Cemaat neden Kamikaze yapıyor.

İlk defa 1944’lerde Japonların 2. Dünya savaşında uygulamasıyla literatüre giren Kamıkaze, bir çeşit intihar saldırısı olarak okunuyor. Japon savaş uçaklarının bombalarla yüklenip hatta düşman gemilerine daha fazla hasar vermesi için ekstra yakıtla da takviye edildiği uçaklarla kamikaze dalışı yapardı pilotlar. Japonya o dönemde ABD donanmasına karşı başarılısonuçları kamikaze saldırılarıyla almış yaklaşık 40’dan fazla geminin batırılması ve tahmini 5 bin ABD askerinin öldürülmesine sebeb olmuştu Kamikaze saldırıları.

Yetiştirilmesi belki de yıllar alan 4 binden fazla pilotunu düşman üzerine ölmek için yollayan Japonlar, düşman ordularına ciddi kayıplar verdirseler de tüm bu çabalar Japonya’nın girdiği savaştan galib olarak çıkmasına yetmedi ve belki de tarihinde ilk defa işgal olunmasının önüne geçemedi.

İntihar saldırıları kamikaze örneğinde olduğu gibi, düşmanı yok etmek için taş, sopa, silah, bomba vb’nin yetmediği durumda bedenlerin adeta bir silah gibi düşmana karşı son koz olarak kullanılması.

17 Aralıktan beri Hükümet ve Cemaat arasındaki gerilimi tıpkı Japonlar’ın Kamikaze saldırılarına benzetenler oldu. Hatta literatürlere kamikaze pilotlarından sonra “Kamikaze Savcılar”terimi bile girmiş oldu.

Vakıaya biraz daha yakından baktığımızda ortada bir anlam kargaşası var. Evet kamıkaze saldırıları düşmana karşı, yapilirken, ülkemizde yaşadığımız gerilimde bir düşman savaşından ziyade yapılan mantık evliliğinin bitirilmesi gibi bir durum söz konusu. Hoş bu gerilimde Cemaat’in özellikle Dersane olayını kullanarak mağdur rolünü oynaması kamıkaze dalışları öncesi meşruiyyet oluşturmaya yönelik çabalar olduğu okuyabilenlere ayan olmakla beraber, Cemaat adına bu mağdurluk stratejisini geliştirenlerin yine de bu stratejide başarıziz oldukları söylenemez. Olayın sadece dershane meselesi olması halinde bir kaç görüşme ve karşılıklı anlayışla çözülebileceğini bilenler Cemaatin bu dengesiz reaksiyonunu anlamlandırmaya çalışıyordu ki savcılar üzerinden başlayan yeni bir saldırı hamlesi kafaları iyice karıştırdı.

Cemaatin yıllarca tedbir mantığı ile yetiştirip devlet kademelerine soktuğu (ya da vesile olduğu) bu insanlar sanki bir yerden düğmeye basılmış gibi, hem yargı hem de emniyet içindeki gönül ehli Cemaat mensublarının canları pahasına bir atağa geçtiği görüldü ki. Kamıkaze saldırıları niteliğinde değerlendirilen bu ataklar için ortada gerçekten savunulabilecek bir reel mağduriyet ya da savaş sebebi yokken.

……..

Bu konuda o kadar çok yorum yapılmışolmasına rağmen, cemaat içinde oluşmuş olabilecek Derin Cemaat olgusu es geçildi gibime geliyor. Mit içindeki, yapılanma, emniyet içindeki yapılanma, devlet içindeki yapılanma konuşulurken cemaat içinde de bir yapılanma olabileceği hatta bu yapılanmanın cemaati yönetme noktasında tüm insiyatifi eline almış olabileceği göz ardı ediliyor. Gecmis dönemlerde DSP’de (Ecevit’in görünürde başkanıolmasına ragmen) aslında tüm iplerin başkalarının elinde olduğunun ortaya çıkmasını ne çabuk unuttuk. Diyeceksiniz ki DSP örneği tam oturmaz çünkü bir siyasi parti, dünyevi bir şey, paranın ve makamın olduğu yerde çıkar böyle olaylar ve cemaat gibi ilahi düsturları kendine ilke edinmiş bir örgütlenmede böyle şeyler olmaz.

Ehli cemaat olmanın getirdiği makam, para, yetki avantajlarını bir kenara bırakıp Hz Osmanin hilafeti dönemini hatırlatırım sizlere. O mübarek halife’nin döneminde gerek O’nun yumuşak huyluluğundan gerek se yaşlılığından istifade eden bir ekibin halife devleti içinde devlet örneği sergilemesini nereye koyacaksınız. İnsanın, gücün, yöneten yönetilen anlayışının, paranın vb olduğu her yerde bu riskler ya da sapmalar da olabilir, şeytanın işi ne, bütün gün neyle uğraşacak. Tabii eğer Allah’ın sizi özel koruması altına aldığına iman etmiyorsanız.

Şimdi dönelim Fethullah Hoca’nın bu süreçte yaptığı konuşmalara, açıklamalara ya da dualara. Hocanın bu donemdeki hemen hemen tüm çıkışları toplum içinde tepki ile karşılanmış,cemaate sonradan eklemlenmiş 3’lük bile olamayan bi dünya insanın cemaatten çıkış stratejisi geliştirmesine, artık cemaatle olmanın risk olarak algılanmasıolgusuna sebeb olmuştur. Fethullah Hoca’nın bunu görmemesi mümkün değil eğer ahir ömründe yaşlılığın getirdiği bir takım engellemeleri yoksa.

Kamikaze’den sonra akillara Harakiri terimini getiren bu cikislara bir de soyle baksak diyorum. Fethullah Hoca yıllarca emek verdiği, gözü gibi baktığı, tırnaklarıyla inşaa ettiği bir yapıyı yıkmak adına böyle çıkışları niye yaptı. Yoksa kendi gözünden sakındığı kocaman bir cemaatin bünyesine giren virüsün temizlenebileceğine olan inancı mı bitmişti? Memleketinin selametini imanda görse cehennemin alevleri arasında yanmaya razı bir anlayıştan gelen Fethullah Gülen artık bu gemiye bulaşan vebanın temizlenemeyeceğine mi inanmışti? Ilkesini seven bir kaptan gibi gemiyi limana götürüp tüm ülkeyi tehdid etmektense kendi yok olması pahasına batırması, Bir kendini feda eylemi olarak okunamaz mı. Bir annenin katilini karnında taşıması gibi, belki düzelir umuduyla ıslah etmeye çabalamasına rağmen artık yetişkin hale gelen ve zapt edilmesi zor olan bu yapının kendi kontrolü dışına çıktığını mı gördü? Ya da cemaat meselelerinin bir zamanlar olduğu gibi elde kor tutmak mesabesinde fedakarlık isteyen bir iş olmasına rağmen son on yılda, iş garantisi, çevre garantisi, ikbal garantisi, rütbe garantisi ve makam garantisi olmasının getirdiği çekicilikten dolayı cemaati dolduranlarıtemizlemenin bir başka yolu muydu? Öyle ya artık bir sakincali piyade pozisyonuna düşen cemaatin mensubu olmak asıl şimdi inanç meselesi yoksa hayat garantisi veren bir cemaat mensubu olmak iş değil. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.