milli manevi değerlerden yoksun, konserlere ve statlara tıkılmış şu zavallı gençliğimizin temelleri işte o günlerde atılmıştı.
28 Şubat zorbalığında ise iş sağlama alınıp yoldaki işaretler değiştirilerek ülkemiz ve onun en büyük sermayesi olan gençliği mankırtlaştırılmak üzere adeta mecbur bırakıldıkları bir istikamete sokulmuştu. E buyrun... Eseriniz hayırlı olsun!
Bir neyse daha! Çünkü bu mevzu bugünkü temel meselemiz değil.
SHP’ye dönersek, kazanma riskinin olmadığı seçimleri kazanarak dünyanın en güzel kentlerinden biri olan İstanbul’u yönetilmez ve yaşanılamaz bir hale getiren ve gecekondulaşmayı normlara bağlayan bu zavallı zihniyete, bir “Uzun Adam” dur demişti.
O adam, zamanın Refah Partisi İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı
Daha en başında,, kendi partisi tarafından bile adaylığı engellenmek istenen bu genç adamın zincirleri kıra kıra devam edecek ve bir gün Çankaya Köşkü’ne varacak olan uzun ve kararlı yürüyüşü İstanbul’un bu kasvetli günlerinde başlamıştı. Önce kendi partisi içerisindeki engelleri kendine has üslubuyla delerek partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olmuş, sonra da medyanın önüne çıkmıştı. Seçimi kazanmayı bir risk olarak değil, tarihin omuzlarına yüklediği bir borç olarak görüyordu.
Bir anda bütün medya, kendinden emin bir duruşla meydanlara inen ve sistemin bütün utanmazlıklarını yüzüne çarpan bu genç adama dikkat kesilmişti. “Göz hasmını tanır” atasözü mucibince, sözleşilmişçesine bir anda bütün medya ve onun kiralık kalemleri Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanamayacağını yazmaya başlamıştı.
Kiralık kalemlerin ciddi bir kısmı, bu kez DYP’den aday olan Bedrettin Dalan’ı, Anap’tan İlhan Kesici’yi, saz söz ve çalgı çengi takımı ise SHP’den Zülfü Livaneli’yi destekliyordu. Tayyip Erdoğan’ı hesaba katan yoktu! Aslında vardı da mezarlıktan geçerken korkudan ıslık çalan adamın psikolojisindeki titreklikte bir haleti ruhiye ile Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanamayacağını varsayıyorlar ve bu varsayımlarının gerçekleşmesi için ellerinden geleni arkalarına koymuyorlardı.
Ama kader ağlarını örüyordu. Göklerden gelen karar onların beklediği gibi değildi! Nurettin Sözen’in deyimiyle “Yukarı ile arası iyi” olan adam seçimi kazanıyordu.
Işte o, yukarısı ile arası iyi olan adam, Milli Eğitim Bakanlığının müfredatında olan bir şiiri okudu diye başkanlıktan düşürüldü ve hapse atıldı. Yılmadı parti kurdu ve üstüste tam 9 seçim kazandı. Dokuzuncusunda muhtar değil cumhurbaşkanı oldu! Hemde Pensilvanya koalisyonunun “Ekmek İçin Ekmelettin” ucuzluğuna rağmen.
Hemde ilk turda.
Tabi aynı anda, iktidar partisinin katalizatör gücü olan anamuhalefet partisinin genel başkanını istemeden de olsa atreşe attı! Neden istemeden de olsa dediğimi ve neden iktidarın itici güç kaynağı dediğimi hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Kısacası bu ülkede, Ak Parti iktidarının devam etmesi için en önemli etmenlerden biri bugünkü mevcut muhalefet ve onun genel başkanı ve de hali hazırdaki genel başkan adayları.
“Ak Parti karşısında kaybetme bağışıklığı hastalığına(!)” yakalanan CHP Genelbaşkanı Kemal Kılıçtaroğlu, şimdi parti içindeki isyanları bastırmakla meşgul. Kılıçtaroğlu her ne kadar seçimden başarılı çıktıklarını iddia etse bile insanlar aptal değil. Herkes kimin kazanıp kimin kaybettiğini gayet iyi biliyor. İnanmıyorlarsa Pensilvanya’ya sorsunlar. Hazır her şeyi oraya sormaya alışmışken! Hem bizce bir mahsuru yok!
Her seçimi kaybetmekte muhteşem bir istikrar yakalayan CHP ve onun genel başkanı ve de sorunu genel başkan sorunundan ibaret zanneden genel başkan adayları Muharrem İnce, Emine Ülker Tarhan ve Metin Feyzioğlu, acıklı bir şarkının bitiş nağmeleri gibiler. Sorunun bir genel başkan sorunu olmadığını CHP’de bilen tek adam olan Mustafa Sarıgül’de şimdilik 6-7 Eylüldeki kongrede ne tarafta yer aldığını açıkladı. Bence de doğru bir hamle yaptı. Ama Sarıgül’de uzun vadede CHP genel başkanı olsa bile sorunu çözebilecek kabiliyet ve cesarete sahip değil.
Sorunun populizm ile aşılabileceğini düşünenler yanılıyor. Bu noktada acı gerçeği en iyi çözümleyen az sayıda kişiden biriside sayın Kılıçdaroğlu. Mansur Yavaş ve Ekmelettin açılımını küçümseyenler fena halde yanılıyorlar.
Buda iktidar tarafının yanlışı.
Temel sorunları şu ki; Ak Parti kazansada, kaybetsede, kapatılsada, ele geçirilsede, pes etsede CHP bu ülkede seçim kazanamayacaktır. Şayet es kaza yarım yamalak bir koalisyon olacak kadar iktidar görürlerse şayet, millet bu yanlışı ilk seçimde bu sefer geri dönüşsüz bir şekilde çözerek CHP ve türevlerini tarihe gömecektir.
Kızmayın ama CHP’li dostlarım, çok şükür sizin partinin kaderi bu.
Bilmem anlatabildim mi? Tabiki anlatamadım..! Aslında ben anlattımda siz anlamadınız. Anlayamazsınız da! Anlayabilecek kapasiteniz olsaydı bu kadar seçim mağlubiyetinden sonra anlardınız zaten. Milletin size 65 yıldır anlatamadığını anlatmak bizim ne haddimize.!?
En iyisi “açık oy, gizli tasnif!”
CHP’ye Reçete!
Makarna ve makarnacı koyun koyuna!
Oyun içinde oyun ettik milletin oyuna!
Kemalizmin masalının aynası kırık,
Koyun diye kaval çalın koyun koyuna.
E mail: akpinartahsin@hotmail.com
Twitter: @akpinartahsin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.