Lütfi AYHAN
Cennet Çok Yakınımızda
Bizler çoğu zaman önceliklerimizi, maalesef eksik bilgilerimize ve yaşadığımız yanlış ortamlardan elde etiğimiz güdük kültürümüze dayandırıyoruz. Bu sebeple de çoğu zaman yanlış mecralara sürükleniyoruz.
Bir mümin için en büyük hedef herhalde Cenneti kazanmaktır. Fakat bu da hiç kolay değildir. Hem hakikat bilgisinden uzaklık, hem nefs ve şeytan gibi düşmanlar, hem de işlediğimiz günahlar bizi Ona erişmekten alıkoyuyor. Şeytan ve nefsimiz bizi öyle oyalıyor öyle yanıltıyor ki, erişemeyeciğimiz hedeflerin, yapamayacağımız işlerin peşinden koşturarak elimizin altındaki hazineleri bize göstermiyorlar. Somali için ağlayan gözlerimiz 10 metre ilerdeki fakiri görmüyor. Filistindeki zulüm için isyan eden ruhumuz, nefsimimizin ebeveynimize, eş ve çocuklarımıza zulmetmemize ses çıkaramıyor. Bedirde, Uhutta bulunamadığına sahte bir üzüntüyle üzülen nefsimiz, iş kendisinin yapması gereken basit işlere gelince kör ve sağır oluyor. İşte bu kör ve sağır olduğumuz konulardan biri de; ebeveyne itaat
EBEVEYNİNİ MEMNUN ET CENNETE GİT
Geçengün Nurettin Yıldız hocayı dinliyorum. Konu ile ilgili çarpıcı gerçekleri hatırlatıyor dinleyenlerine:
“… Peygamberimizin hadislerinden naklediliyor ki;
“Anne baba hakkı cihattan da öndedir.”
“Anne babanın Müslüman olmasına bile gerek yok! Velev ki değiller, yine onlara hizmete mecbursun.”
“Sen 60 yaşında olsan baban 80 yaşında olsa seni dövmek istese ona bu konuda yardımcı olacaksın”
“Allah kıyamette üç grubun hesabını bile görmez.
1- Anne babaya asi evlat,
2- Erkekleşmiş kadınlar,
3- -Deyyuslar”
“Bir zat vardı, 70 yıldır bir barakada gece gündüz ibadet eder ve annesine hizmet ederdi. Bir gün yine namaz kılarken annesi ona, “Cüreyç !” diye çağırdı. O namazda olduğu için cevap vermedi. Tekrar “Cüreyç” dedi. Yine namazda olduğu için cevap veremedi. Üçüncü kez Cüreyç dediğinde namazı bitmediği için cevap vermedi. Bu sefer anne ona beddua etti ve “Allah belanı versin!” dedi. Ve o zatın 70 yıllık ibadeti boşa gitti ve mahvoldu…”
“Felçli annesini ta Yemenden sırtında aylarca gece gündüz taşıyarak Mekke’ye getiren bir kişi annesine haccını yaptırıp tavafını tamamlattıktan sonra Ömer bin Abdullah’a rastlar ve ona sorar:
-Artık anneme borcumu ödedim herhalde
-Hayır. Onun seni doğururken çektiği acının en küçük parçası bile senin bu zahmetinden daha büyüktür.”
Bu güzel nasihatler, bu sert uyarılar aklımı başımıza getirmeli. Anlamalıyız ki anne baba ne yaparsa yapsın haklıdır. Yaptıkları yanlışları biz düzeltemeyiz. Evlatlar arasında ayırım yapma yanlışına düşseler de, ibadetlerinde eksikler, inançlarında yanlışlar olsa da evladın onlara karşı “yamuk yapma “ hakkı yok. O, onlarla Allah arasında.
Bu gerçekler ışığında şunu bilmeliyiz;
“… Cenneti uzaklarda aramaya gerek yok. Cihada gidemedim, Kâbe’ye varamadım, Somaliye ulaşmadım, Afrikaya yetemedim... diye üzülme. Git annenin ayağına kapan, babanın gönlünü yap, onların hayır duasını al gir cennete.
Anne babasından beddua alanın bu dünyada bile işi rast gitmez. Böyleleri ile arkadaş olma! Hatta böylesine evini bile kiraya verme. Sohbetlere, cihada, hacca, umreye onların izniyle git. Değilse bir faydası olmaz, ‘Anne babası veya onlardan biri yanında yaşlanıp ta cenneti kazanamayanın burnu yerde sürtülsün’… ”
Uzaklarda Arama Cenneti, Iraklarda Bilme Ateşi
Demekki neymiş ; Cennet uzaklarda değil hemen yanımızda, annemizin ayağının altında, babamızın iki dudağı arasında imiş. Annemizi, babamızı, evde veya huzur evinde bırakıp cihada gidemeyeceğimiz gibi; dernek, vakıf, parti, cemaat çalışmalarına da gidemeyiz. Böyle yaparsak bu çalışmalardan ne hayır çıkar ne bereket…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.